Yılbaşı başka, Noel başka

Abone ol

Eğlence uzmanı Doç. Ozdemir "Askere giderken, ev alırken, evlenirken yani 'ölüm' dışında her şeyi kutlarız" diyor. Özdemir'e göre yılbaşı başka Noel ise çok başka...

Türkler eğlenmeye ne kadar yatkın bir toplum?

İyi eğlenen bir toplum olduğumuzu rahatlıkla söyleyebilirim. Yaren teşkilatımız, sıra gecelerimiz, Hıdrellez törenlerimiz, Nevruz kutlamalarımız, kış eğlencelerimiz, yaz eğlencelerimize baktığınız zaman bizde her dönemin bir kutlamaya dönüştüğünü görürsünüz. Doğarken, sünnet olurken, askere giderken, evlenirken, ev alırken, mezun olurken, bir işe girerken, yani ölüm dışında her şeyi eğlenerek kutlayan bir toplumuz. Bunun kökenine ilişkin size ilginç bir örnek vereyim: "Toy" kelimesi ilginç bir kavramdır. Eski Türk toplumlarında büyük kutlamalara toy denirdi. Ve aynı toplantılarda meclis görüşmeleri de yapılırdı. Yani eski Türkler arasında devlet toplantıları dahi bir şölen içinde yer alabilir, en ciddi konular bile eğlence ortamlarında konuşulabilirdi. Bu çok nadir rastlanan güzel bir özelliktir.

• Peki sizce biz hâlâ iyi eğlenebiliyor muyuz?

Özellikle son 20 yıldır futbol ve dizilerle eğleniyoruz. Ama bununla beraber eğlence kültürümüze partiler (bekârlığa veda, mezuniyet gibi), günler de (anneler, babalar, evlilik yıldönümü, doğum günleri gibi) eklendi. Bir de sağ olsun geleneklerimizi medya sayesinde yeniden keşfettik. Biraz değişerek de olsa geleneksel yemekler yeniden çok tutulmaya başladı, sıra gecelerini vs. yeniden hatırladık.

• İnşaat temeli atılırken saatlerce izleriz. Kaza olur izleriz. Kavga olur izleriz. Biri dama çıkar, atlayacak mı atlamayacak mı izleriz. Acaba bizim hayatı sık sık durdurup, her şeyden eğlence çıkaran da bir yanımız mı var?
Bu Türk toplumunun gözlemlemeyi sevmesiyle ilgili. Tabii genetik anlamda daha çok araştırma yapmak gerekiyor. Çünkü kabul etmek gerekir ki bazen dozunu kaçırıyoruz. Sıra dışı unsurlar da ortaya çıkabiliyor.

• Türkler'in aynı zamanda da erkeklerin gülmesini zayıflık, kadınların gülmesini hafiflik gören, acı çekmeyi eğlenmeye göre daha onurlu bulan mistik bir tarafı da var, bunu nasıl açıklamalı?

Evet, Anadolu'ya gittiğimiz zaman bazen susan insanlar görürüz. Ama susarken bile konuşurlar aslında. Türk insanı eğlence konusunda biraz itidallidir, doğru. Ortayı yakalamayı daha çok sever. Çünkü bizim toplumumuzda kültür alışverişi de, adap ve erkan öğrenme de hep eğlence ortamlarında gerçekleşir. Yani sadece eğlenen bir toplum değiliz, eğlenirken kültürlenen, eğitilen, bilgiyle donanan, dahası gelenekleri yaratan, yaşatan ve geliştiren bir toplumuz.

• Muhabbetle ilgili bir problemimizin olmadığı kesin ama değil mi?

Kesinlikle sohbeti çok seven, açık bir toplumuz. Diğer toplumlara göre paylaşmayı, içimizde olanı mutlaka söylemeyi çok seviyoruz. Meselâ bir dolmuşa binin, bir süre sonra sanki kırk yıllık tanıdıklar gibi birbirleriyle konuşan insanlar görürsünüz. Fakat özellikle Batılı toplumlarda herkes kitabını okur, kulaklığından müziğini dinler, kimse kimseyle göz göze bile temas etmek istemez.

