Yılmaz'ın gazabına uğradım
Abone olANAP'tan fırtınalı bir şekilde kopan Erkan Mumcu, o dönemi D.B Tercüman'dan Emin Pazarcı'ya anlattı
Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu, Türk siyasetinin "genç" denilebilecek isimlerinden. Buna karşın, son derece çalkantılı dönemler yaşadı. Önemli siyasi gelişmelerin içinde "baş aktör" olarak yer aldı. Adını, "tecrübeli siyasetçiler" hanesine de yazdırdı. Erkan Mumcu, 2001 Yılı başlarında Mesut Yılmaz'ın güvendiği bir ekibe yaptırdığı 23 ayrı kamuoyu araştırmasını tek tek değerlendirdi. ANAP için "alarm zillerinin" çaldığını gördü. Mesut Yılmaz'a bir teklifte bulundu: - Bu hükümetten çekilelim. Ya yeni bir hükümet içinde yer alalım, ya da muhalefette kalalım. Yılmaz, "hayır" dedi: - Bu doğru değil, bunu yapmayacağım. Sonuçta, ortak bir noktada buluşuldu. ANAP, hükümette kalacak, ancak hükümetten ayrı kendine özgü mesajlar verecekti. Vatandaş tarafından müstakil ve farklı bir kimlikle algılanmasına dönük bir politika oluşturulacaktı. Mumcu, yeni politikanın sözcülüğüne talip oldu: - Ben bakanlıktan istifa edeyim. Yılmaz kabul etmedi. AA ve TRT'den sorumlu Devlet Bakanlığı çatısı altında bu sözcülüğün yürütülmesini istedi. Mumcu ise, Hükümet'te kalarak bu sözcülüğün yapılmasının "şık olmayacağını" söyledi. Sonuçta, "Hükümet içinde farklı kimlik" oluşturulması fikri üzerinde anlaşıldı. ANAP'ın o dönemdeki koalisyon ortaklarını rahatsız eden çıkışları, parti içinde oluşturulan bu "gizli politikadan" kaynaklandı. Ancak, yeterli olmadı ve sonuç alınamadı. Erkan Mumcu "çünkü" dedi: - Mesut Yılmaz, anlaştığımız konulara sadakat göstermedi. İPLERİN KOPTUĞU AN Erkan Mumcu uyarılarını sürdürdü... ANAP'ın yetkili kurulları önünde şu sözleri söyledi: -Uygulanan enerji politikaları, Türkiye'yi bir karanlığa doğru sürüklüyor. Yaptığımız "Al ya da öde" anlaşmaları büyük kara delikler oluşturacak. Artık, sadece Sosyal Güvenlik Sistemi, Türkiye ekonomisinde bir kara delik yaratmayacak. Enerji politikalarının yaratacağı kara delik bundan büyük olacak. Acil tedbirler almamız gerekli. Çünkü, bunun sorumlusu biziz. Bir anda ortalık karıştı. Erkan Mumcu, "İşte o andan itibaren film koptu" dedi: - Enerji meselesine ilişkin uyarım, tam bir kopma noktasına dönüştü. İnanılmaz bir alerji yarattı. Bu sözlerin ardından Genel Başkan Vekilliği görevinden azledildim. Bir başka birime kaydırıldım. Beni istifaya zorladılar. İstedikleri, istifa edip gitmemdi. Parti içinde bana yakın arkadaşlarım da aynı gazaba uğradılar. O noktada koptuk, bir kenarda kaldım. Ardından ekledi: - İşte bugün o enerji politikalarının sonuçlarını yaşıyoruz. Şimdi, yabancı sermayeyi teşvik etmek için ne yaparsanız yapın, bu maliyetlerle Türkiye'ye kimseyi getiremezsiniz. Elektriğin düğmesine basan da basmayan da faturayı ödüyor. Yazık, günah değil mi? Mumcu'nun söyledikleri doğru. Dün atılan yanlış adımlar, bugün Türkiye'yi boğuyor. Dünyanın en pahalı elektriğini kullanıyoruz. En önemlisi... İktidarda olduğu dönemde bu politikaların altına imza atan ANAP yöneticilerinin bugün hiçbiri ortada yok. Hepsinin TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu'na verdikleri ifadeler ortada. Kimi, sorumluluktan kaçmak için topu Meclis'e atıyor. Kimi de "Haberim yok, bilmiyorum, onu bürokratlara sorun" gibi sözlerle sorumluluktan kaçmaya çalışıyor! "YILMAZ, BANA 'SEN GENEL BAŞKAN OL' DEDİ" Gelelim, bugüne kadar kamuoyuna açıklanmayan üçüncü tarihi olaya... Mesut Yılmaz ile Erkan Mumcu, seçimden önce Eylül Ayı başlarında bir araya geliyorlar. Yılmaz, "tamam, haklısın" diyor: - Parti vitrinini yeniden oluşturalım. Ben Genel Başkanlıktan istifa edeceğim. Ancak, 12 Eylül'de Brüksel'e gideceğim. Bu yüzden elimi zayıflatmak istemiyorum. 15-16 Eylül'de istifa edeyim. Sen "vekil" olarak Genel Başkanlığı devral, partiyi seçime götür. Süratli bir kongre yapalım, yeni Genel Başkanı seçip, vitrini yenileyelim. Mumcu karşı çıkıyor: - Geç olur, bu partiye bir yarar sağlamaz. Peki, Erkan Mumcu, Yılmaz'ın bu teklifine neden karşı çıkıyor? Niçin birkaç gün daha beklemiyor? Niye Mesut Yılmaz'ın hemen istifa etmesi gerektiğini söylüyor? Mumcu, dün kendisine sorduğumuz bu sorulara şu cevabı veriyor: - Çünkü, seçime çok yaklaşmıştık. Bir taraftan da Mesut Bey'in kafasında seçimi erteletme düşünceleri vardı. Ben de bunu son derece tehlikeli görüyor ve partiyi bir daha toparlanamaz noktaya getireceğini düşünüyordum. Kendisine de bunları söyledim. Ardından ekliyor: - Eğer, 11 Eyül'den önce Yılmaz istifa etseydi, ANAP'a bugün bile toplumda çok büyük yankı uyandıracak siyasi katılımlar olacaktı. Çok sürpriz parlak isimlerle seçmen karşısına çıkacaktık. 16 Eylül'den sonra aday listeleri oluşturulup verildikten sonra, benim Genel Başkanlığı üstlenmem, taşeronluktan başka anlam taşımayacaktı. Yılmaz'a çevresinden sürekli olarak benim için "Bu adam kendisine oynuyor" korkusunu vehmettiler. Halbuki, benim siyasete yönelik bireysel iddialarımın gerçeğe kavuşması için de partinin dimdik ayakta durması gerekiyordu. Çıkarlarımız ortaktı, ama olmadı. "HESABIM YOK" Bütün bu olaylar geride kaldı. Erkan Mumcu, bugün ANAP'ta değil. Ak Parti içinde bakanlık görevini sürdürüyor. Acaba Mumcu, perde arkasında kalan bu önemli olayları bugün neden anlatma ihtiyacı hissetti? Mumcu bu soruya da "Doğru, bunlar geçmişte kaldı" cevabını verdi: - Ben de bunlarla yatıp kalkmıyor, bunları düşünmüyorum. Ayrıca, bu yaşadıklarımla ilgili bir hesabım da kalmadı. Siz sordunuz, ben de açık ve şeffaf siyaset yapma prensibim dolayısıyla anlattım.