Yeni bir fişleme skandalı daha
Abone olSaadettin Tantan emir verdi, bir grup öğretim üyesi, 40 ilin inanç haritasını çıkardı. Herkesin mezhebi ve tarikatı rapor edildi. Bu rapor MGK'da masaya yatırıldı.
Vatan Gazetesi'nden Ruşen Çakır, önümüzdeki günlerde çok
tartışılacağı sanılan bir skandalı orta çakırda. Çakar, 40 ilde
gerçekleştirilen inanç fişlemesi skandalını, Vatan'daki köşesinde
şöyle anlattı: İlk olarak, yeni tanıştığımız bir kişinin bürosunda
Elazığ ili ile ilgili kalın bir fotokopi kitap gördüm. Sayfalar
boyunca, köy köy, mahalle mahalle, Elazığ'da hangi din, mezhep ve
hatta cemaatten kaç kişinin yaşadığı anlatılıyordu. Söz konusu
kişi, bunu bir polis tanıdığından edindiğini, bildiği kadarıyla
başka iller hakkında da bu tür çalışmalar olduğunu söyledi. Kısa
süreli bir araştırmayla, bir grup üniversite öğretim üyesinin
yaklaşık on yıldır çok iddialı bir çalışma yürütmekte olduğunu
öğrendim. "Türkiye'nin inanç Coğrafyası" adını taşıyan bu projenin
başlatıcısı Prof. Şaban Kuzgun'du. 14 Mayıs 2000 günü Kayseri'de
bir trafik kazası sonucu ölen Prof. Kuzgun'un yakınları ve
öğrencileriyle görüştüm. Prof. Kuzgun ölmeden önce kaleme aldığı
bir makalede projesinin amacını şöyle tanımlamıştı: "Türkiye'de
yaşayan farklı dinlere, farklı mezheplere, hatta farklı tarikatlara
mensup insanların bölge, il, ilçe, köy veya mahalle bazında
sayılarını tespit etmek, bu yolla onların Türkiye genelindeki
miktarlarını ortaya koymak." Mezhepler, tarikatlar Proje Prof.
Kuzgun'un hayatını kaybetmesiyle kesintiye uğramakla birlikte,
1994-2000 yılları arasında 40'ı aşkın ilin "inanç haritası"nın
çıkartılmış olduğunu saptadık. Yedisi doktora, diğerleri yüksek
lisans (master) tezi olarak hazırlanan araştırmaların herbirinde,
söz konusu illerin tek tek tüm köy ve mahallelerinde ne kadar
Müslüman ve gayri müslimin yaşadığı; Müslümanların ne kadarının
Sünni, ne kadarının Alevi olduğu; Sünniler arasında Hanefi ve
Şafilerin oranı tablolar halinde veriliyor. Bu çalışmalarda
Süleymancı, Nurcu, vb. cemaatlerle, Nakşibendi, Kadiri ve diğer
tarikatların hangi kollarının ne kadar etkili olduğu; bunların
faaliyetlerini hangi kurumlar üzerinden yürüttükleri de
belirtiliyor. Bu cemaatler dışında "radikal İslamcı" oluşumların
olup olmadığı ve güçleri de ele alınıyor. MGK'nın haberi vardı
Aslen dinler tarihi uzmanı olan ve siyasi olarak Türkçü/milliyetçi
bir çizgideki Prof. Kuzgun, söz konusu çevrelerde infial yaratan,
Peter Andrews'un "Türkiye Cumhuriyeti'nde Etnik Gruplar" adlı
kitabına cevap olarak "Türkiye'nin inanç Coğrafyası" projesini
geliştirmiş. Yakınları ve öğrencileri, Prof. Kuzgun'un projeyi
Milli Güvenlik Kurulu'na sunduğu ve aldığı onayla işe koyulduğunu
söylüyorlar. Nitekim Prof. Kuzgun projesini, "Araştırmanın esas
amacı bilime hizmet olmakla birlikte, bu çalışmanın ülke bütünlüğü
açısından devlet arşivine kazandırılmasının da büyük önemi vardır.
Bu çalışmanın siyasi ve ideolojik amacı yoktur. Türkiye'deki inanç
gruplarının devlet tarafından detaylı bir şekilde tanınması ülke
bütünlüğünün korunması açısından çok önemlidir" diye tanıtmış.
Bilindiği gibi "inanç haritası" kavramı, 28 Şubat sürecinde
Türkiye'nin gündemine girmiş, laik düzenin korunması için İslami
cemaatlerin sayı ve etkisinin bilinmesinin şart olduğu konusunda
medyada yazılar çıkmıştı. Prof. Kuzgun'un projesinin tam da bu
süreçte tepe noktasında olması, kaderin bir cilvesi olsa gerek.
Tantan bakanlığı kaybetti! Ardından Hizbullah olayının
patlamasıyla, dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, valilere,
değişik vesilelerle, "Bölgenizin inanç haritasını çıkartın. Bunu
iyi inceleyip ona göre insanlarımızın eksiği olan, inancını en iyi
şekilde yapabileceği, öğreneceği sistemi de halkın hizmetine sokun"
diye talimat vermişti. VATAN'ın edindiği bilgiye göre Tantan Prof.
Kuzgun'un yaptıklarından haberdardı ve Diyanet İşleri
Başkanlığı'nın projeyi desteklemesini istiyordu. Ama önce Prof.