• Bu özellik iyi güzel de, peki bu sözlü kültürden yazılı kültüre niye bir türlü geçemiyoruz?

Yazılı kültürle ilk Tanzimat Dönemi'nde tanıştık ama tam olarak hayata geçmesi Atatürk'le birlikte oldu. Ne zamana kadar? Çok ilginç bir noktadır bu, 1970'lere kadar. Yani tam biz yazılı kültürü içselleştirecektik ki hayatımıza televizyon girdi.

• En büyük şanssızlığımız bu mudur acaba?

Kesinlikle. Keşke yazılı kültürümüzü biraz daha geliştirip içselleştirmeye fırsat bulabilmiş olsaydık. Buna göre eğlence dünyamızı zenginleştirebilseydik çok güzel olacaktı. Oysa biz, hızla kitleselleşerek üretmeye başlamadan tüketmeye başladık. Pasifleştik. Biri sizin için üretiyor ve size var olmak için sadece tüketmek kalıyor. Çünkü ne kadar tüketirseniz o kadar varsınız.
• Sizce tükettirmenin bir numaralı formülü ne?

Formül, sizi kendinizle baş başa bırakmamak. Evde yalnız başınıza olsanız dahi size bir TV ya da radyo sesinin eşlik etmesi gerekiyor. Cep telefonunuzun sesinin ne olacağını, ne zaman değişeceğini bile onlar kurgular. Çünkü kitle profesyonelleri için ayartamamak bir başarısızlıktır. Size ulaşmak, sizin özel alanınıza kadar girmek onların işi. Yoksa size tükettiremez.

• Meselâ evinde tombala oynayarak eğlenen bir aile bu sistem için nefret edilecek bir aile midir?

Elbette. Nihayetinde tombalayı bir kez alırsınız ve başka hiçbir şey tüketmenizi gerektirmez. Benim kitabımın en önemli konusu da buydu: Bir insan eğlenerek hem varolabilir hem de yok olabilir. Siz bir yayla şenliğine ya da sıra gecesine katılarak varolursunuz. Çünkü orada eğlence sizin ürününüzdür ve böyle bir ortamda "ben kimim" sorusuna da cevap bulursunuz, ülkeniz ve milletiniz hakkında bilinçlenirsiniz. Yani varolursunuz. Ama bir internet, bir TV başında tek başınıza bir dünya kurarsanız orada edilgensinizdir ve yok olabilirsiniz. Gerçekte sanal dünyanın kalabalıklığı içinde yalnızsınızdır.

• Aslında sıra gecesine, yayla şenliğine katılamayan kentlinin ağzında da artık şu cümle var: "Bir ara bir yemek yiyelim." Bunu modern hayatın bir varolma şekli olarak kabul edebilir miyiz?

Ben bunu son derece olumlu buluyorum. Orada yemek yemek bahanedir. İstenilen şey konuşmaktır; sadece bir süreliğine de olsa durmak ve gönlü ferahlatmaktır. Gönlü ferahlatmak, Türk toplumunun en büyülü cümlelerinden biridir. Ve zor bir şeydir. Bugün ise eğlenirken ne kadar ferahlayabiliyoruz diye sorgulamamız gerekli. Çünkü küreselleştikçe aslında tek türleşiyoruz. Bu da bizi ferahlatmıyor. Çok basit bir örnek vereyim: Meselâ önceden festival ve şenlikler o yörenin insanları tarafından düzenlenirdi ve eğlenceye yöresel özellikler damgasını vururdu. Ama artık bunlara uluslararası festivaller falan deniyor ve organizasyonları profesyoneller yapıyor. Bir pop sanatçısı getirtip sorunu çözüyorlar. Ama ne oluyor? Eskiden bizzat şenliği düzenleyen halk, şimdi sadece izleyen oluyor.

• Tıpkı artık mahallerde misket oynayan çocuk görememek gibi mi?

Evet, öyle. Çünkü o çocuk şimdi bilgisayarda bilardo oynuyor.

