Yazıklar olsun!

Nesrin YILMAZ nesriny@internethaber.com

Biz daha çocukluğumuzda öğrendik, merhameti, vicdan muhasebesi yapmayı, kalbe dolması gereken sevgiyi…

 

Allaha inanmanın, inançlı olmanın kalp güzelliği olmadan bir işe yaramadığını…

 

“İnanıyorum” demekle inançlı olunmadığını…

 

Dini, kutsal kitabı anlamadan okumanın sevap falan olmadığını…

 

Sevap kazanmanın da öyle kolay bir şey olmadığını…

 

Secdeye alnını koyuyorken yüreğinde gerçekten sevgi yoksa saatlerce kafanı eğsen de bir halt olmadığını…

 

Aç kalmanın oruç tutmak manasına gelmediğini, parayı basıp “Bir gidip geleyim” diye hac ziyareti yapmanın cennetteki yerini kesinleştirmediğini…

 

Dini siyasete alet edenlerin peşinden koşmak yerine, yalnız başına kaldığında Allah’ın bağışlayan kollarına kendini bırakmanın güzelliğini…

 

Bir insanın hastalığıyla, görünüşüyle dalga geçmenin ahlaki olmadığını, bunun dinde de yerinin olmadığını, bunu yapanların da yatacak yerlerinin olmadığını…

 

Sevmesen bile, bir insanın başına kötü bir şey geldiğinde “Oh olsun” demenin insanlığa sığmayacağını…

 

Bir ölünün arkasından asla konuşulmayacağını…

 

İnsanların başına gelen kötü olaylar yüzünden sevinilmemesi gerektiğini…

 

 

Bu durumda…

 

Salı günü yaptığı konuşmayla gündeme damgasını vuran genel Kurmay Başkanımız İlker Başbuğ’un dediği gibi, “Kimsenin inançlı ya da inançsız olup olmadığını sorgulamak kimseye düşmez…”

 

Ama…

 

Din kostümü altında, insanların duygularını sömürüp, iftiralarla, Allahtan gelen bir hastalıkla bile dalga geçen bu “illetleri” görünce, yazdıklarını okuyunca…

 

Yazıklar olsun diyorum ve acıyorum hepsine…

 

İslam dininin güzelliklerini göremedikleri, Allah sevgisini yüreklerinde hissedemedikleri, insanları sevmedikleri, aslında yaratılan hiçbir şeyi sevmedikleri, doğanın gücüne saygı duymadıkları için…

 

Ve hiçbir VAKİT öğrenemeyecekleri için!

 

 

 

nsrnylmz@gmail.com