Yıldırım Türker'den ibretlik bir yazı
Abone olRadikal 2 yazarlarından Yıldırım Türker, 'en büyük gazetenin değerli köşe yazarlarından' Tufan Türenç'in türban karşısında duydugu kaygıları yakın plana aldı.
Radikal 2 yazarlarından Yıldırım Türker, pazar günkü köşesinde
Hürriyet'ten Tufan Türenç'in bir yazısından kalkışarak türban ve
Türkiye analizi yaptı. Yıldırım Türker'in kuşatıcı yazısı şöyle:
Gözümüze türban En büyük gazetenin değerli köşe yazarlarından Tufan
Türenç'in bir yazısını birlikte okuyalım istiyorum. Hayatımızın
sorgulanmayan şizofrenisi üstüne şakacı bir ışık düşürebiliriz
umuduyla. Beyefendinin yazısı, Başbakan'ın Paris gezisi üstüne.
"Eğer gitselerdi, Emine Erdoğan'ın, Ahsen Unakıtan'ın ve Semiha
Yıldırım'ın Eyfel'in ya da Arc de Triomphe'un önünde boy boy
fotoğraflarıyla dolacaktı Fransız gazeteleri. O zaman Fransa'da
oluşacak havayı düşünün. Biz de burada o görüntülere bakıp
'Türkiye'nin imajı yine mahvoldu' diye kahrolacaktık" cümleleriyle
başlıyor baş döndürücü derinlikteki yazısına. Tahmin edebileceğiniz
gibi, yazı şu kamusal türban meselesi üstüne. Salı günü büyük
basının manşetinde türbanlı hanımların son anda Fransa
çıkartmasından azledildikleri haberi muştulanıyordu. Bu stratejik
çalım elbette haber değeri taşıyor. Lâkin bu hikâyenin ana teması
üstüne sorular içeren bir bakış esirgendiğine göre, meselenin basit
bir görücüye çıkma hadisesinden ibaret olduğu hissine kapılmamız
isteniyordu besbelli. Bütün millet tekniğe takılsın, etikette
soluklansın, dedikoduda çalkalanıp durulsun. Oysa Umur Talu, her
zamanki isabetiyle piyasayı anlatıyordu. "Onca yasa, şunca değişim
çabası, bunca toplumsal, siyasi, demokratik olgunlaşma girişiminden
sonra... Başbakan'ın Fransa gezisinde olduğu gibi paranın sesi
konuşturulur. Masaya nükleer santralar, Airbus uçaklar, silah
alımları konulur... 'Çünkü demokratik Fransa'nın demokratik merkez
sağ hükümeti' de... Çünkü 'demokratik Türkiye'nin demokratik
muhafazakâr demokrat hükümeti' de... binbir demokratik, insani,
siyasi taklanın ötesinde, nihayetinde 'piyasa'nın, nihayetinde 'iş
iştir dünyası'nın gereklerine vakıf, en sıcak diyaloglarını
işadamlarıyla kurmaya yatkın 'gerçekçi' insanlardan oluşur."
Gerçeklikle aramıza sıkça geriliveren türbanın sızdırdığı ışıkta
neyi görüp neyi seçemediğimiz konusunda iyice bir düşünmenin vakti
gelmiştir. Türban meselesi, Türk insanının analitik kapasitesiyle
asla çözemeyeceği bir mesele midir? Araya hadis indirir gibi
'kamusal alan' gibi 'tercüme' kavramlar sokup ilahi bir bulmaca
karşısındaymış gibi bıkıp usanmadan yorum çarpıştırdığımıza
bakılırsa; ufkumuzu tamamıyla yitirmiş olduğumuz söylenebilir.
Türenç'i seçmemin nedeni, hayatımızı paramparça etmeye aday bir
duyarlığın meşruiyetinden bir an olsun kuşku duymayan yaklaşımı.
Gerçeklikle arasına gerili olan kalın yünlü türban, onun gözlerini
iyice kör etmiş. Türkiye'nin bir gerçeklik olmaktan soyunup bir
imaj olarak tanımlanmasının tarihine girmeyeceğim. Bu konuda
hepimiz üç aşağı beş yukarı bir fikir sahibiyiz. Türenç, "İyi ki
son anda Fransa'nın laiklik konusundaki duyarlılığı nedeniyle eşler
bu geziye katılmadılar" diyor. Daha sonra da Fransa'nın laiklik
konusunda nasıl duyarlı bir ülke olduğunu gıptayla anlatıyor.
Galeries La Fayette'i gezip heyecanlanmış bir köylü diliyle.
"Türkiye Cumhuriyeti için yanlış bir imaja neden olacak bu
görüntülerden de kurtulmuş olduk" diyor. Yanlış imaj dediği,
türbanlı Türk kadını. Pekiyi bu türbanlı kadınlar, İran'dan ödünç
mü alındı? İadelerine çok var mı? Yoksa onlara misafir gelmişler
diye mi katlanıyoruz? Bir değil, beş değil; sülalelerini,
köylerini, kasabalarını, şehirlerini de mi birlikte getirmişler?
Bizim uzayımızda, aile fotografımızda, soframızda, bastığımız
pullarda, harcadığımız paraların üstünde yeri olmayan bu kadınlar
kim? Sizi daha fazla yormayayım. Onlar, bu milletin yüzde kırkından
çoğunun oyuyla iş başına gelmiş bir hükümetin üyelerinin eşleridir.
O bayıldığımız tamlamayla, "first lady" ve arkadaşları. Son gezide
Tufan Türenç'i mahcup etmemek için evlerinde oturdular. Ama
farkındaysanız, artık çıkıp gezseler de evde otursalar da manşette
onların başının örtüsü var. Sayın Cumhurbaşkanımızın da onları
görmeye tahammülü yok. Eşi Semra Hanımefendi'nin elele tutuşup
gezdiği katil eşi kadar değeri yok onların. Yanlış imaj yayıcısı
müfrit provokatör muamelesi gören bu kadınları böyle rahatlıkla
linç eden dil karşısında öfkelenmiyor musunuz? Cevabınız hayırsa,
size iyi imajlar dilerim. Bu arada satışlar yapılıyor; AB marka
nükleer santrallerimiz, AB marka gıcır gıcır silahlarımız ve
apansız hissedilen bir ihtiyacın saikiyle alınmış AB yapımı Airbus
filomuz oluyor. Nükleer santraller gibi kamuoyu oluşturmadan
verilemeyecek ağır bir karar türbanların gölgesinde oldu bittiye
getiriliyor. AKP, AB konusunda gözü kararttı ya, karakterinde
yalnız ve her halükârda 'iş bitiricilik' olan bu hükümetin bizim
adımıza veremeyeceği hiçbir şey yoktur. Doğru imaj, karısını evde
bırakıp kurnaz şehirliyle alışverişe gelmiş kasabalı tüccar mı?