Yılmaz: Milliyet'e saldırdılar
Abone olYılmaz, saldırıyı yapanların hedefinin, Milliyet'in temsil ettiği değerler olduğunu söyledi.
Gerçek saldırı Milliyet'in temsil ettiği
değerlere
Birkaç gündür Milliyet'e yönelik yoğun bir saldırı kampanyası yürütülüyor. Saldırıyı yürütenlerin kim olduklarına bakılınca bunun neden yapıldığını da anlamak zor değil.. İsimlerini tek tek saymaya değmez, kısaca Cumhuriyet ilkelerine inanmayan bazı gazeteler diyebiliriz..
Saldırının nedeni Gaziantep Öğretmenevi'nde yaşanan bir olay gibi görünüyor ama asıl neden, Milliyet'in temsil ettiği değerlerden rahatsızlık duyuyor olmalarıdır.
Burada bir parantez açalım ve olayı kısaca hatırlayalım:
Gaziantep Öğretmenevi'ne giriş kartı olan bir kadın, "kıyafeti uygun olmadığı için" sokulmadı.. Gaziantep Öğretmenevi yöneticilerinin "uygun bulmadığı" giysi, sokaklarda herkesin rahatça giydiği, toplumsal ahlak kuralları içinde yadırganamayan bir kısa tişört ve pantolondan oluşuyordu..
Bu olayın ertesi günü içeriye sokulmayan ve bir öğretmenin kızı olduğu öğrenilen kadın ile gazeteciler öğretmenevinin kapısındayken içeriden çarşaflı bir başka kadının çıktığı kameralara tesadüfen yakalandı. Milliyet de, başka birçok gazete ile birlikte bu ilginç olayı yayımladı.
Olay ilginçti, çünkü "kıyafeti uygun olmadığı için" bir kadının girmesine izin verilmeyen öğretmenevinden, çarşaflı bir kadın yürüyerek geçip gitmişti. Bu olay, öğretmenevi yöneticilerinin çağdaş giysili kadınlara nasıl baktıklarını gösteren çarpıcı bir örnekti..
Bakalım utanacaklar mı?
Cumhuriyet'in laik niteliğinden rahatsızlık duyan bazı gazeteler bu haberin yalan olduğunu, çarşaflı kişinin öğretmenevine normal yollardan giren bir erkek olduğunu ve olayın bizim tarafımızdan düzenlenmiş bir komplo olduğunu iddia etti. Bizi yalancılıkla suçladı...
Önceki günkü Hürriyet, çarşaflı kadını buldu ve konuştu. Dün de DHA muhabirleri çarşaflı kadının yanındaki ikinci kadını bulup konuştular. Haberi bugün Milliyet'te okuyacaksınız. (Çarşaflı kadının yüzünü gösteren bir fotoğraf da var elimizde. Bunu yayımlamıyoruz. Nedeni, çarşaflı kadının özel hayatına duyduğumuz saygıdır.)
Şeriat hayalleri içinde yaşayan bazı basın - yayın organlarının bir yalanı daha böylece yüzlerine çarpılmış oldu.
Bakalım yalanlarının ortaya çıkmasından sonra ne kadar utanacaklar?.
Türkiye, "takiye" kavramıyla ilk kez Hasan Cemal'in yazdığı 'Özal Hikâyesi' isimli kitapla tanıştı.. Bu kavram, Müslümanların "zorunlu hallerde" gerçek niyetlerini saklamalarının ve gerektiğinde yalan söylemelerinin günah olmadığını anlatıyor.
Türkiye'deki siyasal islamcı hareketin gelişme süreci içinde daha sonra bu kavramla birçok kez karşılaştık..
Bazı siyasetçilerin "takiye" yapıp yapmadıkları hâlâ ciddi bir tartışma konusu..
Milliyet Anayasası açık
Bu gazetelerin, Milliyet'e saldırma gerekçesi yaratmak için yine bu kavramın arkasına saklandığı anlaşılıyor.
Ama bu kez yalanlarının ortaya çıkması için çok beklememiz gerekmedi..
Benim asıl üzerinde durmak istediğim iki konu var:
Birincisi Milliyet'e yönelik bu saldırının asıl nedenini de oluşturuyor.
