Yazarlardan çarpıcı YAŞ analizleri
Abone olAsker için üzülen de var 'demokrasinin zaferi' diyen de. Köşe yazarları tarihi YAŞ kararlarını yorumladı.
İNTERNETHABER.COM- YAŞ kararlarında Başbakan Erdoğan'ın dediği oldu. Sivil kanat baskın çıktı ve tartışılan komutanlar veto yedi. Kamuoyunda yankı bulan bu kararlara köşe yazarları ilginç değerlendirmelerde bulundular.
İsmail Küçükkaya Erdoğan'ın bakanlara iki ayrı liste imzalattırdığını yazdı.. Yılmaz Özdil 1977 yılındaki hükümetin müdahalesiyle Kenan Evren'in önünü açan kararları hatırlattı. Yeni kararların benzer bir sürece götürebileceği imasında bulundu.. İşte yazarların görüşleri:
Murat Yetkin (Radikal) : Ordunun en uzun günü (ve gecesi)
Kararnamedeki sürpriz, Başbuğ’dan yaş haddi nedeniyle boşalacak Genelkurmay Başkanlığı için beklenen ismin olan Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Işık Koşaner’in de ismi yoktu. Yalnızca Iğsız’dan boşalan göreve ve Jandarma Komutanlığı’na yapılan atamaların tetiklediği (Erzurum’daki soruşturmada ifadesi alınmak istenen Üçüncü Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk dahil) bir dizi atama, uzun ve yoğun bir trafikle geçen saatler sonra açıklandı.
Genelkurmay Başkanı, Kara Kuvvetleri Komutanı, Ege Ordu Komutanı, Harp Akademileri Komutanı, Genelkurmay İkinci Başkanı’nın bulunmadığı listeler basınla paylaşıldı.
Bugün bu isimlerin belli olacağı söyleniyor.
Şûra krizi ordunun en uzun günü ve gecesinde aşılamadı, bugüne ertelendi. Ama krizin aşılmak için 30 Ağustos’a kadar yolu var ve bu çekişme hükümetin istediği şekilde sonuçlanacak. Ordu, 27 Nisan 2007’deki gibi bir değerlendirme hatası daha yaptı ve kaybetme riski yüksek bir çatışmaya girdi; bunun sonuçlarına katlanacak gibi görünüyor.
Neticede hükümet ve Cumhurbaşkanı Anayasa ve yasaların kendilerine verdiği yetkiyi kullanıyorlar. Askerler ne kadar rahatsız olsalar da, yasalar ve Anayasa içinde kalındıkça siyasi otoritenin uygun gördüğünü yapmak durumunda kalacak; neticede bir tarafta ‘teamüller’ diğer tarafta yasalar var.
Ergun Babahan (Star): Paşa paşa imzaladılar
Bu ülkenin ihtiyacı, silahlı kuvvetlerini holding sahibi bir iktisadi güç olmaktan çıkaracak, toplum yaşamındaki egemenliğini kıracak geniş çaplı bir Vaka-i Hayriye’dir.
Bu uzun soluklu, iniş-çıkışli bir değişim sürecidir.
Ne demokratik kazanımlardan çok mutlu olmalı, ne de geri adımlardan çaresizliğe kapılınmalı.
Son 10 yılda yaşadıklarımız bugünlerde hızla ivme kazandı.
Değişim kendi gerçeğini dayatıyor.
Meclise ve iktidara düşen, bu süreci doğru yönetmek.
YAŞ’ta yaşananları da fazla kafaya takmayın.
28 Şubat’ta Necmettin Erbakan, kararları “paşa paşa” imzalamıştı.
Bu kez generaller “paşa paşa” imzalayacaktır.
"O askerler bizim askerimiz" diyen yazar kim?
[PAGE]
Bekir Coşkun (Habertürk): Askerler
Kendi hiyerarşisi içinde işleyen, yapılan yoklamalarda her zaman toplumun birinci derecede güven duyduğu (siyasetçi en güvenilmez çıkarken)... Yıkıcılığınbölücülüğün girmediği tek kurum orduya, parmağını sokmuş karıştırıyor siyasetçi...
Terfi edecek tüm subaylar hakkında acele birer suç iddiası ortaya atarak...
Ve "Hakkında iddia olan orada duramaz" diyerek...
Eeeee...
Sormazlar mı adama; hakkında iddia olsa da, Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakan olarak orada oturmaya devam ediyor da insan...
