Yenişafak yazarı gidiyor mu?
Abone olYenişafak yazarlarından Mehmet Ocaktan, gazetesine veda mı ediyor? Ocaktan "Veda etmek gibi bir şey" başlıklı yazısında gideceğinin sinyalini verdi.
Yenişafak Gazetesi'nin kıdemli yazarlarından Mehmet Ocak'tan
gazetesinden ayrılıyor mu? Ocaktan, "Veda etmek gibi bir şey"
başlıklı okuyucularını şiirsel bir yazı yazdı. İşte Ocak'tan
şiirsel ve şifreli yazısı: Veda etmek gibi bir şey... Hayatın
mırıltılar kamarasında bazı aşkların, bazı şiirlerin hiç sonu
gelmeyecek gibidir. Oysa, yeni günle birlikte bir şehri terketmenin
yalnızlığı içinize çöktüğünde, güneş gidemeyenlerin göremeyeceği
ışıklarını sadece senin için yakar. Bu yüzden, gitmenin büyüsü
bozulmasın diye hep en güzel serüvenleri ve son gün tesadüflerini
hayal edersiniz. En mucizevi buluşmaların hep o son günün bitiminde
gerçekleşmesini beklersiniz. Sonra, son tesadüfler durağını atlayıp
ayrılığın kollarında konuşmaya başlarsın birden, sanki vedaların
hiç sonu gelmeyecek gibidir. Sonunda vedalar da biter... Gülmeler,
konuşmalar, bakmalar ve her şey, hiç akmadığı kadar akıp gider
ayrılığın içinden... Sanki aşık olmak, veda etmek gibi bir şeydir,
sanki güneş doğmadan önceki bütün vedalar tam da sana göredir,
sanki tam sana göredir tadında kalan bütün aşklar... İçinden
şiirler gider gelir, başka bir limanda, başka bir mucizeyi bekler
gibisindir. İçin kırılır, bilirsin ki, başka bir liman hiç
olmayacaktır. Hafız'ın gözlerindeki o ışığı bir daha aynı yerde
bulamamaktan o kadar korkarsın ki, vazgeçensin bütün limanlardan...
Bir gün aynı yerde, aşk kimseye yakmadığı ışıklarını senin için
yeniden yakar mı? Yeryüzünde, sadece son gün tesadüfleri için yanıp
sönen ışıklar var mıdır acaba? Kimbilir belki bunlar sadece birer
rüyadır. Belki de bir daha kimseye anlatamayacakları hikayeleri
birbirine anlatıp güneş doğunca başka limanlara giden iki ayrı
rüyanın hikayesidir bütün bunlar... Galiba çoğu zaman, içinden
savrularak aktığımız hayatlar bozuyor rüyalarımızı. Bu yüzden,
gözümüzün arkada kaldığı şehirler hep içimizi acıtıyor. Bu yüzden,
bırakıp gideceğimiz gözlerden hep en güzel halimizle ayrılıyoruz.
Güneş doğmadan önceki gözlerin mahmurluğu hep bu yüzden... Bu
yüzden, çoğu gözlerin sığınacak bir limanı bile yok. Zaman
ırmağında yosunlar gibi akıp gidiyorlar. Derinlerden yeşil, gri,
sarı, kirli beyaz çıkıp gelen, sonra geride iz bırakmadan dünyanın
sularına dalıp kaybolan yosunlar gibi... Ve iki rüyanın ortasında,
muhteşem bir Hafız, yaralı dünyanın iniltileriyle dolu, insanın
gırtlağını fena halde yakan o son şarkıyı söylüyor. Şarkılarını
söylüyor ve dünyanın tatlı yokoluşunu ölüme götürüyor.