Yeniden diriliş için...

Henüz seçimlere bir yıl kadar uzun bir süre varken, AK Parti'ye zarar gelmemesi için, tabandan gelen isyan çığlıklarını göz önünde bulundurarak, bazı eleştirilerde bulundum.

Süleyman ÖZIŞIK suleyman@internethaber.com

Henüz seçimlere bir yıl kadar uzun bir süre varken, AK Parti'ye zarar gelmemesi için, tabandan gelen isyan çığlıklarını göz önünde bulundurarak, bazı eleştirilerde bulundum.

Farzı misal..

Çözüm Süreci yürütülürken bölgenin neredeyse tamamının PKK ve yandaşlarının isnafına terkedildiğini eleştirdim.

İsmi geçen dört bakanın, "yolsuzluk yapsınlar veya yapmasınlar", AK Parti'nin davasına zarar vermemesi için istifa edip Yüce Divan'a gitmeleri gerektiğini söyledim.

Polislere özlük haklarının verilmemesini ve bunun polis teşkilatını derinden sarstığını söyledim. Memur, işçi ve emekli kesiminin 12 yıldır istikrar adına kemer sıktığını ama artık sabrının kalmadığını, onlar için birşeyler yapılması gerektiğini söyledim.

"Biz putları yıkmak için geldik ama kendi putlarımızı dikmeye başladık. Heryere Erdoğan ismini vererek onu nefret edilen adam konumuna düşürüyorsunuz" dedim.

AK partili seçmenin bir dönem kendisini hakir gören, aşağılayanlara karşı aynı dili kullanmaya başladığını ve bunun davaya zarar vereceğini söyledim.

AK Parti'nin birlikte yola çıktıklarını, yolda bulduklarına değiştiğini, partiye büyük emek veren insanların dışlandını ve küstürüldüğünü söyledim. 

Dışarıdan gelen devşirmelerin hak davasından çok kendi ikbal ve istikbali için çalışmaya başladığını, hatta bu konuda uyaran partilileri ezmeye başladığını söyledim. Partinin sonradan gelen ve menfaat için gelen bu isimleri partiye gönül verenlerin önünde tuttuğunu, onları partiden atması gerekirken fotoğraf karalerine soktuğunu, balkona çıkardığını, bunun hata olduğunu söyledim.

İçimizde bazı cellatların türediğini, bu cellatların şan için, makam için önüne geleni "Paralelci" diyerek yaftalayıp zulüm ettiğini söyledim.

AK Parti'yi gazetelerde ve televizyonlarda savunur gibi görünen bazı isimlerin toplumda itibarı olmadığını, bu kişilerin savunduğu davanın bir duvara toslaması kaçınılmaz dedim.

Bazı gazetecilerin, Cumhurbaşkanı'na ve Başbakan'a yakın kurmayların adamları olduğunu ve resmen tetikçilik yaptığını, bunun karşılığında televizyonlarda ve ve gazetelerde ön plana çıkarıldığını, bunun ciddi zararları olacağını söyledim.

"Bakara Makara" diyerek büyük tepki çeken Egemen Bağış'ın partide en çok tepki çeken isim olduğunu, fotoğraf karelerine girmesinin inançlı kesimi yaraladığını söyledim.

Bazı parti teşkilatlarının dava aşkından çok ihalelere tamah ettiğini, bu durumun tabanı ciddi anlamda rahatsız ettiğini söyledim. Hatta bazı teşkilatların en az paralel yapı kadar partiye zarar verdiğini söyledim.

Bazı sözümona dava sevdalısı akıllılar, "Partiye ve davaya zarar veriyorsun. Bunları seçimden sonra konuş" dedi. "Yahu bu hatalar yapılırsa seçimde hezimat kaçınılmaz olur" diye cevap verince sırt döndüler.

İsyan karışımı rica çağrısıyla "Bu yanlışları durdurun, bu yanlış adamları susturun. Yoksa sonuç kötüye gidecek" dedim. "Yapılan bu yanlışları öven gazetecileri Cumhurbaşkanı'nın ve Başbakan'ın yanından uzaklaştırın" dedim.

Karşığı ne oldu?

Allah korkusunu ve vicdan duygusunu kaybedenler tarafından "Hain" ilan edildim, "Kripto paralelci" denilerek yaftalandım.

Atılmadık iftira, edilmedik küfür ve hakaret kalmadı.

Bana "hain" diyenler, "Kripto Paralelci" diyenler televizyonları yasakladı. Davet edenlere "O'nu bu kapıdan içeri almayın. Beyefendi ondan rahatsız" diye baskı yapıldı.. Sonra kendileri o iftiralar sayesinde makamlara oturdu ve itibar görmeyen sözleriyle topluma hastalıklı fikirlerini enjekte etti.

Yukarıda saydığım kişiler ve hatalar nedeniyle partide dev bir küskünler ordusu oluştu.

Bunlar yetmezmiş gibi Bülent Arınç giderayak muhalefetin 13 yılda vuramadığı darbeyi, 13 dakikada vurdu. Gökçek hakkındaki, "Ankara'yı parsel parsel sattı" sözü, o güne kadar AK Parti'nin yolsuzluk yapmadığına inanan kesimlerin dünyasını yıktı.

Son olarak parti genel merkezinin hazırladığı milletvekili listeleri büyük kopuşları beraberinde getirdi. Düne kadar Erdoğan'a ve AK Parti'ye küfür - hakaret edenler aday gösterildi. Listede bulunan ve adı kirli işlerde anılan isimler adeta dayatıldı.

Parti tabanı sosyal medya üzerinden, maille, telefonla, mesajla parti yönetimine isyan etti ama kimse bu isyan çığlığını duymak istemedi.