Kuzgun öldü, ardından Tantan bakanlığı kaybetti. İnanç haritası üç
üniversitede çizildi Prof. Kuzgun, Erciyes (Kayseri) Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi'nde öğretim üyesiyken 1990 başlarında projeye
girişti, ama İ994'de Fırat (Elazığ) Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi'ne kurucu dekan olduktan sonra kendisim tam olarak bu işe
adadı. İnönü (Malatya) Üniversitesi, Fırat ve Erciyes
Üniversitelerinin sosyal bilimler enstitülerinin tam desteğini
arkasına alınca yüksek lisans (master) ve doktora tezleri peş peşe
gelmeye başladı. "Bilimsel fişleme"ye ne dediler? Nur Vergin İ.Ü
SBF Öğretim Üyesi Sözde akademik ama istihbarat çalışması ABD'de
skandal niteliği taşıyan ünlü 'Camelot projesi' vardı. Güney
Amerika toplumlarında yürütülen sözde bir sosyolojik araştırma.
Yürütenlerin bu çalışmayı CIA için yaptıkları ortaya çıktığında
kıyamet koptu ve araştırmanın bulguları bilim dünyasında çöpe
atılıverdi. Bilimin amacı gerçeğe erişmek, doğruyu bulmaktır,
insanın yurttaşı olduğu devlet dahil olmak üzere, şu veya bu kuruma
hizmet etmek değil. Çünkü bilim adamı devletin memuru değil.
Nedense bizde bağımsız bir kamu görevlisi değil de memur olma
merakı birçok akademisyende var. Allah aşkına, özellikle taşra
kentlerinde bizim devletimizin emniyetiyle, askeriyle, mülki
amirleriyle ve mahalle muhtarlarıyla kimin inancının ne olduğunu
bilmesi için bu acemi, sözde akademik, aslında istihbaratı
çalışmaların bulgularına ihtiyacı mı var? HÜ Antropoloji
Bölümü'nden Doç Suavi Aydın Devlete hizmet amacıyla bilim olmaz
Proje, doğrudan doğruya YÖK üniversitelerinde bilimin ne hale
geldiğini bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Bir kere
doğru-düzgün bir üniversitelerde ve akademik ortamda bu
çalışmaların hiçbiri 'tez' olarak değerlendirilmez ve bu tezleri
hazırlayanlar unvan alamazlar. Yine hiçbir doğru-düzgün
üniversitede hiçbir bilim adamı araştırmasının ya da çalışmasının
amacını bu şekilde tanımlayamaz. AB sürecinde nüfus sayımlarında
din sorusunun bile iptal edilmesi gündemde iken devletin bu tür
bilgiyi böylesine dolaylı yoldan elde etmeye çalışması ve kendisine
'bilim adamı' diyebilen kişilerin bu hizmete koşmaları hangi meslek
etiğiyle ve hangi demokratik devlet projesiyle bağdaşabilir? İsmail
Engin Antropolog Çatışma ortamına zemin hazırlayabilir Bu akademik
çalışmaların verileri, Genel Nüfus Sayımı ve dolayısıyla saptanan
demografik hareketlerden, değişmelerden ve gelişimlerden
nasiplenmemiş görünmekte. Özellikle kent ortamında nüfusun inanç
eğilimlerinin belirlenmesinin zorluklarının nasıl aşıldığı
metodolojik önemli bir problem olarak karşımızda durmaktadır.
Türkiye koşullarında 'inanç coğrafyası'nın belirlenebilmesi zordur.
Bundan da öte bu çalışmalardaki metodolojik problemlerin
aşılabilmesi sorunludur. Bu çalışmalar şu an için olası 'çatışma
ortamına' zemin hazırlayabilir. Prof. Kuzgun ne demiş? Misyonerlik
endişesi Düşmanlarımız kendi dininden ve mezhebinden olan insanları
kendi tabii müttefikleri olarak görür, savaş öncesinde onlarla
ilişkiye girerek ülke içinde iç dinamizmi çökertmeye çalışırlar"
diyen Prof. Şaban Kuzgun'un, İslami cemaatlerden çok gayri müslim
oluşumlara şüpheyle baktığı anlaşılıyor. Bu nedenle yapılan
çalışmalarda, söz konusu illerde Müslüman olmayan kaç kişi
bulunduğu, özellikle Ermeni olup olmadığı titizlikle araştırılmış.
Öğrencileri hocalarının misyonerlik faaliyetleri konusunda çok
hassas olduğunu, son yıllarında "dinlerarası diyalog" girişimlerine
karşı mücadele ettiğini vurguluyorlar. Hatta Prof. Kuzgun'un
Şanlıurfa'daki dinlerarası diyaloga karşı bir sempozyum dönüşü
ölümünün de kaza olmayabileceğini ileri sürüyorlar. Alevi-Sünni
çatışması Türkiye'nin inanç Coğrafyası" adı altındaki projenin bir
başka temel hedefi, hakkında türlü spekülasyonlar yapılan Alevi
nüfusunu tam olarak saptamak. "Ülkemizde Alevi-Sünni çatışmasını
sağlamak üzere çeşitli provokasyonlar düzenlenmekte ve kitleler
eyleme geçirilmektedir. Provokatörlerin sızabilecekleri yerlerin
önceden bilinmesi için Türkiye'nin inanç haritasının en ayrıntılı
şekilde devletin elinde olması gerekir" diye yazan Prof. Şaban
Kuzgun, buna uygun olarak, Kahramanmaraş, Erzincan, Sivas, Hatay,
Malatya, Tokat gibi Alevi ve Sünnilerin karışık yaşadığı illere
öncelik vermiş. Yazı: Ruşen Çakır Kaynak: Vatan Gazetesi