Zimmet...
Evrakta sahtecilik...
Kalpazanlık...
Sahtecilik...
Hakkında sadece "irtica ile mücadele planı" iddiası olunca mı hesap soruluyor, itiliyor, kakılıyor, terfi edemiyor komutan...
O askerler bizim askerlerimiz...
Siz gönderdiniz onları o ocağa...
Onlar Anadolu'dan, Trakya'dan çocuklarınız...
Günahtır usta...
İsmail Küçükkaya (Akşam): Müthiş geceye tarihi kararname
Bakanlara ısrarla ve defalarca sordum:
'Işık Koşaner Genelkurmay Başkanı olmayabilir mi, neden bu gece ataması yapılmadı, duyuru yapılmadı?'
Cevap hep aynı oldu:
'Olabilir de olmayabilir de.'
Oysa teamüllere göre kesin gözüyle bakılıyordu.
Bakın bakanlar nasıl yorumladılar gelişmeleri:
'Bu gece olanların elbette mesaji var. Kanun açık, orgenerallerden veya oramirallerden birisi Bakanlar Kurulu kararıyla Genelkurmay Başkanlığı'na atanır. Herhangi biri, teamüller ayrı, kanun ayrıdır. Takdir sivil iradenindir. Sayın Koşaner de olabilir, kanunun gösterdiği orgeneral veya oramiraller de olabilir.'
Duyduklarıma çok şaşırdım, bugüne kadarki YAŞ toplantıları ve atamalardan ne kadar farklı bir yaklaşım. Ne kadar da mesaj dolu.
Yine büyük ihtimalle Koşaner atanacak. Ama hükümet alternatif senaryo için de hazırlıklıydı. Her türlü olasılık devredeydi. Dün gece o atamanın yapılmaması, açıklanmaması da -Koşaner olsa bile- TSK'ya ve kamuoyuna yeni bir dönemin haberini veriyordu. Artık TSK komuta kademesinin şekillenmesinde siviller kendilerine kanunun verdiği yetkiyi kullanacaklar.
Ahmet Altan ne dedi?
Ahmet Altan (Taraf): YAŞ ve demokrasi
Yeryüzünün gelişmiş herhangi bir ülkesinde "siyasi otoriteden bağımsız" bir ordu var mı?
CHP, bütün gücüyle "askerî bir vesayeti" ve demokrasi dışı bir sistemi sürdürebilmek için dövüşüyor.
Referanduma "hayır" demesinin asıl nedeni de bu zaten.
Ciddi devletlerde "bağımsız ordu" olmaz.
"Bağımsız" olduğu anda ordu "iktidarı" ele geçirebilmek için uğraşır çünkü, elindeki gücü ve silahı kendi "iktidarı" için kullanır.
Bu siyasi kavganın içinde de yozlaşır, askerî değerlerini yitirir.
Bakın, Yüksek Askerî Şûra toplantısına katılan generallerin arasında bulunan iki "ordu" komutanından biri "terör örgütü" yöneticisi olmaktan "sanık", diğeri de aynı suçtan "şüpheli".
Şura'nın terfilerini görüştüğü ıı general "darbe hazırlamak" suçundan polis tarafından aranıyor, haklarında "yakalama" kararı var.
"Bağımsız" ordunun sonucu budur işte.
Şimdi bu YAŞ toplantısında generaller anlaşıldığı kadarıyla "sanıkları" koruyabilmek ve mümkünse terfi ettirebilmek için sivil iktidarla itişiyor.
Fehmi Koru (Yeni Şafak): Şura'dan alınması gereken mesaj
Bugünün dünyasında demokratik ülkelerde ordunun da sivil otoriteye bağlı olması gerektiğini hatırlamışlar ve işlerin eskisi gibi gitmesinin imkânsız olduğunu anlamışlar ise, bu, kendileri için bir kazanımdır.
Şu günlerde YAŞ ile ilgili gelişmelerde yaşananların Türkiye'de demokrasinin aldığı mesafeyle yakından ilgisi var. Geçen akşam bir TV kanalında emekli bir amiralin itiraf ettiği "Fâil-i meçhullerin devlet adına alınan kararlarla asker kişilere işletildiği" günler artık geride kaldı. Siyasi sorumluluk taşıyan kadrolar artık çözemedikleri sorunları orduya ihale etmedikleri, pis işlerini askerlere bulaştırmadıkları için, TSK da, başka demokratik ülkelerde olduğu gibi, hukuki denetim altına girecektir.
