Yazarlardan Baykal ve kaset yorumu
Abone olDeniz Baykal'ın kıyameti koparan ilişki kaseti hakkında yazarlar neler yazdı? Kimler Bayktal'ın istifa etmesi gerektiğini dile getirdi.
Hem de partisinde milletvekili olan evli bir bayanla ilişki
kaseti internet sitelerine düşen CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın
heran istifa edebileceği konuşuluyor. Baykal'ın kasetini köşe
yazılarına taşıyan yazarlar bakın bu konularda neler yazdı:
FATİH ALTAYLI: HABERTÜRK
Deniz Baykal'a komplo ama..
Deniz Baykal’ın yaptığı hiçbirimizi ilgilendirmez aslına
bakarsanız.
Hesabını eşine verir.
Olcay Hanım’a.
Ama ne yazık ki, siyasetin zirvelerinde olunca, hesaplar halka
veriliyor.
Deniz Bey’in de öyle yapması gerekecek.
“Bu olay bir komplodur” diyorlar.
Doğru, bu bir komplodur.
Yoksa kim, niye böyle bir ilişkiyi kayıt altına alsın. Kim, niye
bunu gece vakti karanlık internet sitelerinde yayınlasın.
Açık bir komplo var. Zaten komplolar olmasa, böyle olaylar nasıl
açığa çıkar ki!
Ama komplonun malzemesini verenin hiç mi suçu yok.
Böyle bir olay, dünyanın her yerinde haberdir.
İstesek de, istemesek de.
Muhalefet partisi liderinin, o partinin milletvekili kadınla
ilişkisine kim “Haber değil” diyebilir.
Elbette siyasi fanatizm gözleri kör ederse, bunu söyleyen de
olacaktır.
O zaman onlara sorarım: “Peki ya rakip siyasi partinin lideri bunu
yapsa ve bu yayınlanmasa o zaman ne derdiniz?”
Basını suçlamaz mıydınız, “Baskıdan korktunuz” diye.
Bence bu olayın tek bir çözümü vardır.
Deniz Baykal hemen istifa etmelidir.
Çok başarılı olmasa da son güne kadar “temiz” götürdüğü bir siyasi
hayatı, “insani bir zaafla kirlettiği” için CHP Genel
Başkanlığı’ndan istifa etmelidir.
Aynen yıllar önce Hasan Fehmi Güneş’in Aynur Aydan’ın kapısı önünde
fotoğrafı çekildiği için istifa ettiği gibi.
Görüntüler montajlı
DENİZ Baykal’a yönelik bu komplonun muhalif işi olma olasılığını düşük gördüğümü söylemeliyim.
Bence komplocuyu yakınlarında bir yerde aramalı.
Zaten bu bir muhalif komplo olsa, o görüntüler bugün değil, seçimlere bir ay kala yayınlanırdı.
Şimdi o görüntüler incelenecek. Davalar açılacak.
Bizim gördüğümüz, yayınlanan görüntüler farklı zamanlarda çekilmiş ve peş peşe eklenmiş.
İnandırıcılığı artırmaya ve görüntülerdeki kişilerin kimliğini daha net vurgulamaya yönelik bazı işlemler yapılmış.
Ama bütün bunlar sonucu değiştirmiyor.
Deniz Baykal siyasi bir kimlik olmasa, halktan oy istemek zorunda olmasa bu konu kimseyi ilgilendirmezdi.
Ama durum bu değil.
Ortada büyük bir rezalet var.
Ve her şeyin bir bedeli.
Kaydeden önemli
BAYKAL’a yönelik komploda üzerinde durulması gereken bir şey
var.
“Bu görüntüleri kim kaydetti?”
Bu görüntüleri eğer devletin bir güvenlik kuruluşu,MİT, Emniyet
veya herhangi bir resmi birim kaydettiyse bu olayın seyri farklı
bir yöne gider.
Bunun dışında kim kaydettiyse, bu içeriden veya dışarıdan bir
siyasi muhalif, olayın içinde bulunanlardan biriyse o zaman bu
görüntülerin ortaya çıkmasında hiçbir sorun yoktur.
Şu andan itibaren üzerinde durulması gereken nokta, bu görüntülerin
“devlet gücü ve otoritesi kullanılarak elde edilip
edilmediğidir”.
Bizim gazetecilik ilkesi olarak benimsediğimiz ise şudur:
Bu görüntüler şöyle veya böyle illegal yöntemlerle taraflardan en
az birinin bilgisi dışında elde edildiği için, biz bu görüntüleri
yayınlamayız.
FATİH ÇEKİRGE'NİN SEKS KASETİ HAKKINDAKİ YORUMU BİR SONRAKİ
SAYFADA
FATİH ÇEKİRGE: HÜRRİYET
Baykal'ın cam kırıkları
Sabah erken saatlerde evinden aradım...
Sesinin tonundan anladım her şeyi...
Kırılmıştı. İsyan da vardı. Öfke de... Üzüntü derin. Yıkım ağır...
Çaresizlik koyu.
Kalbi cam kırıklarıyla doluydu.
Belki de siyasi hayatının en önemli seçimine az bir süre
kala...
Bir “özel hayat hırsızı” onu da almıştı listesine...
Bu durumlarda kolay aranmaz insan...
Üstelik bir de siyasi parti lideriyse. Dahası Deniz
Baykal’sa...
“Üzülmeyin Deniz Bey” dedim... “bu aşağılık özel hayat hırsızları,
telekulaklar, kapı arası soytarıları yapıyor bunları...
Üzülmeyin..”
Derin bir nefes aldı:
“Büyük bir hukuki mücadele başlatacağım” dedi.
Kapattık telefonu...
Ne diyebilirdik ki başka...
Onca mücadele, meydanlar, mitingler, kurultaylar, Ecevit’ler,
İnönü’ler, Gürkan’lar, Karayalçın’lar, Öymen’ler... Hayaller,
ilkeler...
