Yeni yılın en iyi yazısı
Abone olSizce yeni yılın en iyi köşe yazısını kim yazmış olabilir? Cengiz Çandar'a göre en başta Radikal Gazetesi yazarı İsmet Berkan geliyor. Çandar, bunun sebebini açıklıyor.....
Dünden Bügüne Gazetesi yazarı Cengiz Çandar "Bir Rüyam Var, Bir Fantazi" köşesinde Yılın en iyi köşe yazılarını yazan gazetecileri kendine göre belirledi. Radikal yazarı İsmet Berkan Çandar'ın en iyi gözdesi. Çandar şunları yazdı:
Genellikle 31 Aralık ve 1 Ocak günleri yayınlanan yazılar "basmakalıp" olurlar. O günlerde yayınlanacak yazı yazmak benim içimden gelmez. 2004'ün 31 Aralık'ından kaçamadım. Yazı günüm olmadığı için 1 Ocak'tan kurtuldum. Ama, itiraf edeyim, 2004'ün 31 Aralık'ında ve dün, yeni yılın ilk gününde okuduğum kadar güzel ve derin, basmakalıplığın uzağından yakınından geçmeyen yazıları daha önceki yıllarda okuduğumu pek hatırlamıyorum.
Özellikle, İsmet Berkan'ın dünkü Radikal'deki enfes "Biraz kişisel bir yazı"sı ile Canan Barlas'ın bu gazetede yazdığı "Yılın son yazısı" başlıklı, arşivlenecek çarpıcılıkta harikulade "yılın ilk yazısı". Şu satırlardaki yalınlığa bakın ve o yalınlığın ilettiği felsefi derinliğe:
"Yaşadığımız süre içinde her şeyin bir sonu olduğunu biliyoruz. Yaşamadığımız zaman son olmayacak. Başlangıç da olmayacak.
Yaşayanlar varlıkla yokluk arasındaki serüvenlerini, yıl başları gibi kilometre taşları ile ölçecekler, biçecekler... Yaşamak iniş çıkışlarla dolu. Ne bitmez mutluluk var, ne bitmez acı. Hepimiz bir süre oyalanıyoruz., o kadar. Bu oyalanmaya da razıyız. En acısı, yaşam ile ölüm arasındaki dans. Bu dansı yapanlar bilir. Önünü hiç göremezsin. Vücudun sana ihanet etmiştir. Nefes aldığın her an yaşıyorsundur.
Bazıları bu dansı çok zarif yapar. Bazıları olayı kavrayamaz. Bazıları bocalar. Bazıları içinde yaşar. Sorun çekip gitmek değildir. O anın yolsuzluğudur. Gerçekte hiçbir yaratık bu acıyı hak etmez. Ölüm ürkütmez. Bilmezsiniz öldüğünüzü. Çektiğinizi bilirsiniz. Bazen tsunami bu işi hızla bitirir. Bazen bir trafik kazası. Çoğu kez eskiyen bünyeler, taşıyamazlar. Gidenler geri gelmezler. Onları yaşatmak isteseniz de boşuna çıkar... İnsanlar yılbaşını bekler. Bundan daha acısı, bekleyecek hiçbir şeyi olmayanlardır. Beklemekten daha zoru, bekleyecek birinin olmaması gibi... Ben şimdi ikinci torunumu bekliyorum. Gerisi yalan!"
Bazı yazılar vardır, insan bir daha, daha iyisini yazamaz. Kendimden biliyorum. En iyi yazımı, yazdığım şartların ve kendi ruh haletim nedeniyle bir çırpıda bir gece yarısı, 1985 yılında yazmıştım. Bittiği anda, bir daha, daha iyisini yazamayacağımı biliyordum. Canan'ınki de öyle. Bir daha, daha iyisini yazamayacak. Ve, belki de bundan daha iyi bir "yılın son yazısı ve ilk yazısı" yazılamayacak.
Yılın son gecesinin yılbaşına uzanan saatlerini Dalida dinleyerek geçirdim. Bunu hesaplamamıştım. Karım niye onu seçti, onu da bilmiyorum. O, nedenini biliyor muydu acaba? Bir İtalyan ailesinin Mısırlı kızı. Kahire'nin, benim çok iyi bildiğim, en geleneksel, en gariban mahallelerinden Şubra'da doğmuş, 23 yaşında "Mısır güzellik kraliçesi" seçildikten sonra, canına kıydığı 54 yaşına dek Paris'te yaşamış, göz kamaştırıcı başarılarla dolu bir hayat sürmüş, gençlik yıllarımızın unutulmaz şarkıcısı.