Kürt aday isteyen Kürt aşiretlerinin talebine, Karadeniz kökenli adaylar sürüldü. Aday gösterildikleri il hakkında zerre kadar bilgisi olmayan adaylara oy istendi!

Bakın size çarpıcı bir örnek vereyim. Çünkü bu örnek AK Parti'nin niye kaybettiğini ve HDP'nin barajı nasıp geçtiğini çok net bir şekilde anlatacak. 

13 Mayıs tarihinde yazdığım, "Erdoğan neden boş tribünlere konuştu?" başlıklı yazımı hatırlıyor musunuz?

Şunları söylemiştim o gün:

"İzmir'de 70-80 bin Kürt vatandaşını temsil eden aşiret liderleri AK Parti'nin Kürt aday göstermemesi durumunda HDP'ye oy vereceklerini söylüyor. Savcı Sayan'ı bize getirin, o bizi temsil edeceğine söz verirse oylarımızı AK Parti'ye veririz" diyor ama İl Başkanı Bülent Delican buna yanaşmıyor.

İzmir'de seçim sonrası manzaranın ne olacağını söyleyeyim. HDP barajı aşabilmek için İstanbul, İzmir, Mersin, Antalya ve Adana'da kamp kurmuş durumda. Adeta seçimin kaderini bu illere bağlamışcasına olağanüstü bir çabayla çalışıyor. İzmir maalesef tuhaf çalışmalarıyla belki de farkında olmadan HDP'nin ekmeğine yağ sürüyor. Hiç temenni etmem ama seçime kadar böyle giderse, geçtiğimiz dönemde 11 milletvekili çıkaran İzmir, bu dönemde 8-9 milletvekilini zar zor çıkarır."

Dün açıklanan sonuçlara baktım, AK Parti İzmir'de tam da söylediğim gibi 8 milletvekili çıkarmış!

Şu satırları okuduğunuzda ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız.

2011 Genel Seçimleri'nde AK Parti  yüzde 36. 87 oy oranıyla 924.976 bin kişiden oy almıştı. 11 milletvekili çıkarmış, 12'inci milletvekilliğini sadece 2800 oy farkıyla kaybetmişti.

Aynı seçimlerde HDP bağımsız adaylarla girdiği yarışta sadece ama sadece 86.870 oy almıştı.

Şimdi 2015 yılındaki tabloya göz atalım.

AK Parti yüzde 26 alarak 10 puan kaybettiği İzmir'de 693.676 kişinin tercih ettiği parti olmuş. Yani 300 bin oy kaybetmiş. HDP ise yüzde 10 barajını aşarak önceki seçimde 86 bin olan oylarını 283 bine çıkarmış.

Can alıcı nokta ne biliyor musunuz?

İzmir'de aldığ oy oranı, ülke genelinde HDP'nin hanesine yüzde 1.04 olarak yansımış! İstanbul 3. Bölge, Mersin, Adana, Antalya'dan aldıkları oylar HDP'nin toplam oyuna yüzde 4.07 puan yansımış!

İnanın, İzmir'de yapılan hatalar nedeniyle partiye bugüne kadar gönül vermiş ama dışlanmış eski teşkilat mensubu 5 bin insan bir haftadada sahadan çekildi.

Erdoğan'ın İzmir'de stadyumda konuşma yaptığı sırada, bazı ilçe teşkilatlarında üst düzey görev yapan isimlerin başka mekanlarda selife çekildiklerine şahit oldum.

Bu hataları görüp erkenden uyardım diye bana vebalı muamelesi yapan, "Süleyman Özışık paralelci. Neye hizmet ettiği belli değil, bize zarar veren yazılar yazıyor! Hiç bir teşkilatımızda konferans vermesin" diyerek tavır koyan İl Başkanı Bülent Delican şimdi koltuğunda çok rahattır umarım!

Yazının sizi karamsarlığa sürüklediğinin farkındayım. Ama hep söylediğim gibi, sözlerim size karamsarlık değil umut versin. Çünkü uyuyanları uyandıracak bir nida niyetiyle yazıyorum.

Altını kalın çizgilerle çizerek söylüyorum.

Seçmen yapılan bu hatalara rağmen AK Parti'ye sadece "Sarı Kart" gösterdi. Bu hatalar devam ederse siyaset oyunundan ihracı gerektiren "Kırmızı Kart"ın gelmesi kaçınılmaz.

Seçmen AK Parti'ye, "Yine gel, yeniden gel ama, yenilen gel" diyor duymuyor musunuz?

Uzatılacak bir el ve yapılan hatalardan kısa vadede dönüş partiye gönül verenlerin koşaradım geri gelmesine yeter de artar bile...

AK Parti yönetiminin ve partiye gönül verenlerin farkına varmadığı bir detayı anlatıp yazıyı noktalayacağım.

AK Parti'nin 13 yıldır yaptığı, ama son dönemlerde yapmadığı bir şeyi yapan HDP barajı aştı. AK Parti iktidara geldiğinde herkesi çatısı altında toplayan, her görüşten insana kucak açan, tabanına kulak veren bir parti durumundaydı.

Bu dönemde HDP bu taktiği çok güzel uyguladı. Sağcısından solcusuna, ateistinden eşcinseline, derneğinden STK'sına, eski dışlanmış siyasetçilerden sanatçısına varıncaya kadar herkesi kucaklayarak bir kitle oluşturdu.

AK Parti'nin içinde yer alan ve dilinden zehir akan isimlerin geri plana çekilmesi ve bu kucaklayıcı dilin yeniden hakim olması gerekiyor.

"Beraber yürüdük biz bu yollarda" denilen insanlar kayıp. Onların bulunması yeniden dirilişin anahtarı olacak...