O rekabet...
Terle, tozla mücadeleyle geçmiş bir siyasi hayat.
Bir “özel hayat hırsızı”nın saldırısıyla kırılıp dökülüyor...
Kızarsınız, kızmazsınız. Böyle bir görüntüden nefret edebilirsiniz.
Ahlaki bulmayabilirsiniz...
Deniz Bey’in seveni de vardır sevmeyeni de... Belki “Yeter artık
bıraksın” diyeni de çoktur...
Bana her gün gönderdiğiniz onca yorumdan biliyorum. “Bıraksın” diye
başlayan yorumlardan...
Ama bu olmadı. Sevmeseniz de. Deniz Bey hep dürüst kalan bir
siyasetçi olmuştur.
Görüntülerin içeriğinde savunulacak bir şey yok...
Tam bir iflas...
Bu yüzden ben görüntülerin içeriğinden çok bu aşağılık hırsızlığa
bakıyorum şimdi...
Kimdir bu alçak bilmiyorum ama...
Demek ki hepimizin özel hayatı delik deşik artık.
NE YAPACAK?
Daha olay çok sıcak. Belki acımasız da gelebilir. Ama şair dostum
Akif Kurtuluş’un dediği gibi:
“Kimse kimsenin yarasında mola vermiyor”.
Bu yüzden kulisler azgın bir sürü gibi bu sorunun peşine
düşüyor:
“Baykal ne yapacak? Bırakacak mı?”
Benim gördüğüm şu:
- Deniz Bey, şu anda tam bir yol ayrımında...
- Çekilmekle kalmak arasında...
Peki böyle mi olmalıydı? Böylesine aşağılık bir hırsızlıkla mı
gelmeliydi bu yol ayrımına..
Elbette hayır.
Ne yapacak şimdi? Ne yapmalı? İnsan nasıl bir ruh durumuyla düşünür
bunu?
22-23 Mayıs’ta büyük kurultay var. Bu bir veda kurultayına
dönüşebilir mi?
Ya görüntülerdeki kadın milletvekili ne yapacak? O partinin grup
toplantısına nasıl katılacak bir daha?
İçinden çıkılamayacak sorular bunlar... Depreme tutulan dağların
muazzam bir toprak kaymasıyla sarsılması gibi...
Şu içine düştüğümüz, “telekulak kuşatması”na bakın...
Nasıl bir “suç salgını”dır bu?
Biraz veba. Belki cüzam... İnsanı herkesten uzaklaştıran bir
salgın...
“Duygusal tecrit” ya da...
Böyle bir kalp durumu var şimdi...
CHP içinde yaptığım nabız yoklamaları “bırakması” yönünde...
Bununla ilgili detayları pazartesi günü aktaracağım...
Ama şimdi içim almıyor...
Bugün bir tek şey söylemek geçiyor içimden:
- Önce bu özel hayat hırsızlarını, özel hayat cellatlarını
lanetleyelim...
Ve sonra bakalım, Deniz Bey, sessizce karşısına geçtiği aynada:
Önce kendi suretini mi silecek?
Yoksa ışığı kapatıp aynayı mı kıracak?
TUFAN TÜRENÇ'İN SEKS KASETİYLE İLGİLİ YAZISI BİR SONRAKİ
SAYFADA
TUFAN TÜRENÇ: HÜRRİYET
Baykal gereğini yapmalıdır
Baykal'ın siyasi yaşamının böyle bir skandalla noktalanması çok
üzücü.
Bir parti lideri 18 yıllık sekreteri ile ilişkiye girerse ve onu
milletvekili yaparsa bunun ortaya çıkmasından sonra yapılacak bir
tek davranış olabilir.
İstifa edip politikadan çekilmek.
Kuşkusuz iki insanın özel yaşamının gizli kamerayla belirlenip
afişe edilmesi rezil bir davranıştır.
İnsanlığa sığmayan bir alçaklıktır.
Yapılan hiçbir şekilde kabul edilemez ve onaylanamaz.
Ama bir parti lideri de böyle bir skandalın baş aktörü durumuna
gelirse yapması gereken davranış bellidir.
Deniz Bey uzun yıllar bu ülkede politika yapmış bir liderdir.
Dönem dönem ülkenin kaderinde rol oynamıştır.
Ülkesini seven, dürüst bir insandır.
Aile bireylerine, etrafına hiçbir şekilde siyasi gücünü kullanarak
bir çıkar sağlamamıştır.
Hiçbir zaman yolsuzluklara bulaşmamıştır.
Türk kamuoyu bırakın akrabalarını, dostlarını, eşinin ve
çocuklarının bile isimlerini bilmez.
Yaşamı son derece mütevazıdır.
Bütün bunlar Baykal’ın Türk siyasetine getirdiği artılardır.
Bugüne kadar bu konularda en ufak bir defosu bile olmamıştır.
* * *
Ancak vazgeçilmez bir gerçek de bu konuma gelmiş bir insanın özel
yaşamına özen göstermek zorunda olmasıdır.
Evet, insanların özel yaşamları kesinlikle sergilenemez.
Bu alçakça bir davranıştır.
Ayrıca hukuk açısından da ağır bir suçtur. Bütün bunlar tamam ama
Baykal’ın sekreteri olan ve milletvekili yaptığı bir kadınla ilişki
içine girmesi bir skandaldır.
O nedenle ana muhalefet lideri konumundaki bir politikacının böyle
bir durumla karşılaştıktan sonra gereğini yapmaktan başka çaresi
yoktur.
Biliyorum, şu anda CHP’liler, CHP’ye oy verenler büyük bir
şaşkınlık ve üzüntü içindeler. Bu durumdan büyük mutluluk duyanlar
da şu anda bayram yapıyorlar.
Baykal’ın siyasi yaşamının bu şekilde sonlanmasına herkes üzülüyor
ama gelinen noktada başka bir çıkış yolu görünmüyor.
