Yeni Şafak'ın yazarına tepki yağıyor!
Abone olYeni Şafak yazarı Prof. Dr. Hayrettin Karaman dün yayımlanan “Tahammül mü hoş görmek mi” başlıklı köşe yazısında “Müslüman gibi yaşamayanlar için özel bölgeler yapılmasından” söz etti” bu yazısı da yazdığı gün çok tepki çekti.
Yeni Şafak yazarı Prof. Dr. Hayrettin Karaman dün
yayımlanan “Tahammül mü hoş görmek mi” başlıklı köşe yazısında
“Müslüman gibi yaşamayanlar için özel bölgeler yapılmasından” söz
etti” bu yazısı da yazdığı gün çok tepki çekti.
Süleyman Karaman’ın köşe yazısında “Müslüman gibi
yaşamayanlarla yaşamak ancak tahammülle olur” ana fikrine
her çevreden tepki geldi.
İşte o tepkiler...
Prof. Dr. Süleyman Ateş (Eski Diyanet İşleri
Başkanı)
“Yazarın söylediği ıslah etme, engelleme ya da ayrı mekanlar tahsis
etme İslam devletinde olur. Laik devlette yazarın ifade şekliyle
bir müdahale olamaz çünkü devlet din kurallarıyla yönetilmez.
Devlet tüm dinlere ve inanışlara aynı mesafededir ve kişiler
inançlarında kendi vicdanlarıyla baş başadır. Ancak elbette
eşcinsel ilişki içinde olan, nikahsız yaşan ya da içki içen kişiye
karşı Müslümanlar hoşgörü göstermezler; daha doğrusu tasvip
etmezler. Ancak bu müdahale edilmesi anlamına gelmez ve herkesin
günahı kendisine aittir.”
Prof. Dr. Saim Yeprem (Diyanet Vakfı Yayın Kurulu
Başkanı)
“Her Müslüman’ın sorumlulukları Kuran’da ve Peygamberimizin sahih
sünnetinde açıkça ifade edilmiştir. Dolayısıyla Müslümanlar Kuran’a
ve Peygamberimizin sünnetine uymak zorundadır. Ancak bir toplumda
farklı yaşamların da yaşam hakkı vardır. Onlarla birlikte yaşamak
bir vakadır. Müslüman o insanları toplumdan ihraç edemez ancak
tahammül ederek beraber yaşamayı kabullenir. İslam’ın açıkça
yasakladıkları hoş görülemez. Ancak bir Müslüman müdahale edemez.
Toplumun yapısına göre değişiklik göstermek şartıyla her toplumda
birey değil devlet ıslah görevini üstlenir. ”
Prof. Dr. Beyza Bilgin (Ankara Üni. İlahiyat Fakültesi
)
“Peygamberimizin zamanında da toplumdan farklı olan farklı cinsel
tercihleri olanlar vardı. Fakat şimdiki gibi kendilerini açığa
çıkartmıyorlardı. Nikahsız yaşayanların, eşcinsellerin ve toplumdan
farklı kimliklerdeki bireylerin evlerini başka bir yere taşımak
fikrine katılmıyorum. Zenginleri ne yapacaklar? Bugün ünlülerin
yarısından çoğu evli olmadığı halde aynı evde sevgilisiyle kalıyor,
eşcinsel ünlüler de var o yüzden onları farklı bir yere taşımak
fikri olası değil. İnsanlar hürdür, kimse karışamaz, nikahlı
olmadan dost hayatı yaşamaya karşı kanun bir şey söylemiyor. Fakat
söylemiyor diye bu şekilde bir hayatı onaylıyoruz anlamına
gelmemeli. Tahammül etmek de hoş görmek anlamına gelir. İslami
görüş, eşcinsele, dışarıda içki içene, nikahsız yaşayana hoşgörüyle
bakar fakat memnuniyetle değil, onlara katlanarak hoş görmeye
çalışır.”
Prof. Dr. Sosyolog Nilüfer Narlı (Bahçeşehir
Üni.)
“Bu yorum beni çok şaşırtmadı. Çünkü Prof. Dr. Yılmaz Esmer’in
yaptığı Türkiye üzerine yapılan değerler araştırmasına göre,
Türkiye’de insanlar kendilerinden farklı yaşam tarzı, din ve
gelenekleri paylaşan insanlara yakın olmak istemiyor. Türkiye‘de
pek çok kişi Yahudi komşu istemiyor, eşcinsellerle aynı yerde olmak
istemiyor gibi. İnsanların çoğu kendinden farklı olana uzak
duruyor.
Hayrettin Karaman’ın yazmış olduğu yazı da bu araştırmanın bir
yansıması olmuş. Yazıda geçen yorumda Müslümanın farklı olanlarla
zorunlu ilişkisinin adına hoşgörü değil, tahammül olduğu geçiyor.