Milliyet'in bir Anayasa'sı var. Bu Anayasa, Milliyet'in yayınlarında laik ve demokratik Cumhuriyet ilkelerine bağlı olmasını, insan haklarına saygılı bir hukuk düzeninin yerleştirilmesi için bir gazetenin üzerine düşenleri yerine getirmesini öngörüyor.
Milliyet de yayınlarında buna dikkat ediyor. Laik ve demokratik Cumhuriyet'i tehlikeye düşürecek her girişimin karşısında olmamızın nedeni bu.. Aynı şekilde insan haklarının geliştirilmesi, demokratik bir hukuk düzeninin tesis edilmesi için de çabalıyoruz.
Milliyet, 54 yıllık tarihi boyunca bu çizgisinden sapmadı ve her türlü saldırı ve baskıya rağmen de bu çizgisinden sapmayacak. Bunu rahatlıkla söyleyebiliyorum çünkü gücümüzü gazetemizin bağımsızlığından alıyoruz.
Müslüman küfür eder mi?
Milliyet'e bugün akıl almaz iftiralarla saldıranlar, aslında Milliyet'in temsil ettiği değerlere doğrudan saldıramadıkları için bunu yapıyorlar.
Buna artık alıştık.. Milliyet'e saldıranların kim olduklarına baktığım zaman aklıma Hermann Hesse'nin bir sözü geliyor: "Dürüst ve temiz bir insan kendine düşmanlar edinmeksizin hiçbir adım atamaz.."
Üzerinde durmak istediğim ikinci konu, Milliyet'e yönelik yalan saldırısının içeriği..
Birkaç gündür şeriat düzeni heveslisi yazarlar ve onlar tarafından örgütlendiği açıkça belli bir kampanyada Milliyet'e, sahiplerine ve yöneticilerine hakaret ediliyor. Yakası açılmadık küfürler sıralanıyor ve bunu yapanlar Müslüman olduklarını iddia eden, şeriat düzeni getirme heveslisi kişiler..
Kendisini "Müslüman" olarak tanımlayan insanların küfürden uzak durmaları gerektiğini hepimiz biliyoruz.
Buna rağmen bazı şeriatçı çevrelerin ağızlarını her açışlarında ortalığa bir dizi küfür sıralamalarını neyle açıklamalıyız? Müslümanlığı kendi karanlık amaçları için bir zırh olarak kullanmak istediklerini mi gösteriyor? Yoksa, fikri bir acz içinde olduklarını mı?
Birkaç gündür Milliyet'e yönelik yoğun bir saldırı kampanyası yürütülüyor. Saldırıyı yürütenlerin kim olduklarına bakılınca bunun neden yapıldığını da anlamak zor değil.. İsimlerini tek tek saymaya değmez, kısaca Cumhuriyet ilkelerine inanmayan bazı gazeteler diyebiliriz..
Saldırının nedeni Gaziantep Öğretmenevi'nde yaşanan bir olay gibi görünüyor ama asıl neden, Milliyet'in temsil ettiği değerlerden rahatsızlık duyuyor olmalarıdır.
Burada bir parantez açalım ve olayı kısaca hatırlayalım:
Gaziantep Öğretmenevi'ne giriş kartı olan bir kadın, "kıyafeti uygun olmadığı için" sokulmadı.. Gaziantep Öğretmenevi yöneticilerinin "uygun bulmadığı" giysi, sokaklarda herkesin rahatça giydiği, toplumsal ahlak kuralları içinde yadırganamayan bir kısa tişört ve pantolondan oluşuyordu..
Bu olayın ertesi günü içeriye sokulmayan ve bir öğretmenin kızı olduğu öğrenilen kadın ile gazeteciler öğretmenevinin kapısındayken içeriden çarşaflı bir başka kadının çıktığı kameralara tesadüfen yakalandı. Milliyet de, başka birçok gazete ile birlikte bu ilginç olayı yayımladı.
Olay ilginçti, çünkü "kıyafeti uygun olmadığı için" bir kadının girmesine izin verilmeyen öğretmenevinden, çarşaflı bir kadın yürüyerek geçip gitmişti. Bu olay, öğretmenevi yöneticilerinin çağdaş giysili kadınlara nasıl baktıklarını gösteren çarpıcı bir örnekti..
Bakalım utanacaklar mı?
Cumhuriyet'in laik niteliğinden rahatsızlık duyan bazı gazeteler bu haberin yalan olduğunu, çarşaflı kişinin öğretmenevine normal yollardan giren bir erkek olduğunu ve olayın bizim tarafımızdan düzenlenmiş bir komplo olduğunu iddia etti. Bizi yalancılıkla suçladı...