* * *
Şimdi olaya gazetecilik açısından değinmek istiyorum.
Bu olayda görsel ve yazılı medyaya ilkesel bir görev düşüyor.
Hem televizyonlar, hem de gazeteler sorumlu davranmalıdır.
Olayın görüntülerini, fotoğraflarını özel yaşamın gizliliği
ilkesine bağlı kalarak yayınlamamalıdırlar.
Meslek ilke ve kuralları bunu gerektirir.
Ama olay çok büyük bir haberdir.
O nedenle kullanılması doğaldır.
Baykal’ın ise bir hukuk mücadelesi vermesi gerekir.
Bu konuda herkes kendisine destek olmalıdır.
Türk yargısı bu tuzağı kuran ve yayınlayan suçluları belirleyip
cezalarını vermelidir.
Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğu unutulmamalıdır.
Rakip politikacılar bu olaydan yararlanmaya kalkarlarsa bu onları
kesinlikle büyütmez.
Baykal yaşamının en önemli kararını vererek bu yanlışının
faturasını ödeyecek kadar onurlu davranmalıdır.
MEHMET YAKUP YILMAZ'IN SEKS KASETİYLE İLGİLİ YAZISI BİR
SONRAKİ SAYFADA
MEHMET YAKUP YILMAZ: HÜRRİYET
Kişilik haklarına alçakça bir saldırı
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile bir CHP milletvekiline ait
oldukları ileri sürülen video görüntülerinin yayınlanması nasıl bir
ülkede yaşadığımızı bir kez daha görmemizi sağladı.
Görüntülerin gerçekten Baykal’a ait olup olmadığını bilmemize
olanak yok.
Bunun önemi de yok. Önemli olan, böyle bir şantajın yürürlüğe
sokulmuş olması.
Büyük olasılıkla bu iş de “kim vurduya gidecek”.
Yapanın yanına kâr kalacak, “korku cumhuriyeti” kurmak isteyenler
bir zafer daha kazanacaklar.
Kamusal kişiliklerin özel yaşamları elbette, kamuoyunun
projektörleri altındadır.
Ancak bu son olay “özel hayatın kamuoyu tarafından izlenmesi”
sınıfına sokulamaz.
Bu işin sınırı, kişilik haklarının korunmasından geçer ki bu olay
da Baykal’ın ve birlikte olduğu iddia edilen milletvekilinin
kişilik haklarına karşı girişilmiş alçak bir saldırıdır.
Bu aynı zamanda Türkiye’de “muhalif olmanın” nasıl bedelleri
olabileceğini gösteren bir örnektir.
Bir çete var ve bu çete, kendi varlığı için tehdit olarak
algıladığı kişilere karşı her türlü yöntemi deniyor, kullanmaktan
çekinmiyor. Telefon dinlemek, ortam dinlemek, görüntü kaydetmek ve
sonra zamanının geldiğini düşündüklerinde de bunları fütursuzca
kullanmak bu çete için sıradan bir iş.
Savcılık, elindeki bütün olanakları kullanarak, bu örgütlü suçu
açığa çıkarmak zorundadır.
Bunu yapanlar ortaya çıkarılmalı ve şiddetle cezalandırılmalıdır ki
böylesi aşağılık şantajlara teşebbüs etmeyi kimse aklından bile
geçirmesin!
SEDAT ERGİN'İN SEKS KASETİYLE İLGİLİ YAZISI BİR SONRAKİ
SAYFADA
SEDAT ERGİN: HÜRRİYET
Korku toplumuna doğru tam sürat
CHP lideri Deniz Baykal’a ait olduğu iddia edilen bir görüntünün
dün sabahtan itibaren bazı internet sitelerinde dolaşıma girmesiyle
birlikte, Türkiye’nin gündeminde büyük bir sarsıntı meydana
geldi.
Türkiye’nin önümüzdeki günlerde bu görüntülerle ilgili büyük bir
tartışmaya sahne olacağını söyleyebiliriz.
ZAMANLAMASI DİKKAT ÇEKİCİ
Bu görüntülerin orijinal mi, yoksa montaj mı olduğu konusuna, yani
içeriğine girmeden önce -hangi şık geçerli olursa olsun- bunun
iğrenç, alçakça ve aşağılık bir tertip olduğunu hemen başlangıçta
belirtmeliyiz.
Böyle bir tertipte ülkenin ana muhalefet liderinin hedef
alınabilmiş olması, Türkiye’de siyasi mücadelenin artık tamamen
“belden aşağı” yöntemlerle, pusu kurma taktikleriyle
yürütüleceğinin yeni bir işaretidir.
Bu hamleyi yapanların, Anayasa değişikliklerinin TBMM’de geçtiği
sırada, yani dikkatlerin artık CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne yapmayı
planladığı itiraza ve referandum sürecine çevrilmekte olduğu bir
sırada düğmeye basmış olmaları, ister istemez hareketin
zamanlamasını dikkat çekici kılıyor.
Ancak bu tertibin gerisinde öngöremeyeceğimiz başka siyasi hesaplar
da olabilir.
GÖRÜNMEYEN MERKEZLER
Ama özellikle son dönemde yasadışı telefon kayıtlarının internete
düşmesi olaylarının sıklaşması ile birlikte değerlendirildiğinde,
bir olasılık olarak durumu şöyle de okuyabiliriz: Belli ki,
Türkiye’de elinde muhtelif şahsiyetlerle ilgili görüntü ya da ses
kaydı şeklinde veriler bulunduran bir “görünmeyen merkez” ya da
“merkezler” var.
Bu odaklar, belli bir siyasi hesaba dayanan bir amaç doğrultusunda
ve azami sonucu elde edecekleri bir zamanlamada elindeki malzemeyi
dolaşıma sokmakta, nokta atışı yaparak hedefi vurmaktadır. Bu hedef
bazen bir başsavcı, bazen de bir komutan olabilmektedir.