Hoşgörü de zaten bir tahammül var. “Sen benden farklısın ama kabul
ediyorum” yaklaşımı var. Bu kelime bir farklılığı hoş görmeyi ifade
eder. Türkiye’deki azınlıklar da bundan yola çıkarak “Bizler hoş
görülmek istemiyoruz, eşit vatandaş olarak kabul görmek istiyoruz”
diyorlar. Tahammül de ise farklı olanın varlığından duyulan
rahatsızlık ön planda. Yani hem mecburiyet, hem de acı çekme
kendini gösteriyor”
Abdurrahman Dilipak (Yazar)
“Daha önce Babür Şah döneminde Müslümanlar Hindistan’ı yüzyıllarca
yönetti. Hindistan’da Hindular ineğe taparken Müslümanlar kurban
ediyordu. Hindular ve Müslümanların mahalleri ayrıldı ve
Müslümanlara Hindu mahallesinde inek kesmek yasaklandı. Herkes
kendi lokal alanında daha özgür ve barış içinde yaşadılar. Bu önlem
toplumun bir parçasını toplumdan dışlama değildir. Evet, içki içen,
eşcinsel ilişki kuran ya da nikahsız yaşayan insanlara Müslümanlar
hoşgörü gösteremez ancak tahammül eder. ”
YENİ ŞAFAK YAZARI TEPKİ GÖREN YAZISINDA
NELER YAZMIŞTI, HANGİ FİKİRLERİ ÖNE SÜRMÜŞTÜ.. YAZININ TAMAMINI
OKUMAK İÇİN TIKLAYIN
İşte tartışılan köşe yazısı
Bir Müslüman imkanlar ve şartlar elverdiği takdirde İslam ahkâm ahlak ve âdâbının hakim olduğu, kimsenin aleni olarak bunları çiğneyemediği bir toplumda yaşamak ister. Yine imkan bulduğunda, şartlar müsait olduğunda, düzelteyim derken bozma ihtimali bulunmadığında, daha büyük sakınca doğurmadığında her Müslüman, aleni (açıkça, kamuya açık yerde) dine, ahlaka, âdâba aykırı bir davranışa -engellemek veya ıslah etmek maksadıyla- müdahale etmekle yükümlüdür.
İslam'a inanmayanlar kendi inançlarını serbestçe uygulayabilirler; ama bu uygulama Müslümanların hayat, ahlak ve dindarlıklarını, nesillerin eğitimini olumsuz etkileyecekse -İslam toplumunda- "onların aykırı filleri için özel mekanlar ihdas edilmek gibi" tedbirlere başvurulur.
Bir Müslüman yukarıda özetlediğim imkanlardan mahrum ise, çok dinli, çok kültürlü, çok ahlak anlayışlı bir toplum içinde yaşamak durumunda kalmış ise ne yapacaktır?
Şartlar müdahaleye ve düzeltmeye müsait olmadığına göre bunu yapamayacaktır.
Şartlar, ötekilerden ayrı bir mekana yerleşip orada kendi inancına göre yaşamaya elverişli değilse bunu da yapamayacaktır.
Geriye beraber, yan yana yaşama şıkkı kalıyor.
Şimdi bir apartmanda, bir sokakta, bir mahallede eşcinselinden sarhoşuna, nikahsız birlikte yaşayanından (zina edenlerden) kumarcısına, Müslümanları sevmeyenlerden düşmanına, sokakta sevişenden çıplağına... kadar birçok insanla yan yana yaşıyoruz. Peki dindar Müslümanların bu insanlara karşı iç ve dış tavırları ne olacaktır?
İç tavırdan başlayalım:
Müslüman bu davranışları asla beğenemez, bu fiillerden nefret eder, imkan bulsa düzeltme ve engelleme niyetini muhafaza eder.
Dış tavır olarak da dine, ahlaka ve âdâba aykırı davranışı çekinmeden, gözünün içine baka baka, meydan okurcasına sergileyen insanlara cesaret verecek, davranışlarını meşrulaştıracak tavırlardan sakınır. Onlar kötü halleri içinde iken en azından tebessümünü esirger.
Durum böyle olunca çoğulcu bir toplumda yaşayan Müslümanın farklı olanlarla zorunlu ilişkisinin adına ben ısrarla "hoşgörü" değil, "tahammül" diyorum.
Bu yazıma tepki gösterecekler, "bu ayrımcı, bölücü, birlik ve beraberliği zedeleyici" bir yazı diyecekler olacak; bunu biliyorum. Ama bir Müslüman, farklı olanlarla arasındaki farkın "farkında olmak" mecburiyetindedir ve dindarlık bakımından en önemli tehlike bu "farkında oluşun" ortadan kalkmasıdır. Şartlar öyle getirdiği için farklılığa tahammül ederek, kimsenin -düzen tarafından verilmiş- hak ve hürriyetine müdahale etmeden yaşamak başkadır, hoş olmayanı hoş görmek başkadır.