Yeni yasama yılı hayırlı olsun

Prof. Dr. Celal Erbay celalerbay@internethaber.com

Sevgili dostlar; ömrü olana yıllar mevsimler birbirini takip ediyor. 1 Ekim’le birlikte yeni bir yasama yılına daha kavuştuk. Geçtiğimiz Salı-Çarşamba günleri de, siyasi partilerin grup toplantıları gerçekleşti ve haber programları biraz daha “ dedi-dedim” içerikli bol malzemeye kavuştu.

Ama en mühimi TBMM’nin açılış toplantısında sayın Cumhurbaşkanımızın yapmış olduğu konuşmasıyla devletimizin tarihî misyonu doğrultusunda ortaya koymuş olduğu belirlemeler ve ileriye dönük çizmiş olduğu rota idi.

Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettikleri gibi şayet TBMM’nin ışıkları yanıyorsa, milletin temsilcileri görevlerinin başındaysa Allah’ın izniyle bu milletin sırtı yere gelmez ve bu ülke düşürüldüğü yerden, hem de bin bir incelikle “özgürlük-eşitlik-demokrasi” sloganlarıyla bugüne dek yoluna barikatlar kuran, çukurlar kazan organizasyonların feryatlarına rağmen tekrar ayağa kalkacak ve özüne dönecektir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ışıklarını söndürüp, o çatı altında temerküz eden millet iradesini yok etmek isteyen ilk taarruz; dış düşmanlardan, onların kendi aralarında oluşturduğu organizasyonlar doğrultusunda, asırlarca himayemizde güven içinde yaşayan ama Emperyalist Batı ittifakının planları sonucu bizden koparılmış olan uydu piyonlar tarafından gerçekleştirilmişti.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin ışıklarını söndürmeye yönelik, 15 Temmuz 2016’da gerçekleşen ikinci teşebbüs ise Batılı Emperyalistlerle fikir birliği içindeki Vatikan onaylı, ABD merkezli Siyonist organizasyonun sevk ve idaresi doğrultusunda bizzat içimizdeki satılmış hainler tarafından gerçekleştirilmişti.

Her iki teşebbüs de “ Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner, aşarım” diye haykıran kökü mazide olan bu asil milllet tarafından canı pahasına geri püskürtülmüştü. Nitekim TBMM’nin ışıklarını söndürmeye yönelik daha dün gerçekleşen ikinci teşebbüsün Yüce Meclisteki ihanet izleri hala bütün canlılığını ve olayın vehametini yansıtacak şekilde koruma altına alınıp, ibret-i alem için göz önüne serilircesine adeta vitrinlenmişti.

İşte sayın Cumhurbaşkanımız Yüce Meclisimizin iki kere GAZİLİK ünvanı ile şereflendiğine vurgu yaparak Meclis Genel Kurulunda Milletvekili ve diğer dinleyenlere hitaben “ Bölünerek büyüyemeyiz, parçalanarak güçlenemeyiz” sözleriyle milletimizi bölüp parçalamak isteyen iç ve dış oluşum, organizasyon ve birlikteliklere karşı hazirunun şahsında halkımızı uyarmış, “ Hiçbirimiz için başka Türkiye, vatan, devlet, gelecek yoktur” vurgusuyla milletin bütünlüğü, vatanın bölünmezliği ve devletin bekasının altını kalın çizgilerle bir kere daha çizmiş ve bölücü mihrakların dikkatini çekmişti.

Dış politikaya yönelik uyarılar

TBMM’nin her yıl, 1 Ekim’de Cumhurbaşkanının konuşmasıyla açılıp yeni yasama yılının başlaması hususu Anayasa ile düzenlenmiş bir ilkedir. Dolayısıyla kamu hukukunda yasama yılının açılması sadedinde, aynen Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda olduğu gibi Cumhurbaşkanının yapacağı konuşma devletin takip edeceği iç ve dış hedef ve programları doğrultusunda, hem o zamana kadarki durumu, hem de o andan sonrasına yönelik mesaj ve bilgilendirmeleri içerir.

İşte bu doğrultuda sayın Cumhurbaşkanımız tarih boyunca kurmuş olduğumuz bütün devletlerde sahip olduğumuz asaletin ve o nezih, pak sayfanın vasıflarına vurgu yaparak, geçmişimizde ne sömürgecilik utancı, ne de soykırım ayıbının bulunmadığını ifade ile alnımız ak olarak, göğsümüzü gere gere yolumuza devam ettiğimizi, karşılaştığımız ve etrafımızda “ Aylan Bebek” misali şahit olduğumuz olumsuzluklar karşısında ise tenkit ve tekliflerimizi başımız dik, alnımız açık bir şekilde hasbî olarak dile getirdiğimizi ifade etmişti.