İlginçtir ki, son dönemde bu şekilde yapılan vuruşlardan hükümetin
mağdur olduğu pek bir olay yoktur. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın
telefon dinlemeden mağdur olduğu olaylar, 2003-2004 yıllarında
yapılan ve sorumluları bugün Ergenekon’da sanık olarak yargılanan
Jandarma bünyesindeki bir şebekenin marifetidir.
HÜKÜMET ISLIK ÇALARAK BAKAMAZ
Bu tür dinleme yöntemlerin sıkça uygulanmasının kaçınılmaz bir
sonucu herkesin zihnine kendisinin de başına benzer bir şey
gelebileceği hususunda bir korkunun salınmış olmasıdır. Bugün artık
neredeyse herkesin dinlendiğinden şüphe duyması, bu korkunun
toplumda ne kadar yayıldığının bir ifadesidir. CHP liderine yapılan
tertip bu korkuyu daha da derinleştirecektir.
Bu, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin iftihar
edebileceği bir durum değildir. Böyle bir ruh hali toplumun geniş
bir kesiminin üzerine karabasan gibi çökmüşse, hükümet buna hiçbir
şey yokmuş gibi ıslık çalarak bakamaz.
Hukuk devletinde hükümetlerin görevi vatandaşları bu tür korkuların
cenderesinden azat etmektir. Üzülerek belirtmek zorundayız ki,
bugünkü siyasal iktidar geride bıraktığımız dönemde topluma bu
yönde korku salan uygulamaları Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in bazı
açıklamaları hariç tutulursa- genelde kayıtsızlık içinde
seyretmekle yetinmiştir.
Özellikle Ergenekon davası sürecinde yapılan dinlemelere ilişkin
kayıtların ayıklanmadan açıklanarak insanların özel hayatlarının
kamuoyuna deşifre edilmesi, bu ruh halinin psikolojik altyapısının
örülmesinde belirleyici bir rol oynamıştır.
HÜKÜMETE DÜŞEN GÖREV
Benzer bir durum yasadışı bir şekilde yapılan kayıtların internete
düşürülmesidir. Kimse kimsenin zekâsına hakaret etmesin. Yasadışı
dinlemelerin en azından bir bölümünün kamu görevlileri tarafından
yapıldığı ve bu teknik imkanların emniyet örgütünde fazlasıyla
mevcut bulunduğu malumun ilamıdır.
Çok çarpıcı bir örnek gazeteci Uğur Dündar’ın başına gelen
mağduriyetten verilebilir. Dündar’ın karısının yurtdışı
çıkışlarıyla ilgili Emniyet’teki bilgisayar kayıtlarının hükümete
yakın bir gazetede yayımlanması üzerine yapılan soruşturma, Ankara
Emniyeti Organize Suç masasından üç polisin bu kayıtlara girdiği
gerçeğini ortaya çıkartmıştır. Bu üç polis hakkında dava
açılmıştır.
Salt bu örnek bile vatandaşların devlet gücünün kötüye kullanıldığı
durumlar karşısında nasıl korumasız ve çıplak bir durumda
olduklarının çarpıcı bir kanıtıdır.
Sonuçta Türkiye süratle bir korku toplumuna dönüşmektedir. Böyle
bir ülkenin yeri, hükümetin öne sürdüğü gibi ileri demokrasiler
değil üçüncü dünya ülkeleri ligidir.
Son olay, hükümetin artık bu konuyu ciddi bir şekilde ele alması
zamanının geldiğini gösteriyor.
HASAN CEMAL'İN SEKS KASETİYLE İLGİLİ YAZISI BİR SONRAKİ
SAYFADA
HASAN CEMAL: MİLLİYET
Özel hayat, mahremiyet, siyaset...
Özel hayat, mahremiyet, siyaset... Ve tabii medya... Bu konular
öylesine bir çerçeveyi oluşturur ki, azami dikkat ve itinayı
gerektirir.
Evet, mahremiyet mahremiyettir.
Özel hayat, özel hayattır.
Ama işin içine siyaset girince ne olur?
Bir başka deyişle:
Siyasetçinin özel hayatı olur mu, olmaz mı?
Veyahut:
Özel hayat ne zaman özel hayat olmaktan çıkar, siyaset söz konusu
olunca?..
Yanıtlar ülkeden ülkeye değişebiliyor.
Fransa’dan Cumhurbaşkanı Mitterand örneği vardır.
Cumhurbaşkanın evlilik dışı ilişkisini ve bundan doğan kız çocuğunu
bilmiyen yoktu. Ama Fransız kamuoyunda Mitterand ölünceye kadar
gizli kaldı bu ilişki. Medya bundan hiç söz etmedi. Kız çocuğunun
ilk görüntü ve fotoğrafları Mitterand’ın cenaze töreninde
çıkmıştı.
İspanya da farklı değildir.
Fransa gibi koyu Katolik bir ülke olmasına rağmen bu ülkede de
medya, önde gelen siyasetçilerin evlilik dışı ilişkileriyle çok
fazla ilgilenmemiştir.
İngiltere’den ise farklı örnekler var. Bazı özel durumlarda özel
hayat, bu ülkede özel hayat olmaktan çıkabiliyor. Bu açıdan bazı
kriterler belirleyici olabiliyor.
Profumo Skandalı’nı hatırlıyorum.
İngiliz savunma bakanı bir ‘hayat kadını’yla ilişkisi yüzünden
istifa etmek zorunda kalmıştı. Çünkü basın bastırınca, ilişkinin
bir üçüncü boyutu ortaya çıkmıştı.
Savunma Bakanı’yla ilişkisi olan kadın, aynı zamanda ajan
olduğundan şüphelenilen bir Rus diplomatıyla da ara sıra
buluşuyordu. Casusluk mu sorusunun çengeline takılınca, savunma
bakanının özel hayatı özel hayat olmaktan çıkmıştı.