Denetim ise atamalara sivil iradenin müdahalesiyle başlar. Şimdi olan da bu işte.
"Kim kazandı kim kaybetti" yorumlarına Okay Gönensin ne dedi?
[PAGE]
Okay Gönensin (Vatan): Kazanan da yok kaybeden de yok
Batı demokrasilerinde askerler “sivil siyasi iradeye“ bağlıdır ve o iradenin denetiminde çalışır; siyasetin alanlarına girmezler, kendi tehlike anlayışlarına göre “vatan haini” tespit etmezler. Son sancılar, Türkiye’de de bu düzene geçişin kaçınılmaz sancılarıdır.
Kuşkusuz ki yarım yüzyıllık bir alışkanlıklar sistemini değişmesi kolay değildir, ama Türkiye, askeriyle siviliyle bunu başarmak zorundadır.
YAŞ’ın ardından “kim kazandı kim kaybetti” yorumları yapılmasının, yeni husumet alanları yaratılmasının anlamı yoktur. Olması gereken oldu, kazanan da “demokratik sistemin mantığı”dır.
Nuh Gönültaş (Bugün): Terfilerinizin dışında başka ne için dört gün aralıksız çalışıyorsunuz?
İnsanın Genelkurmay Başkanı'nı karşısına alıp "Sizin terfilerinizden daha önemli bir konu yok mu gündeminizde" diye sorası geliyor.
Başbakanı dört gün nasıl meşgul edersiniz kendi terfileriniz için?
Ülkenin en önemli meselesi haline geldi YAŞ konusu.
Oysa normal demokratik ülkelerde hangi askerin hangi kuruma atandığı konusu sivilleri ve askerlerin kendilerini bu kadar ilgilendirmiyor olmalı.
Hangi paşa hangi göreve gelecek?
Aman ne kadar da önemli!
Beyler paşalar...
Hangi rütbeye yükseldiğinizin artık pek önemi kalmadı.
Sivil otoriteyi istediğinizi yapmaya zorlamak için daha önceki arkadaşlarınızın yaptığı gibi "Toplu istifa" etmek de isteyebilirsiniz.
Keşke yapsanız bunu.
Türkiye yeni bir komuta kademesine kavuşur.
Türkiye artık gerçeği gördü.
Siz kendi geleceklerinizi kurtarmaya çalışırken, ilk defa şehit aileleri Genelkurmay Karargâhı'nın önüne gelip şehit çocuklarının hesabını sordular...
Yılmaz Özdil ne demek istedi?
Mümtaz'er Türköne (Zaman): Generallerin insan hakları
Bir bürokratik kurum kendi atamasını kendisi yapamaz. Yaparsa, devlet içinde devlet ortaya çıkar. Nitekim hükümet, elindeki yetkiyi kullandı ve Genelkurmay'ın önerisini dikkate almadı. Neydi bu yetki? Dün Lale Kemal'in Taraf'ta yazdıkları, hükümetin elindeki yetkilerin kanunî dayanaklarını sıralıyor. Genelkurmay başkanı olmanın 926 sayılı TSK Personel Kanunu'nun 49. maddesinin (h) fıkrasına göre iki şartı var. Birincisi orgeneral veya oramiral olmak. İkincisi de Kara, Deniz veya Hava Kuvvetleri'nde komutanlık yapmış olmak. Bu şartları sağlayan birini Bakanlar Kurulu teklif edip, cumhurbaşkanı da onaylarsa atama gerçekleşir. Tekrarlayalım: Bu konuda YAŞ'ın hiçbir yetkisi yok.
Generaller arasında en tepeden en aşağıya kimin hangi göreve atanacağı bütünüyle siyasî otoritenin yetkisi içinde. Öyleyse ilan edilen YAŞ kararlarını, "Hükümet bu işlere neden karıştı?" sorusuyla değil, "Hükümet yetkisinin ne kadarını kullandı?" sorgulaması ile değerlendirmemiz gerekir. Hükümet, hepimizi rahatlatacak bir tavır sergiledi. Haklarında soruşturma yürütülen orgenerallere kuvvet komutanlıklarını emanet etmedi. Yine aynı durumdaki subayların terfisini ve ilerlemesini durdurdu. Peki hükümetin tasarrufu, generallerin insan haklarını ihlal anlamına geliyor mu?
