"Yazı Tura"nın Hakan'a öğrettikleri
Abone olAhmet Hakan da diğer yazarlar gibi Uğur Yücel'in "Yazı Tura" filmini beğenmeyenler arasında. Bu film sayesinde Hakan, Türk sinemesını ve yönetmenleri daha iyi anlamış.
Uğur Yücel'in son filmi olan "Yazı Tura" medya dünyasından eksi
not almaya devam ediyor. Filmi beğenmeyenler arasına Ahmet Hakan da
katıldı.Hakan, filmi yaptığı eleştiriyi ""nın bana öğrettikleri"
yazısında şöyle sıralamış...
Uğur Yücel'in uzun süreden beri "Çok acı çekiyorum çok, benim
acayip ontolojik sorunlarım var" triplerine girmesinin etkisi
altında kalarak, yani müthiş bir "var oluşsal patlama"
beklentisiyle gittim "Yazı Tura"ya.
İlk bölüm "idare eder"di.
Ancak filmin ikinci yarısı için söyleyebileceğim tek bir şey var:
Felaket!
"Bu saçmalıklara daha fazla maruz kalmamalıyım" diyerek ikinci
bölümün 28. dakikasında sinema salonunu terk ettim.
Çıkarken "dersini almış da ediyor ezber" vaziyetindeydim.
Aldığım dersleri sizlerle paylaşmak boynumun borcudur:
BİR: Türkler'in iyi film çekme ihtimali, Türkiye'nin Avrupa
Birliği'ne eşit ve koşulsuz üye olma ihtimalinin bile çok
uzağındadır. Ya da şöyle söyleyelim: İyi Türk filmi henüz
çekilmemiş olandır.
İKİ: Bir Türk filminin "Altın Portakallar"a boğulmasının yanıltıcı
rüzgarına kapılmamak ve hayal kırıklığına uğramamak için alınan
ödül hakkında yapacağımız yorum şu olmalıdır: "Demek ki bir dibe
vuruş söz konusu değil."
ÜÇ: İlk bölümü eli yüzü düzgün ve çarpıcı, ikinci bölümü ise
ilkokul müsameresi havasında geçen bir filmi çekmek çok zordur ve
bu zorluğun üstesinden ancak bir Türk gelebilir.
DÖRT: Bir Türk yönetmen, çektiği filmin sadece ikinci yarısında
Türk-Yunan ilişkileri, depremin yol açtığı yaralar, parçalanmış
aile, homo fobi, çek senet mafyası, Vietnam sendromu gibi
sorunların tümünün anlatılabileceğini düşünebilir ve bunda herhangi
bir tuhaflık görmez.
BEŞ: "Yazı Tura" hakkında bugüne kadar çıkan yazıları göz önünde
bulundurarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Türkiye'nin sinema
eleştirmenleri ve kanaat önderleri takdire şayan bir hoşgörüye
sahiptirler ve asla yıkıcı bir ruh hali içine girmemektedirler.
ALTI: Türkler şiirde ustadır, Batılılar ise hikaye ve romanda! Bu
"acı gerçek" ne yazık ki sinema için de geçerlidir. Yani bir
Türk'ün çektiği filmde atmosfer çok iyi olabilir, oyuncular iyi
yönetilebilir, konu dikkat çekici olabilir. Ama bütün bunlara
rağmen o filmde hikaye anlatımı tıknefestir.
YEDİ: Türk sinema yönetmenleri, en zorlu politik mevzulara çocukça
bir bakış açısı geliştirme hastalığından henüz kurtulamamıştır.
Mesela Uğur Yücel, bir Rum kadınının ağzından "Hepimiz insanız, bu
kavga ne diye?" tarzında bir mesaj vererek, on yıllara dayalı
Türk-Yunan sorununu çözdüğünü sanmaktadır.
SEKİZ: Bir Türk yönetmen Güneydoğu'da savaşta bacağını kaybetmiş
bir gencin, eve dönünce yaşayacağı derin acının "iyi bir hikaye"
için yeterli olmayacağını düşünür ve araya sıkıştırdığı "ister
inan, ister inanma" türünden başka öykülerle filmini daha ilginç ve
güçlü kılmaya yönelebilir. Yani Türk yönetmenler trajedinin tek bir
olaydan kaynaklanabileceğine inanmazlar.
DOKUZ: Türkiye'de sinema yönetmenleri, hala sinema filmi
aracılığıyla doğrudan politik mesaj verilebileceğini, seyredenlerin
de bu mesajdan etkileneceğini düşünmektedirler.
YAZI:Ahmet HAKAN