Başkan Clinton’la Monica örneğini Amerikan siyasetiyle birlikte
bütün dünya yaşadı. Bill Clinton, Beyaz Saray’daki Monica
ilişkisini önce inkar etmiş, sonra kabullenmek zorunda kalmıştı.
Ama ilginçtir, karizmatik Clinton görevini devam ettirirken,
popülaritesini de koruyabilmişti.
Amerika’da siyasetçilerin özel hayatı kamuoyunun yakın ilgi ve
markajı altındadır. ‘Sapmalar’ medyada didiklendiği gibi, siyasal
yaşamları da sona erdirebilecek sonuçlara yol açabilir.
Siyaset-mahremiyet konusunda Yunanistan daha rahat bir ülkedir.
Eski başbakanlardan, sosyalist lider Andreas Papandreu’nun,(Bugünkü
Yunan başbakanının babası) çapkınlıkları dillere destandı. Yunan
havayollarından bir hostesle, Liani’yle ilişkisi kamuoyunda
patlayıncaya kadar bu yaşantısı haber olmamıştı. Haber olunca da,
Papandreu karısından boşanmış, kendinden bir hayli genç olan
Liani’yle evlenmişti.
Türkiye’ye gelince...
1970’lerin sonunda, Ecevit hükümetinin içişleri bakanıyla bir
şarkıcı arasındaki ilişki uzun zaman kamuoyunu meşgul etmişti.
Bir gazeteci olarak bu olaya mesafeli kaldığımı hatırlıyorum.
Uzun yıllar gazete yönetirken de özel hayatla mahremiyet ve siyaset
konularında mesafeli, dikkatli davranmışımdır.
Bence doğru olan budur.
Kim olursa olsun, insanların özel hayatına, mahremiyetine saygı
esastır, bunlara karışmamak gerekir diye düşünüyorum bir gazeteci
olarak.
Bizim medya bu konuda ne kadar dikkatli, ne kadar özenli sorusuna
gelince, yanıtlar öteden beri pek parlak değildir.
Ama bu arada şunu belirtmek isterim.
Özel hayatın, mahremiyetin elbette bazı sınırları vardır. Özellikle
siyasal bakımdan bazı çizgiler çekilebilir bu konuya.
Ancak bu çizgiler çekilirken de, son derece duyarlı ve dikkatli
davranılması, yani elin titremesi lazımdır.
Bir konu daha var:
Acaba devlet, örneğin bizim memlekette özel hayata, mahremiyete ne
kadar saygılı?.. Bu sorunun cevap sicili de ne yazık ki
kötüdür.
Uzun lafın kısası:
Özel hayat özel hayat olarak kalabilmeli, mahremiyet mahremiyet
olabilmeli...
Temel ilke budur.
OKAN MÜDERRİSOĞLU'NUN SEKS KASETİYLE İLGİLİ YAZISI BİR
SONRAKİ SAYFADA
OKAN MÜDERRİSOĞLU: SABAH
Baykal, kaset ve siyasi kasvet!
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'a "geçmiş olsun" diyoruz. 6 Mayıs'ı
7 Mayıs'a bağlayan gece yarısı TBMM'deydik. Genel Kurul'da anayasa
değişikliği paketinin tümü üzerindeki oylama devam ederken kuliste
hareketlenme oldu. Bir "ses kaseti"nden söz edildi. Derken, son
dönemdeki yaygın kasetlerden söz edilmediği, Baykal'a "gizli kamera
tuzağı" kurulduğu anlaşıldı. Ve yorumlar başladı:
"Bir taşla birden çok kuş vurulmak isteniyor. Bunun anayasa süreci
ile ilgisi olabilir mi? Yok yok, CHP Kurultayı'na dönüktür vs
vs."
Tabii CHP cephesindeki analizler farklıydı. Komplo olduğundan
neredeyse eminler. "Bel altı vuruş" niteliğindeki o görüntüleri
emniyetin bir kanadı ile ilişkilendirecek kadar ileri gidenler de
var.
Özel hayatın gizliliğinin ihlali, kişisel verilerin yasa dışı
yollarla kaydedilip servis edilmesi son dönemin en önemli tartışma
konusu. Hatta "korku cumhuriyeti"nin beslendiği kaynak da burası.
Ve herkes, bu tür bir senaryonun aktörü olmaya aday!
Baykal'ın düşürülmek istendiği durumun, Kongre'de veya referandum
için çıkacağı meydanlarda kendisini yıpratmaya dönük olduğu, AK
Parti ile karşı karşıya getirmeyi amaçladığı çok açık. Üstelik,
aile kavramına hassas olan, eşini ve çocuklarını siyaset dışında
tutmayı başarmış, siyasi rakiplerinin mahrem alanına özen gösteren
bir lider olarak Baykal'ın hedef seçilmesi de manidar. Nedeni ne
olursa olsun, bu vesile ile belki de ilk kez pusudaki "kurgu
ekibi"nin deşifre edilmesi ülkenin hayrına olacak.
***
Kaset olayından bir gece önce, Enver Aysever'in sunduğu programda
CHP lideri Baykal'la sohbet fırsatı bulduk. Konuk gazetecilerin
tümü, "Neden öneriniz yok? Neden istemezükçü gibi
algılanıyorsunuz?" sorusunu yöneltti. Maalesef tatmin edici
yanıtlar alamadı. Özellikle anayasa paketi ile ilgili olarak,
"Kapağını bile açmam" anlayışı ile anılan CHP'de, bizzat Baykal'ın,
"Bizim böyle bir sözümüz yok" demesi ilginçti. AK Parti'nin
sergilediği, "Anayasa için öneriniz varsa üç güne kadar bize
iletin" tarzının CHP'yi rahatsız ettiği ne kadar gerçekse, anayasa
bahanesi ile de olsa Deniz Bey'in, AK Parti Genel Merkezi'ne iade-i
ziyarette bulunmamasının bu kanadı rahatsız ettiği de o kadar
gerçek.