Aynı şekilde sayın Cumhurbaşkanımız, Selçuklu’nun amblemi olan çift başlı Kartal’ın simgelediği karakter doğrultusunda içinde bulunduğumuz bölge ile olan bağımızı koparmanın hiç kimsenin haddi ve hakkı olmadığına vurgu yaparak Türkiye Cumhuriyeti devletinin tarihî misyon ve sorumluluğu doğrultusunda bölgesi ile gönül bağlarını koparmadan yoluna devam edeceğini bir kere daha dosta düşmana ilan etmişti.

İşte bu ruh ve karakterle, yakın ve uzak çevremizde yüzbinlerce mazlum ve masum insanın ölmesine, doğma yurtlarından-evlerinden barklarından olmasına göz yumanlar bu vahşete karşı, ses çıkarmayanlara karşı HAKKIN VE HAKİKATIN yanında yer almak boynumuzun borcudur diyerek milletimizin karakter kodlarını bir kere daha bütün dünyaya ilan ediyordu sayın Cumhurbaşkanımız.

Nille ittifakının diline doladığı sözde Kürt sorunu

Doğrudur; geçmişten bu yana bilhassa CHP’nin uyguladığı ret ve inkar,asimilasyon politikalarının sonucu, toplumu rahatsız edecek derecede bir Kürt sorunu oluşmuştu. Fakat bu mesele 2002’den bu yana sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi red, inkar ve asimilasyon politikalarının ortadan kaldırılmasıyla bütün boyutlarıyla çözülmüş durumdadır.

CHP’nin, varlığını kabul ettiği, ama pratikte olmayan bir sorunun çözüm mahalli olarak parlemento’yu göstermesi “şecaat arzederken merd-i kıptî sirkatin söyler” misali çok şaşırtıcıdır. Zira CHP’nin varlığını iddia etmiş olduğu sorun vaktiyle CHP’nin uygulamış olduğu ret, inkar ve asimilasyon politikalarının sonucu doğmuş büyümüş ve tarih boyunca devam edegelen, Selahaddin-i Eyyubî ile taçlanan kardeşliğimize birlik ve beraberliğimize zarar verir hale gelmişti ki; 2002’den bu yana red, inkar ve asimilasyon politikalarının sona erdirilmesiyle bu sorun ortadan kaldırılmıştır.

Dolayısıyla bu hususta en son konuşacak olan CHP olmalıdır. Zaten o da, herşey olup bittikten sonra konuşuyor. O’na da “günaydın” demek gerek.

Ben şahsen merak ettim, CHP’nin adını telaffuz etmekten çekindiği ortağıyla sorunun çözüm mahalli hususunda polemiğe girince Hakkari’li bir Kürt kardeşime sordum “Kürt sorunu var mı?” diye. Yazılı cevabında aynen şöyle diyor “Kürtçe yayın yapan TRT’nin bir kanalı var, Kürtçe öğretmek çin dersaneler açıldı. Kürt köylerinin isim hakkı iade edildi. Kürtçe isim kullanma serbest bırakıldı. Üniversitelerde Kürt dili ve Edebiyatı bölümleri açıldı. Mahkemelerde ana dilimizde savunma yapabiliyoruz.Herkes, her bir Türk vatandaşı gibi istediği gibi yaşama hakkına sahip… Bizim Kürt sorunumuz yok, PKK sorunumuz var”

Şimdi ben de soruyorum; ey millet ittifakı, veya ey CHP ey İyi Parti, ey Saadet, ey HDP bana, benim yararlanıp da, Kürt olduğunu söyleyen birinin yararlanamadığı bir tek hak söyler misiniz lütfen! Söyleyemezsiniz. Zira o sorun çözüldü. Anladığım kadarıyla sizin sorununuz daha başka!

Eğer sizin sorununuz HDP’nin “ Barışçı, dış pollitika” adı altında dışarıda PYD ve Kandile rahat nefes aldırma ve “ Kayyımlara Son” adı altında içeride belediye başkanlarını geri verin de hendek kazmaya devam edelim talebi yatıyor ise daha çok bekler , havanda daha çok su döversiniz. Anlaşılan sizin “ sorun” dediğiniz HDP’nin dillendiremediği bu taleplerinden başka bir şey değil.

Herkes şunu iyi bilsin ki; bu millet Kürdüyle Türküyle TEVHİD’in potasında erimiş, Muhammed Mustafa’nın sevgisinde bütünleşmiş kardeştir, bir bütündür. Bu vatan bölünmez bir bütündür. Bu devlet, bu birlik ve bütünlük içinde ilelebet kaim ve daim kalacaktır.

Kalın sağlıcakla sevgili dostlar.