• Bu durumdan kaygılanmak geri kafalılık mı, nostalji mi, sizce nedir?

Ben size söyleyeyim: Eğlence sektörünün bu kadar ayartıcılığına ve çekiciliğine karşın, siz halâ özgün eğlenceler yaratabiliyor ve eğlenebiliyorsanız inanın şu anda dünyanın en özgür insanlarından birisiniz. Bundan emin olun. Yani eğer bir çocuk eğlence sektörünün yarattığı ışıltılı dünyaya rağmen halâ sokağa çıkıp arkadaşlarıyla misket oynuyorsa inanın bunu bir özgürleşme olarak tanımlayabiliriz.

• İyi ama kendi eğlence dünyamızın bile yönetimini nasıl bu kadar kaptırdık?

Çünkü bizler kent tutsaklarıyız. İşe sabah gidip, akşam gelen, dahası tek düze yaşam süren insanlarız. Kent yaşamının sıkıcılığı, tekdüzeliği, renksizliği, edilgenliği karşısında birey bir süre sonra sıkıntı ve acı duymaya başlıyor, işte bu acıyı dindirmek ve sıkıntıyı gidermek için eğlence profesyonelleri devreye giriyor. Sizi çeşitli yöntemlerle avutuyorlar. Yani önceki zamanlarda olduğu gibi bizler artık eğlenirken gönlümüzü ferahlatamıyoruz, sadece avunuyoruz.

• Bari şimdi bize 2006'yı daha eğlenceli geçirmek için bir fikir verin. Sizce ne yapalım da dahi iyi bir yıl geçirelim?

Formül gayet basit: Eğlencenizi kendiniz yönetin, kendiniz kurgulayın, kendiniz işletin ve dahası bunu sevdiklerizle birlikte yapın, ipleri sakın elden bırakmayın. Yaşadığımız anın, dakikanın, çağın bilincine vardığımız zaman sorun kalmayacak. Ama eminim hiçbirimiz yaşadığımız anın farkında değiliz. Bir akış var ve hep o akışın içindeyiz. Irmağın kenarına geçip ırmağı izlemektense sürekli o suyun içinde yüzmeyi tercih ediyoruz. Ama bırakalım, biraz da kenara geçip akışı izlemenin tadına varalım. Bu çok önemli bir tercihtir. Eğlence de aslında yaşamın bir noktasında durmak, ipleri elinize almak, hatta yaşamı tersine çevirmek, kendinize göre yeniden kurgulamaktır. Siz de 2006'da bunu deneyin.

Noel başka yeni yıl kutlamak başka şey

• Yılbaşı kutlamak bazılarının iddia ettiği gibi Türk kültürüne çok mu aykırı bir şeydir yoksa artık bir parçası olarak kabul edebilir miyiz?

Hayır, biz eski dönemlerden beri yılbaşlarını kendimize göre kutlayan bir milletiz. Eski Türk takvimine göre yılbaşı, baharın başladığı Mart ayına rastlıyordu. Bugün Anadolu'da 21 Mart halâ yeni yılın ilk günü olarak kutlanmaktadır. Doğal döngü açısından bu tarih daha gerçekçi, anlamlı geliyor insana. Türk sosyo-kültürel yaşamındaki değişmelere paralel olarak, yılbaşı kutlamaları günümüzdeki halini aldı. Aslında Türk toplumu biri Aralık sonunda, diğeri de Martın son haftasında olmak üzere iki kez yılbaşı kutlamakta. Bu da bize özgü bir zenginlik değil mi sizce?

• Peki o zaman Noel'le yılbaşının birbirine karıştıranlara ne dersiniz?

Yeni yılın kutlanmasıyla farklı dine mensup olanların dini uygulamalarını birbirine karıştırmamak gerekir. Noel'le yeni yıl kutlamalarının hiçbir ilgisi yok. O söylenen kutlama törenleri farklı tarihlerde.

• Bunu iddia edenlerin en büyük kanıtı Noel Baba figürü? Hatta Noel Baha'nın da Demre'deki Aziz Nikolaos olduğu sanılıyor.