***
Baykal'ın, cesurca girdiği ama bireysel yaklaşımı ile sınırlayıp,
parti kurumsal kimliğine taşıyamadığı konu, "Kutlu Doğum Haftası'na
katılımı ve etkileyici konuşması" idi. Baykal, Alevi kanaat
önderlerinden, imamlara kadar çok geniş yelpazede karşılık bulan
mesajları için "Böylesi uzlaşma zemini görmemiz beni umutlandırdı"
dedi. Tam o noktada durdu. Sadece sağ siyasi söylemle algılanan din
anlayışını aşan, Müslümanlıkla siyaset arasındaki çizgiyi
netleştiren, duru İslami bilgi verilmesini esas alan, yeni
muhafazakâr iletişim dili ihtiyacını giderecek somut projeler
sunamadı.
***
Deniz Bey'den dinlediğimiz reçeteler de yok değildi. Örneğin, seçim
sistemine dönük radikal çıkışı dikkat çekici idi. Ay sonundaki CHP
Kurultayı'na sunulacak model, "daraltılmış bölge" ve "tercihli
seçimi" öngörüyor. Bir seçim bölgesinden en fazla 6 milletvekili
çıkarılması, adayların seçmenle yakın teması, milletvekili
sayısının iki katı kadar aday içinden tercihte bulunulması bu
modelin bazı aşamaları. Zaten Türkiye'nin çıktığı demokratikleşme
yolunda sadece askere veya yargının iç dinamiklerine el atılması
yetmeyecek. "Dokunulmazlıkların sınırlandırıldığı, Siyasi Etik
Yasası'nın uygulandığı, seçimlerin finansmanının
şeffaflaştırıldığı, Siyasi Partiler Yasası'nın değiştirildiği" bir
süreci beraberinde yaşamazsak, sistemin topallaması mukadder. Zira,
toplumun önemli bir kesiminde, gidişattan "samimi kaygı duyanlar"
mevcut ve bu kaygıların giderilmesi, siyasilerin kendisine ayna
tutulmasına da bağlı!
MUSTAFA MUTLU'NUN SEKS KASETİYLE İLGİLİ YAZISI BİR SONRAKİ
SAYFADA
MUSTAFA MUTLU: VATAN
Dün internete düşen kaset kime yarar?
Deniz Baykal’a ait olduğu iddia edilen gizli kamera görüntüleri
internet sitelerine düştü.
Bu görüntülerin yayınlanması kadar beni şaşırtan bir başka olay da
Baykal’ın sabah saatlerinde bir basın toplantısı yapmayıp, o
görüntülerdeki kişinin kesinlikle kendisi olmadığını
açıklamamasıydı.
Baykal’ın susmayı tercih etmesi, saatler ilerledikçe bu görüntüleri
izleyen ve inanmak istemeyen yüz binlerce kişiye “acaba?”
dedirtti...
Partiden yapılan, “bu bir komplodur” açıklaması ise son derece
cılız kaldı.
***
Olay doğruysa da vahim, komploysa da...
Allah göstermesin ama; böyle bir olay sizin başınıza gelse...
Saatlerce susmayı becerebilir miydiniz?
Eğer gerçekten komploya uğrasaydınız hemen kameraların önüne çıkıp
bu alçaklığı yapanlardan hesap soracağınızı haykırmaz mıydınız?
Ne Baykal yaptı bunu ne de o görüntülerdeki kadın olduğu iddia
edilen eski sekreteri, yeni milletvekili Nesrin Baytok...
İkisi de susmayı tercih edip; sözü görüntülerle ilişkisi olmayan
üçüncü kişilere bıraktı.
***
Şimdi en kısa zamanda şu soruların yanıt bulması gerekiyor:
- Baykal, o görüntülerin çekildiği mekânı biliyor mu?
- Düzmece de olsa böyle bir kasetin varlığından haberdar mıydı?
- Bu görüntüleri dün sabahtan önce hiç izledi mi?
- Aynı nedenle hiç şantaja muhatap oldu mu?
- Görüntüler “komplo” olsa bile Baykal, “haksızlığa uğradığımı
kimselere anlatamam” diyerek muhtemel şantajcıların bazı
taleplerini yerine getirmiş olabilir mi?
- Çok kritik bir referandum öncesinde; kurultaya haftalar, genel
seçimlere ise 14 ay kala internete sızdırılan bu görüntülerden kim
ya da kimler yarar sağlayabilir?
***
Olay gerçekten iğrenç...
O görüntüleri peşin peşin doğru kabul etmek ne kadar yanlışsa, yok
saymak da mümkün değil.
Çünkü dün sabahtan akşama kadar yüz binlerce kişiye ulaştı; üzerine
milyonlarca yorum yapıldı.
Şu saatte yapılması gereken tek şey var:
O da Deniz Baykal’ın ve Nesrin Baytok’un bu görüntülerin düzmece
olduğu kanıtlanıncaya kadar hemen tüm görevlerinden ve
milletvekilliğinden istifa etmeleri...
Aksi halde bu görüntüler CHP’nin referandum ve seçim sürecinde
büyük yara almasına neden olur!
REHA MUHTAR'IN SEKS KASETİYLE İLGİLİ YAZISI BİR SONRAKİ
SAYFADA
REHA MUHTAR: VATAN
Baykal'a ait olduğu iddia edilen seks kaseti rezilliğini kimler
hazırladı?
Bir gün Yunan Başbakanı’yla evlenen genç hostes Dimitra Liani’nin,
üzerinde külot bulunan bir erkeğe çıplak yatakta yatarken bakışının
ve erotik halinin resmini yayınlamıştı Yunan gazeteleri...
O günlerde Türkiye’de siyasi mücadele böyle yapılmıyordu...
Müthiş bir infial göstermiştim...
Sonunda resmi külotlu bir adamla yayınlanan kadın o anda muhalefet
lideri olan eski Yunan Başbakanı’nın karısıydı...
