Yazarlardan Fethullan Gülen yorumları
Abone olKamuoyu Fethullah Gülen'in İsrail ve İHH ile ilgili sözlerini tartışıyor. Herkes şimdi neden konuştuğunu merak ediyor?
Fethullah Gülen'in Wall Street Journal’e yaptığı açıklamaların
etkisi sürüyor. Yazarlar Gülen'in ne demek istediğini anlamaya
çalışıyor. Milliyet yazarı Aslı Aydıntaşbaş ve Star yazarı
Şamil Tayyar, Gülen'in sözlerini yorumladı.
Aslı Aydıntaşbaş 90'lı yılların sonunda kendisinin de katıldığı
sohbet toplantısında Gülen'in, yattığı odanın duvarında Mescid-i
Aksa’nın resminin olduğunu söylediğini hatırlatıyor.
Yazara göre böyle bir kişinin Filistin meselesine duyarsız olduğunu
düşünmek abes. Yazarın verdiği bilgilere göre hareket bünyesindeki
“Kimse Yok mu?” derneği şu zamana kadar 3 milyon dolar yardım
yapmış Filistin’e.
"Merkez'e dön" uyarısı
Peki o zaman Fethullah Hoca, neden konuşma gereği hissetti? İşte bu
soruya Aslı Aydıntaşbaş ilginç bir bir yorum getiriyor.
(...)Bana sorarsanız Gülen, Türkiye’yi “Doğu ve Batı arasında köprü” misyonundan uzaklaştırıp hızla Arap dünyasının dehlizlerine sokan; Avrupa
Gülen ne demişti? |
Gülen, organizatörlerin Gazze’ye yardım götürmeden önce İsrail’le uzlaşma yolunu seçmemelerini "faydalı sonuçlar doğurmayacak şekilde otoriteye baş kaldırmak” olarak tanımladı. Gazze’ye yardım götüren gemilerin önder organizatörlerinden biri olan ve 100’den fazla ülkede yardım faaliyetleri gerçekleştiren İnsani Yardım Vakfı’ndan (IHH) kısa bir süre önce haberdar olduğunu söyleyen Gülen, “IHH’nin politik bir amaç güdüp gütmediğini söylemek kolay değil” dedi. |
yolundaki “Batılı Müslüman” kimliği yerine Hamas ve
Ahmedinejat’ın uluslararası hamisi konumuna getirmeye başlayan
psikolojik atmosferi görmüş ve “dur” demek istemiştir
AK Parti’yle kopuş değil
Tabii yorumlarda fazla ileri gitmemek lazım. Bu AK Parti ile Gülen
hareketi arasında bir siyasi kopuş değildir. Geçmişte Gülen’in
Milli Görüş hareketine yönelik uyarıları oldu. (1997’de başörtüsüne
“fürüat“ diyerek Refah’ı eleştirdi.) AK Parti 2007’de merkeze
kaydığı ve Türkiye’yi Avrupa’ya sokmaya vaat ettiği için %47 destek
almıştı. Gülen’in şimdiki açıklamaları olsa olsa AK Parti’ye
“Merkeze dön; Milli Görüş çizgisine kayma” hatırlatmasıdır. Türkiye
sınırlarının kat kat ötesinde bir global misyon üstlenen Gülen,
“otoriteye başkaldırmak meyve vermez” sözleriyle AK Parti dış
politikasında bir anda beliren “çatışmacı” uslubun, uzun vadede
Türkiye’ye zarar vereceğini görmüştür. Tahminim bu uyarı, hükümet
nezdinde kabul görecektir.
Tabi ki Gazze’deki ambargo gayri insanidir. Mavi Marmara’ya yapılan
baskın vahşice Türk kanının dökülmesine neden olmuştur ve Türkiye
bunun hesabını soracaktır. Sormalıdır.
Ancak yaşananlar Türk dış politikasını İHH’ye endeksli, Hamas’ı
kollamak üzerine kurulu, Batı ve İsrail’e kafa tutan bir noktaya
itmemelidir. Batı Bloğu’nın bir parçası olan Türkiye, Gazze
konusunda, “çatışmacı” değil “akılcı” olmalıdır. Ambargo öyle
kalkar.
Şamil Tayyar ne dedi?
[PAGE]Star gazetesi yazarı Şamil Tayyar'a göre sağduyu çağrısı içeriyor. Galeyana gelen kamuoyunun sakinleşmesi ve iktidarın de frene basması yönünde bir uyarı olarak görüyor. Tayyar'ın itirazları da yok değil. Hatta katıldığı 8. Türkçe Olimpiyatlarında da kafası karışık olanların olduğunu gördüğünü de sözlerine ekliyor.
(...)Osmanlıyı birinci dünya savaşına sokan İttihat ve Terakki’nin tuzağıydı. İttihat ve Terakki’den sadece 4 kişinin gelişinden haberdar olduğu iki Alman denizaltısının Türk karasularına girmesiyle Osmanlı kendini savaşın ortasında buldu.
Elbette, İsrail’e haddi bildirilmelidir. Yakın mesafeden kafalarına kurşun sıkılan masum insanların intikamı alınmalıdır. Daha önemlisi, gemilerin yola çıkmasına dayanak oluşturan Gazze ablukasının kaldırılması sağlanmalıdır.
Sonuç almak için savaş da bir yöntemdir, ancak son çaredir. Türkiye’nin uluslar arası arenada izlediği İsrail’i yalnızlaştırma politikası sonuç vermeye başladı. Süreci, akl-ı selimle yürütmek durumundayız. Gülen’in açıklaması, bu yönüyle değerlendirilebilir.