İlgisi yok. Burada şuna dikkat etmek gerekiyor: Noel Baba tiplemesi 18001ü yıllarda çıkmış, tüketim kültürü bağlamında yaratılmış, kurgulanmış bir tiptir. Tamamen sanayileşme sonrası dönemin ürünü hayali bir kahramandır.

• Diyanet İşleri geçen yıl yaptığı açıklamada 31 Aralık gecesi eğlenmek yerine tefekkürü salık vermişti. Bu Türklere ne kadar uygun bir öneri?

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın görüşü farklı bir konudur. Ama kültür tarihi açısından bakıldığında durum yeni yıl kutlamalarının Türkler arasında da var olduğu yönünde. Batılıların yılbaşı kutlamasıyla Türklerin kutladığı yılbaşıları karşılaştırdığınız zaman bize özgü bir geleneğin oluştuğunu da görürsünüz. Üstelik de çok eski tarihlerden beri gelen ve uygulamalarla zenginleşen bir kutlama geleneği bu.

• Türklerin yılbaşı kültürünün oluşmasına teyyare piyangosu, radyo, Nesrin Topkapı'nın da bir katkısı olmuş mudur?

Elbette, biz yeni yıl kutlamalarında kendimize özgü bir dönüşüm gerçekleştirdik. Ve kesinlikle yabancı ülkelerden çok daha renkli, çok daha zevkli bir yılbaşı geleneğimiz oluştu.

• Yılbaşında evine kokina almak, sakızlı çörekler yapmak, hindi pişirmek, Noel Baba ya da çam ağacı süsleri almak... Bu ritüeller Batı taklitçiliği mi yoksa bir kültür alış verişi mi?

Birincisi bunlar kentli bazı kesimler arasında yapılıyor. İkincisi kutlama geleneklerimize diğer toplumların unsurlarının girmiş olması kaçınılmaz bir şeydir. Sizden oraya gidiyor, onlardan size geliyor; bu gayet doğal. Esas olan Türk toplumunun her gelen uygulamayı kendi yapısına göre uyarlamasıdır. Bizim de kendimize özgü bir yeni yıl kutlama geleneğimiz var.

Tavla Türklere niye uygun

• Tavlanın hayatımızdaki yeri size de aşık atışmalarını anımsatıyor mu?

İnanılmaz bir yeri var hayatımızda. Bu benim araştırma konularımdan biri zaten. Türk toplumu çok iddialı bir toplumdur. Hem yarışmayı, hem de yarışırken atışmayı çok sever. Tavla bu yüzden bize çok uygun. Bunun daha toplu olanı şimdi stadyumlarda yaşanıyor.

Selehattin Duman'ı araştıracağız

Özdemir'le röportaj bitip sohbete başladığımızda "ilginç" bir araştırma konusuyla ilgilendiğini öğrendik. Kendi ağzından naklediyoruz: "Öğrencilerimden araştırma projesi olarak Selahattin Duman'ı araştırmalarını isteyeceğim. Alanımız açısından yazıları ilginç. Anadolu deyişlerini o kadar sık ve o kadar güzel kullanıyor ki mutlaka incelemek lâzım. Her makalesinde Türk eğlence kültürü araştırmalarını çeşitlendirecek bir sürü malzeme var."

Bu bayramda da iki arada bir deredeyiz

• Önümüzdeki uzun Kurban Bayramı yine aynı vicdan sorusuyla karşılaşacağız: Bayram mı, tatil mi? Sizce hangisini seçmek gerekiyor?

Çağımızın sorunu bu: İki arada bir derede kalan birey, ikisini de yapmayı istiyoruz. Ama hangisini yaparsak yapalım aklımız ötekinde kalıyor. Biraz çözümsüz bir sorun bu. En fazla şunu yapabilirsiniz: Ya anne-babanızı da alıp götüreceksiniz ya da bayramın birkaç günü onlarla birlikte olup tatile öyle gideceksiniz.

Söyleşi: Devrim Sevimay
Kaynak:
www.vatanim.com.tr  
Günün Önemli Haberleri