Yaşlı Papandreu bu resimlerden sonra çıkmış ve çok dokunaklı bir
konuşma yapmıştı...
Şöyle demişti bu komployu hazırlayanlara:
“Sizlerden daha az namertlik bekliyorum...”
Ya da şöyle tercüme edilebilir:
“Sizlerden biraz daha mert olmanızı bekliyorum...”
***
Dün Baykal’ın eski özel kalem müdürü evli bir bayanla birlikte
olduğunu söyleyen o görüntüler yayınlandığında, şöyle dedim:
“Türkiye’de tıpkı bir zamanlar Yunanistan’da olduğu gibi inanılmaz
bir iktidar kavgası yaşanıyor... Ölümüne ölümüne... Kemik sesleri
gelircesine... Belden aşağı, kalleşlik, rezillik, şantaj, ispiyon
ne ararsan var... Hiçbir zaman bu kadar kirli olmadı bu
işler...”
***
Ankara’dan ve İstanbul’dan bir dizi görüşme yaptım olayın perde
arkasını bir parça aralayayım diye...
Şu sonuçlara ulaştım...
1) Seçimlere yaklaşık bir sene kala bunu yapanlar, Baykal’ı CHP
Genel Başkanlığı’ndan diskalifiye etmek istiyorlar bu belli...
2) Baykal’ın CHP Genel Başkanlığı’ndan diskalifiye olmasını kim
ister?.. Şu anda iktidara olan yakın güçler mi, yoksa sosyal
demokrasinin içindeki rakipler mi?..
3) Deniz Baykal ailevi konularda özellikle iktidara yönelik bir
muhalefet yapmıyordu... Bu konuda çok dikkatliydi... O zaman kim
niye Baykal’a yönelik böyle belden aşağı bir rezilliğe
girişti?..
4) Saadet’le Kürt kökenli milletvekillerinin ortak seçime girmesi
ihtimalinin ortaya çıkmasıyla, seçimlerde 4 partinin parlamentoya
girmesi ihtimali ağırlık kazandı...
5) Bu da AKP’nin tek başına iktidarını imkansız kılmaya aday bir
gelişme... Bu gelişme mi bir yerleri harekete geçirdi?..
6) Yoksa Baykal’ın yerine yeni bir adayla CHP’nin iktidar olacağını
hesaplayan birileri mi bu pis komploya tevessül etti?..
***
Artık Türkiye’de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak...
Dün siyasi mücadeleler tarihinde yeni bir milattır...
Evet 27 Mayıs Yassıada duruşmalarında savcı külot gösterip bu sizin
külodunuz mu diye sorular sormuştu...
Çok onur ve haysiyet kırıcı olaylara sahne oldu Türk siyaseti ve
darbeler tarihi...
Hasan Fehmi Güneş’in Aynur Ayan’la yakalanması da
hatırlardadır...
Ve fakat artık pornografiye yaklaşan görüntüler eşliğinde
sahnelenen siyaset iğrençtir...
GÜNGÖR MENGİ'NİN SEKS KASETİYLE İLGİLİ YAZISI BİR SONRAKİ
SAYFADA
GÜNGÖR MENGİ: VATAN
Son görev çağrısı
Sabah o iğrenç görüntüleri izlediğimde beynimden vurulmuşa
döndüm.
Yaşadığımız ortamın çirkefliğinden ötürü kendime, bir siyasi lider
nasıl bu kadar sorumsuz davranır diye düşünüp ona umut bağlamış
yığınlara acıdım.
Acaba Baykal “Kasetteki o adam ben değilim” der mi diye akşama
kadar bekledim.
O beklentim de avukatlarının “yayın yasağı” için başvuruda
bulundukları haberi ile son buldu.
Dün perde, İslâmcı kesimin agresif gazetesi Vakit’in internette
“Bir parti liderinin seks videosu” başlığı ile yayınladığı
görüntülerle açıldı.
Kayıtta Baykal ile ona yakın bilinen bir kadın milletvekilinin
yatak odası görüntüleri yer alıyordu.
Bant yayından çekildi ama hemen ardından Youtube’a konuldu.
Baykal’dan ses seda çıkmıyordu. Sadece etrafındakilere “Büyük bir
hukuki mücadele başlatacağım” dediği haber verildi.
Suç duyurusu üzerine Ankara C. Başsavcılığı soruşturma başlatırken
videonun bulunduğu internet sitelerine erişimin engellenmesini
sağlayacak tebligatlar yapıldı.
Baykal’ın takdiri!
Şu anda herkesin bildiği bir habere “gizlilik” getiren yargı kararı
nedeniyle düşündüklerimizi sakınarak yazıyoruz.
Bu haberin gizlenmesinden kamu yararı değil kamu zararı doğacağını
söylüyoruz.
Gizli kameralarla özel hayatların mahremiyetine tecavüz elbette
alçaklıktır. Ama bu aşağılık iş savunulması mümkün olamayacak bir
ahlâkî zaafı ve ağır bir görev ve takdir kusurunu açığa vuruyorsa
onu da görmezlikten gelemeyiz.
İsmet İnönü’nün parlak bir parlamenterlik başarısı yaşamış olan
torunu Gülsün Bilgehan Toker’i son seçimde aday göstermediği için
Baykal ağır eleştirilere hedef olmuştu.
Kasette izlenen kadının milletvekili oluşu, Baykal’ın aday
belirleme yetkisini kabul edilemez bir adaletsizlik ve
sorumsuzlukla kullandığını kanıtlamıyor mu?
Cesaret ve saygı...
Ülkenin içinden geçtiği tehlikeli süreci CHP lideri iki gün önce
dramatik ifadelerle açıklamıştı. Hatırlayalım:
“Türkiye’de devlet olanaklarının zorbalıkla, yolsuzlukla bir sivil
diktanın emrine doğru dönüştürülmekte olduğu çok açıktır.. Bu
sürecin sonu Anayasa değişikliği aşamasıdır. Bu tamamlanırsa artık
Türkiye çok farklı bir aşamaya gelmiş olacaktır!”