Açıklamadaki sıkıntılı durum, İsrail’le uzlaşılmamasını “otoriteye başkaldırı” olarak gören ifadelerdir. İsrail’in uzlaşmaya yanaşmadığı açıktır. Uluslar arası sularda hiç yetkisi olmadığı halde gemiyi basarak insanları katleden haydut bir ülkeyle meşruiyet sınırları içinde uzlaşmanın nasıl sağlanacağı konusu, boşluktadır.
Abdülhamit Bilici’nin değil, Fethullah Gülen’in bu sözlerine açıklık getirmesi gerektiğini düşünüyorum. Aksi halde, cemaat tabanında travmaya yol açabilir. Pazar günü 8. Türkçe Olimpiyatları’ndaydım. Bu kritik cümleyle ilgili kafası karışık olanlar dikkatimi çekti.
İyi niyetle söylendiğinden şüphem yok, ama üsluba benim de
itirazım var.
FETHULLAH GÜLEN'E KISA VE ACILI VAAZ!
Ahmet Hakan'ın Gülen'e hitap ettiği yazısını okumak için diğer sayfaya geçiniz
[PAGE]
MUHTEREM Hocam!
Demişsiniz ki:
“Gemi yolculuğuna çıkanlar, keşke İsrail otoritesinden izin
alsalardı...”
Muhterem Hocam!
Ben günahkar bir insanım. Size vaaz vermek haddim değil...
Ama günahlarıma kefaret olur diye...
Bir şeyler söylemekten kendimi alamayacağım.
* * *
Muhterem Hocam!
Eğer “otoriteye uymak”, çok matah bir şey olsaydı...
Ne Hz. Muhammed Mekke otoritesine savaş açardı...
Ne Musa Firavun’un otoritesine baş kaldırırdı...
Ne de İbrahim Nemrut’un zalim otoritesine itiraz ederdi...
Eğer bize düşen “otoriteye uyum” olsaydı...
Ve başka bir yola sapmamız uygun görülmeseydi...
Hz. Hüseyin Kerbela’da başını vermezdi.
Malcolm X’in vücudu kurşunlarla delik deşik olmazdı...
Köle Spartaküs, baldırı çıplaklarla ayaklanıp çarmıha
gerilmezdi.
Mustafa Kemal Anadolu’ya çıkmazdı.
Eğer “otorite” hep haklı olsaydı...
Bugün bile siyahlar otobüslerin arka sıralarında oturuyor
olacaklardı.
Zalimler egemenliklerini sürdürüyor olacaklardı.
Vicdanlar kararacaktı.
“Güçlü” hep haklı olacak, “haklı” hep ezilecekti.
Ve sanırım Allah da bizden razı olmayacaktı.
* * *
Muhterem Hocam!
“Sen kim oluyorsun da bana vaaz veriyorsun” demeden önce, bir
düşünün isterseniz...
Bilirsiniz, bazen günahkarlar da hak sözler söylerler.
İSLAMCILAR SESİNİ YÜKSELTMELİ
Ece Temelkuran'ın yazısını okumak için diğer sayfaya geçiniz
[PAGE]
İSLAMCILAR SESİNİ YÜKSELTMELİ
Üstelik bu mesafe sorunu, Fethullah Gülen'in açıklamalarıyla
tarihsel bir zorunluluk halini de aldı.
Hareketin geleneksel üslubu gereği İslami çevrede kimse
Hocaefendi'ye saygısızlık etmek istemiyor belli ki.
Bir suskunluk var. Üstelik Gülen, gerekçesini, "otoriteye
başkaldırmak" ile ilişkilendiriyor.
Yani yapılan eylemin özüne karşı bir argüman söz konusu. Kendini
vicdan ile tarif eden İslami hareketin, bu açıklamalara alması
gereken bir mesafe, yüksek sesli bir mesafe olmalı. Bu, aynı
zamanda yukarıda sözünü ettiğim tarihsel hesaplaşma demek olacak
çünkü.
FETHULLAH GÜLEN CHP iktidarında döner
Serdar Turgut'un yazısını okumak için diğer sayfaya
geçiniz
Fethullah Gülen ancak CHP iktidannda döner CEMAATE yakın bazı
insanları kendi güç hiyerarşisi içinde eritmiş olan AKP ile bu
insanların kendisi adına yapmaya çalıştıkları işlerden hoşnut
olmadığı bilinen cemaatin lideri Gülen'in bir yol ayrımına
geldiklerinin işaretleri uzun süredir veriliyordu.
İlk çarpıcı işaret, Deniz Baykal'ın istifa konuşmasında kendisine
Gülen tarafından gönderilen mesajın içtenliğine inandığını
söylemesiyle verildi. CHP ve Baykal, olan bitenin bir AKP komplosu
olduğunu ısrarla söylerken, Gülen yolladığı mesajda "Bizim bu
işlerle alakamız yok" dedi ve yol ayrımına girildiğini
vurguladı.
İkinci çarpıcı işaret ise Gülen'in, VValI Street Journal
Gazetesi'ne, "İsrail'in onayı olmadan o gemi gönderilmemeliydi"
demesiydi. Bu sözler söylediği anda AKP iktidarı olayı neredeyse
bir din savaşına çevirmek gayreti içinde gibiydi.
Cemaat ile AKP arasında yollar ayrılıyordu ve bu ayrılık sadece
güncel siyasette değil İslami âlem içinde çok derin teolojik
tartışmalara yol açacak bir şekil almıştı.
Böylece Türkiye'de cumhuriyetin geleceği hakkında, inancın
modernleşmesi sürecinin nasıl yaşanacağı konusunda ve aydınlanma
sürecinin inanç ile buluşmasının ancak Türkiye'de
gerçekleştirilebileceğiyle ilgili çok önemli bir süreç
başlamıştır.