Önceki günkü Hürriyet, çarşaflı kadını buldu ve konuştu. Dün de DHA muhabirleri çarşaflı kadının yanındaki ikinci kadını bulup konuştular. Haberi bugün Milliyet'te okuyacaksınız. (Çarşaflı kadının yüzünü gösteren bir fotoğraf da var elimizde. Bunu yayımlamıyoruz. Nedeni, çarşaflı kadının özel hayatına duyduğumuz saygıdır.)
Şeriat hayalleri içinde yaşayan bazı basın - yayın organlarının bir yalanı daha böylece yüzlerine çarpılmış oldu.
Bakalım yalanlarının ortaya çıkmasından sonra ne kadar utanacaklar?.
Türkiye, "takiye" kavramıyla ilk kez Hasan Cemal'in yazdığı 'Özal Hikâyesi' isimli kitapla tanıştı.. Bu kavram, Müslümanların "zorunlu hallerde" gerçek niyetlerini saklamalarının ve gerektiğinde yalan söylemelerinin günah olmadığını anlatıyor.
Türkiye'deki siyasal islamcı hareketin gelişme süreci içinde daha sonra bu kavramla birçok kez karşılaştık..
Bazı siyasetçilerin "takiye" yapıp yapmadıkları hâlâ ciddi bir tartışma konusu..
Milliyet Anayasası açık
Bu gazetelerin, Milliyet'e saldırma gerekçesi yaratmak için yine bu kavramın arkasına saklandığı anlaşılıyor.
Ama bu kez yalanlarının ortaya çıkması için çok beklememiz gerekmedi..
Benim asıl üzerinde durmak istediğim iki konu var:
Birincisi Milliyet'e yönelik bu saldırının asıl nedenini de oluşturuyor.
Milliyet'in bir Anayasa'sı var. Bu Anayasa, Milliyet'in yayınlarında laik ve demokratik Cumhuriyet ilkelerine bağlı olmasını, insan haklarına saygılı bir hukuk düzeninin yerleştirilmesi için bir gazetenin üzerine düşenleri yerine getirmesini öngörüyor.
Milliyet de yayınlarında buna dikkat ediyor. Laik ve demokratik Cumhuriyet'i tehlikeye düşürecek her girişimin karşısında olmamızın nedeni bu.. Aynı şekilde insan haklarının geliştirilmesi, demokratik bir hukuk düzeninin tesis edilmesi için de çabalıyoruz.
Milliyet, 54 yıllık tarihi boyunca bu çizgisinden sapmadı ve her türlü saldırı ve baskıya rağmen de bu çizgisinden sapmayacak. Bunu rahatlıkla söyleyebiliyorum çünkü gücümüzü gazetemizin bağımsızlığından alıyoruz.
Müslüman küfür eder mi?
Milliyet'e bugün akıl almaz iftiralarla saldıranlar, aslında Milliyet'in temsil ettiği değerlere doğrudan saldıramadıkları için bunu yapıyorlar.
Buna artık alıştık.. Milliyet'e saldıranların kim olduklarına baktığım zaman aklıma Hermann Hesse'nin bir sözü geliyor: "Dürüst ve temiz bir insan kendine düşmanlar edinmeksizin hiçbir adım atamaz.."
Üzerinde durmak istediğim ikinci konu, Milliyet'e yönelik yalan saldırısının içeriği..
Birkaç gündür şeriat düzeni heveslisi yazarlar ve onlar tarafından örgütlendiği açıkça belli bir kampanyada Milliyet'e, sahiplerine ve yöneticilerine hakaret ediliyor. Yakası açılmadık küfürler sıralanıyor ve bunu yapanlar Müslüman olduklarını iddia eden, şeriat düzeni getirme heveslisi kişiler..
Kendisini "Müslüman" olarak tanımlayan insanların küfürden uzak durmaları gerektiğini hepimiz biliyoruz.
Buna rağmen bazı şeriatçı çevrelerin ağızlarını her açışlarında ortalığa bir dizi küfür sıralamalarını neyle açıklamalıyız? Müslümanlığı kendi karanlık amaçları için bir zırh olarak kullanmak istediklerini mi gösteriyor? Yoksa, fikri bir acz içinde olduklarını mı?