Baykal elini vicdanına koyup cevaplasın: Türkiye’yi böylesine vahim
bir tehlikeye karşı koruyacak gücü ve inanılırlığı bundan sonra
temsil edebilir mi?.
Hayır, buna imkân yok.
Başına gelen talihsizliğin asli sorumlusu kendisidir. O nedenle
ceremesini partisine ve AKP iktidarına karşı alternatif arayan
halka ödetmemelidir.
Siyasi yaşamını cesur bir kararla sonlandırması, büyük ihtimalle
partisinin önünü açacaktır.
Bu son hizmeti esirgemesin!
SALİH TUNA'NIN SEKS KASETİYLE İLGİLİ YAZISI BİR SONRAKİ
SAYFADA
SALİH TUNA: YENİ ŞAFAK
Baykal
"Yazmadan yapamazdım..." yollu lakırdıların alayını yazar
zirzopluğu telakki eder, gülüp geçerdim.
Yanılmışım ki ne kadar!
Meğer böyle zamanlar varmış.
Mesela, bugün benim yazı günüm değil, ama yazmadan yapamayacağım
bir gün!
Sayın Baykal hakkında internette dolaştırılan müstekreh "iddialara"
muttali olduğum an kan beynime sıçradı!
Bu rezil, bu alçak "iddiaları" lanetlemek için bile olsa zikredecek
değilim.
Duymazlıktan gelmek, hiç kaale almamak belki en doğrusu.
Zira bazı şeylerin şuyuu vukuundan beterdir.
Fakat...
Mahut "dedikodu" duymazlıktan gelme boyutlarını maalesef çoktan
aştı.
Dün gün boyu bu iğrenç "dedikodularla" çalkalandı Türkiye!..
Velev ki, malum "çirkinlik" vuku bulsun; dinimizin emri onu örtmek,
gizlemektir; gizli kamera marifetiyle "günah avcılığına" çıkmak
değil...
Münferit bir "çirkinlik" yüzünden bütün dindarları suçlayan, hatta
bununla da yetinmeyip bizzat dinimize bühtan eden bir takım
"ulusalcı –laik" çevreler, dinimizin bu ölçüsü karşısında
yaptıklarından hicap duysunlar.
Bu bağlamda, "Mazlumder"in özel hayatın mahremiyetine saygıya davet
etmesi ve söz konusu görüntüleri yayanları kınaması da son derece
önemlidir.
Bir insanı seversiniz, sevmezsiniz; lakin asla özel hayatına
tecavüz edemezsiniz.
Değil Türk siyasi hayatına 40 yıl hizmet veren birine, kimseye bunu
yapamazsınız.
Kimsiniz lan siz?
İnsanların özel hayatlarına bu kadar hunharca saldırma hakkını
kimden alıyorsunuz?
Sizde hiç mi Allah korkusu yok?
Ana muhalefet partisi lideri, torun torba sahibi bir siyasetçinin
onuru ve şerefiyle oynamaya utanmıyor musunuz?
Böyle alçaklık, böyle edepsizlik, böyle haysiyetsizlik olur mu?
İSMAİL KÜÇÜKKAYA'NIN SEKS KASETİYLE İLGİLİ YAZISI BİR
SONRAKİ SAYFADA
İSMAİL KÜÇÜKKAYA: AKŞAM
Haneye tecavüz
Bugüne kadarki en uzun yazı işleri toplantımızı yaptık. Güvendiğim
iletişimcilere danıştım. Sonra Enis Berberoğlu, Fatih Altaylı ve
Mustafa Karaalioğlu'nu aradım. Bütün gazetelerde hararetli tartışma
konusu aynıydı.
O iğrenç tezgah nasıl haber yapılacaktı? Ne kadar büyük görülecek,
nasıl yorumlanacaktı? Her olasılığı tek tek masaya yatırdık. Bir
insanın, ana muhalefet partisi liderinin yatak odasına kadar uzanan
kaset tuzağından söz ediyorum.
İlk seçenek, 'Böyle bir planın parçası olmayalım' diyerek haberi
görmemekti.
Öte yandan konu, Türkiye'nin konuştuğu bir numaralı olay haline
gelmişti. Hiçbir şey olmamış gibi davranmak doğru olur muydu?
Sonunda, 'Tavrımızı koyalım, ilkemizi anlatalım' dedik. Kurbanın
kim olduğunun önemi yoktu, bütün liderler ve tüm şahıslar için aynı
duyarlılık söz konusuydu. Biz, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
illegal yollarla elde edilen telefon görüşmelerine hiç yer
vermemiştik. Bir büyük kulüp başkanının kaçamak görüntülerine,
belediye başkanının gizli kamera kayıtlarına, muhafazakar medya
patronunun legal yollarla yapılan dinleme kayıtlarına da... Üstelik
ünlü, zengin, güçlü ayrımı yapmıyorduk.
Vakit ayarlı kaset
'Haneye tecavüzün geldiği son noktadayız.'
Telekulak skandallarının en acımasız ve gaddar aşaması.
Deniz Bey'i evinden aradım, sadece üzüntülerimi bildirmek için,
konuştuk...
Döndüm, birinci sayfa toplantısına devam ettik. Tavır haberi için
arkadaşlarım yaratıcı başlıklar önerdiler. 'Vakit ayarlı kaset'
bunlardan biriydi. Yine de içimize sinmiyordu. Ne yaparsak yapalım
o kirli planın bir uzantısı oluyorduk. Vazgeçtik, yayın yönetmeni
arkadaşlarımın bazılarından 'Biz haberi giriyoruz' telefonları
geldi. Fark etmezdi, kararlıydık.
Bizimki ilkesel bir duruştur. Dileriz kimse için söz konusu olmaz
ama her kimin başına gelirse gelsin gizli kamera tuzaklı haberler
bizim sayfalarımızda yer almayacak, asla.