Yılın ilk günü Google'da hayat hikâyesine bakmak ihtiyacını hissettim. "Gün geçtikçe kendini daha da yalnız hissetmeye başlamıştı" yazıyordu; "Artık o; röportajlarından birinde 'Sanatta başarılı olabildim, hayatta ise asla!' bir diğerinde 'Nasıl doğacağımı seçemedim, ama nasıl öleceğimi seçebilirim' diyen incinmiş, yaralı ve yorgun bir kadındı... 54 yaşındayken 2 Mayıs 1987 akşamı artık hayatın kendisine getirecek hiçbir şeyi kalmadığını düşünerek, Paris'teki o görkemli evinde altı kutu uyku hapı içerek, bir dtaha hiçbir zaman uyanmamak üzere uyudu ve ardından yalnızca kısa bir not bıraktı: 'Beni affedin! Hayat benim için artık tahammül edilmez bir halde!"
Dalida, Canan'ın sözünü ettiği "en acı" durumu yaşamış olmalı; "bekleyecek hiçbir şeyi olmama", "beklemekten daha zorunun bekleyecek birinin olmaması" halini...
Geçen yılın son günü, sevgili arkadaşım Oral Çalışlar, Cumhuriyet'teki köşesinde 'Seni Sevecek Yaşta Değilim' başlıklı yazısını yayınladı. Aklına 1964'ten 1965'i bağlayan Tarsus'ta yaşadığı 40 yıl önceki yılbaşı ve 1960'ların ünlü İtalyan şarkıcısı Gigliola Cinquetti gelmiş. Oral, meğerse, Gigliola Cinquetti'nin "Non ho l'eta per amarti" adlı "Seni Sevecek Yaşta Değilim" anlamındaki şarkısını çok severmiş ve ne anlama geldiğini de yeni öğrenmiş.
Oral'la ta 1963-64'te Tarsus'ta rakip futbol takımlarında oynarken, sahada tanıştık. Yazısında ünlü bir futbolcu olmanın hedeflerinden biri olduğunu söylüyor. Devam etseydi, hiç kuşku yok, öyle olurdu. Çok ama çok iyi bir genç futbolcuydu. 1967'den 1971'e, askeri müdahale, onu hapishaneye gönderir ve beni yurt dışına savurana dek, en yakın siyasi mücadele arkadaşımdı. Yazısını şöyle bitirmiş:
"Yaşam insanın önüne beklemediği ne çok şeyler koyuyor. Bundan sonra nelerle karşılaşacağız, onu da hesaplamak mümkün değil. Türkiye bir sürprizler ülkesi. Kimin başına ne gelir bilinmez. "Seni Sevecek Yaşta Değilim" tümcesi bizim kuşak için 40 yıl öncesinde kaldı. Hayat devam ediyor."
Yeni yıla doğru, kulaklarımı Dalida doldurdu. Yeni yılın ilk dakikalarında ise Abba'nın benim için ölümsüz şarkısı "I Have a Dream"i (Bir Rüyam Var) gözlerim kapalı dinledim. Yıllardır hiçbir vakit dinlemekten usanmadım; hep aynı zevkle dinledim.
Biliyorum, çeviri, aslını öldürür ama şöyle:
"Bir rüyam var
herşeyle başedebileceğim
söyleyecek bir şarkım
Bir peri masalının
Büyüsünü görebiliyorsan
başaramazsan da
geleceğe yönelebilirsin
Meleklere inanırım
gördüğüm her şeyde
iyi bir şey görürüm
Meleklere inanırım
Vaktin benim için
doğru olduğunu bildiğimde
ırmağın karşı kıyısına geçeceğim
Bir rüyam var
bir fantezi
gerçeğin arasından
bana yol gösterecek
Ve benim yolculuğumu
karanlığın içinden
bir mil daha geçirip
anlamlı kılacak olan..."
Ben bu şarkıyı hep niye sevdim?
Yeni yılın ilk dakikalarında gözümü kapayıp, büyük bir hazla niçin dinledim?..
YAZI:Cengiz ÇANDAR