Yılmaz Özdil (Hürriyet): Ankara’nın taşı gözlerimin yaş’ı
“Kara Kuvvetleri Komutanlığı kriz oldu... Yüksek Askeri Şûra, tarihinde ilk kez dördüncü güne uzadı” deniyor.
*
Yuh be birader...
Hangi dört gün?
*
91 gün uzayanı bile var!
*
Sene 1977...
*
Başbakan Demirel, Yüksek Askeri Şûra’ya iki ay kala, “darbe” endişesiyle Kara Kuvvetleri Komutanı Namık Kemal Ersun’u görevden alır... Beş gün sonra seçim olur, hükümet değişir, Ecevit azınlık hükümetiyle başbakan olur... “Yüksek Askeri Şûra’ya alt tarafı 40 gün var, vekaleten birini atayalım” der, Birinci Ordu Komutanı Adnan Ersöz’ü Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na “vekaleten” atar... Ancak, bu atama kararından hemen sonra, Meclis’ten güvenoyu alamaz ve hükümeti kurma görevi Demirel’e verilir... Demirel MC Hükümeti kurar. Ecevit’in “vekaleten” atadığı generali, “asaleten” Kara Kuvvetleri Komutanı yapmak istemez; Üçüncü Ordu Komutanı Ali Fethi Esener’i Kara Kuvvetleri Komutanı yapmak ister, kararname hazırlar, Çankaya’ya gönderir... Cumhurbaşkanı Korutürk, terfi teamüllerine aykırı bulduğu bu kararnameyi geri çevirmez ama, onaylamaz da, 30 Ağustos’a kadar bekletir. Hatta “Aylardır bir komutan bile seçemediğimiz kara kuvvetlerinin zaferini nasıl kutlarım” diye tepki göstererek, Ankara’daki 30 Ağustos Zafer Bayramı törenine katılmaz, İstanbul’da kalır, İstanbul’daki Zafer Bayramı törenine katılır. Türkiye bu protestoyla çalkalanırken... Gece yarısı saat 02.30’da Genelkurmay’dan Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nı vekaleten yürüten Adnan Ersöz’e “kozmik” bir mesaj gelir. Ersöz açar, okur. Şak diye emekli olur! Tarihimizde ilk kez 30 Ağustos’ta, Kara Kuvvetleri Komutanlığı makamı boş kalmıştır... Mecburen Genelkurmay Başkanı Semih Sancar “vekaleti” üstlenir... Ve, Çankaya ile hükümet arasında mekik dokumaya başlar. “Çayda dem, meslekte kıdem”e uygun olması için, enteresan bi formül bulunur: Birinci Ordu Komutanı’yla birlikte, İkinci ve Üçüncü Ordu Komutanı da emekliye sevk edilir... Bu operasyon yapılınca, herkes zanneder ki, Jandarma Genel Komutanı Nurettin Ersin, Kara Kuvvetleri Komutanı olacak... Ancak öyle olmaz. Bir sürpriz daha olur, Nurettin Ersin Birinci Ordu Komutanlığı’na atanır... “Oradan sonrası emeklilik” gözüyle bakılan Ege Ordu Komutanı Kenan Evren, şırak diye Kara Kuvvetleri Komutanı olur.
Siyasetçilerin elbette ki, tercihleri olmalı... Ancak, belediyeye badem bıyıklı sokuşturur gibi, benim adamım senin adamın diye askeri hiyerarşiye burun sokmak, memleket adına her zaman “hayırlara vesile” olmayabilir.
*
Özetle...
Ankara’nın taşına gözlerimin yaş’ına bak filan diye ağlıyorlar ama, “bunlar oniki eylülü moniki eylülü bilmez” diyorum, inanmıyorsunuz bana.
Can Dündar'a göre kim kazandı?
Mehmet Altan (Star): Kuvvet komutanını kim atar?
Kısacası YAŞ’ın kuvvet komutanı atamalarında bir yetkisi yok...
Peki askerler neye direniyor?
Yasaya...
Hükümete...
Demokrasiye...
Halk iradesine...
Direnen kim ise, yalnızca görevden alınmayı değil, yargılanmayı da hak etmekte.
***
Askerlerin yasaya direnmesi kadar vahim bir başka gelişme ise yasa kadar demokrasiden de bihaber gözüken CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun demeci...
“Siyaset, terfilere burnunu sokmasın” diye buyurması... Siyaset, terfilere karışmasın, darbecilikle suçlananlara yol versin...
Bunu, ana muhalefet partisinin söylediği sözüm ona parlamenter bir rejimde, askerler hükümetin yasal yetkisine itiraz eder, medya da bunu “kriz” diye sunar.
Can Dündar (Milliyet): Kim kazanır?
Oysa bu yöntemle, yani yargı takibinin tatsız bir zamanlamayla devreye sokulmasıyla bu kampanya “darbecilerin cezalandırılması”ndan ziyade “Hükümetin yargıyı kullanarak orduyu dizayn çabası” olarak algılandı.
Arkada hayli tartışmalı bir manzara bıraktı.
* * *
Peki bu sonuç, askere “İşime karışırsan gidersin” mesajı verecek mi?
Komutanları siyaset arenasından kışlaya çekebilecek mi?
Hadi bu yolla Org. Iğsız’ın önünü kestiniz; peki Org. Koşaner ne olacak?
Yeni Genelkurmay Başkanı’nın iki yıl önce Kara Kuvvetleri’ni devralırken ne dediğini hatırlatalım:
“Ulus devletler, demokrasi adına dağılmaya, insan hakları adına bölünmeye mahkûm edilmektedirler. TSK, ulus devlet, üniter devlet ve laik devletin korunmasında taraf olmaya devam edecektir.”
Var mı bu konuda görüşü olan bir Milli Savunma Bakanı?..
Açılım durmasaydı, AB’ye katılım süreci kesilmeseydi, daha kurumsal bir demokratik teamül oluşturulabilirdi.
Yargı sopasıyla aslan terbiyesi, bana hayli tehlikeli geliyor.
Güngör Mengi hükümete tepkili Taha Akyol ise "normalleşme" olarak görüyor
Taha Akyol (Milliyet): Orduda normalleşme!
Orduyu bütünüyle müdahaleci gibi görmek ve göstermek yanlıştır. Ordunun ve komuta kademesinin ana gövdesi demokrasiye bağlıdır ve zaten o sayede malum girişimler başarısız kalmıştır.
Hatta YAŞ toplantılarının günlerce devam etmesi ve yargı kararlarını yok saymaksızın çözümler aranması olumlu bir gelişmedir!
Ordudaki 28 Şubat hizbi, 2002 YAŞ’ında “gelenekleri çiğneyerek” Orgeneral Edip Başer gibi üstün başarılı bir komutanı tasfiye etmişti; 28 Şubatçıların siyasi bir tavrıydı bu!
Devrim Sevimay’ın Edip Başer’le yaptığı mülakatı okuyunuz; Sayın Başer gibi politika dışı değerli bir komutan tasfiye edilmeyip de orduda normal süreç o zaman işleseydi, son yıllarda yaşadığımız gerilimler olmayacaktı.(Milliyet, 7 Temmuz 2008)
Hatta büyük ihtimalle, bazı askerler hakkındaki soruşturmalara konu olan olaylar bile olmayacak, bu seneki YAŞ da böyle gerilimli geçmeyecekti.
Geciken normalleşme şimdi oluyor.
Hatta bu seneki Yüksek Askeri Şûra’yı ben eski alışkanlıkların sessizce ayıklanması yönünde bir adım olarak görüyorum; tabii kaba bir “tasfiye” hoyratlığıyla değil, ‘silah arkadaşlığı’ duygusundan gelen inceliklere de özen göstererek.
Güngör Mengi (Vatan): Planlanmış bir krizdi
İktidar TSK içinde kendi siyasal, sosyal ve kültürel inançlarını paylaşan, kadro oluşturacak sayıda personeli, en azından bugün bulamaz.
Onun için yapabilecekleri ancak kendisine “ters” gelenleri tasfiye etme kararlılığını göstererek gözdağı vermektir.
Bu yapılmıştır.
Ama ne pahasına?
Askerleri sivil otoriteye itaat etmeye mecbur etmek iyi bir amaçtır. Fakat şu şartla:
Ceza ve gözdağı için ortada haklı bir sebep olmalı.
İktidarın kuruntularından kaynaklı eylemler kıyımdır.
General rütbesinde 20 yıla yakın feragatle görev yapan bir askeri harcamak, kul hakkı yemenin günahına batmaktır.
Terörle savaşan bir orduya bunu yapmak ondan da ağır bir vebaldir!