Yazarlar Topbaş'ın projesine soğuk
Abone olİstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın Marmara açıklarında bulunan Hayırsızada'ya yapmayı düşündüğü dev heykel projesine yazarlar soğuk bakıyor...
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın büyük
iddialarla kamuyuoyuna sunduğu heykel projesi, yazarlardan rağbet
bulmadı. Topbaş'ın Marmara Denizi açıklarında bulunan Hayırsızada
(Sivriada)'ya dev semazen heykeli kondurmasına soğuk bakan ilk
yazar Sabah Gazetesi'nden Mehmet Barlas oldu. Barlas, derken,
heykelin İstanbul'un ruh iklimini yansıtmayacağını ileri sürdü.
Yenişafak yazarlarından Kürşat Bumin ise, Topbaş'ın projesini "
olarak niteledi:
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, "Ne olursan ol
yine gel" söyleminin sahibi Mevlana'nın düşüncesini somutlaştırmak
için Sivriada'ya (Veya Hayırsızada) 110 metre yüksekliğinde bir
"Semazen" heykeli yaptırılacağını açıkladı
İlk tepki olarak "Acaba Topbaş İstanbul'la Konya'yı mı karıştırdı"
demek kolay. Ama olaya daha derine inerek bakmakta fayda var.
Topbaş bir Beyoğlu ve bir Kasımpaşa çocuğu. Buralarda yetişip
büyüyen bir İstanbul çocuğunun belleğinde, kentin simgesi olarak
bir "Semazen" nasıl kalmış olabilir?
"İstanbul Şairleri" var mesela. Nedim gibi, Yahya Kemal gibi, Orhan
Veli gibi, Necip Fazıl gibi, Cahit Sıtkı gibi, Sait Faik gibi.
Hiçbirinin dizelerine takılmamış semazenler
Örneğin Orhan Veli'nin en fazla bilinen İstanbul şiirinde
(İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı), rüzgar, sucuların
çıngırakları, dalyan, ayağı suya değen bir kadın, Kapalıçarşı,
Mahmutpaşa, doklardan gelen çekiç sesleri, kayıkhaneler,
kaldırımdan geçen yosmalar, küfürler, şarkılar, laf atmalar vardır.
Ama hiç semazene rastlamamıştır şair.
Necip Fazıl "İstanbul"a şöyle başlar: "Ruhumu eritip de kalıpta
dondurmuşlar; Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar."
Ve şöyle devam eder Necip Fazıl'ın İstanbul'u:
"Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak.
Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler! Yedi renk, yedi sesten
sayısız belirişler... Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu. Her şafak Hisarlarda oklar
çıkar yayından Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından. Ana gibi
yar olmaz, İstanbul gibi diyar; Güleni şöyle dursun, ağlayanı
bahtiyar..."
Diyelim ki Behçet Kemal ve Münir Nurettin'le Nihavent'ten
takılmışsınız ve "Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış'tan"ı
mırıldanıyorsunuz. Ya da Yesari Asım'la Sultaniyegah'tan her gece
Heybeli'de mehtaba çıkıyorsunuz. Yahya Kemal ve Osman Nihat,
Nihavent penceresinden "Körfez'deki dalgın su"ya bakıyorlar
veya
İsterseniz Cahit Sıtkı "Abbas"a seslenirken düşünelim
İstanbul'u:
"Bas kırbacı sihirli seccadeye, Göster hükmettiğini mesafeye Ve
zamana.
Katıp tozu dumana,
Var git,
Böyle ferman etti Cahit, Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.."
Turhan Oğuzbaş'ın şiirini Avni Anıl'ın Kürdilihicazkar şarkısından,
Nesrin Sipahi yorumu ile dinleyin:
"Bu akşam bütün meyhanelerini dolaştım İstanbul'un
Seni aradım kadehlerdeki dudak izlerinde "
İstanbul'da semazeni şairler bile görememiş. Acaba Kadir Topbaş
rüyasında Konya'ya mı belediye başkanı oldu?
Yazı: Mehmet Barlas
Kaynak:
www.sabah.com.tr
Hayırsız Ada'yı 'Korkunç Ada' yapma girişimi
Bugüne kadarki uygulama ve açımlamalarını sempatiyle izlediğim
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın geçen gün
ortaya attığı "Semazenli Sivriada" projesi birçoğunuz gibi beni de
çok şaşırttı doğrusu... Biz "Bakalım Kınalıada tepelerini işgal
etmiş dev antenler ne zaman sökülecek ve ada tabii görünümüne
kavuşacak?" diye beklerken, Topbaş'ın milletin Hayırsızada olarak
bildiği Sivriada'ya hem de 110 metre yüksekliğinde semazen heykeli
dikeceğini açıklaması karşısında nasıl şaşırmayız...
Demek ki belediye başkanlarımızın hayalgüçlerini tatmin için iki
yakası ile birlikte İstanbul yetmedi ve sıra adalara da
geldi....
Bir kere herşeyden önce, "semazen"e yazık... Hayırsızada olarak
bilinen bu toprak parçasında "semazen"in ne işi var? Ayrıca
bildiğiniz gibi adanın başından geçen yüzyılın başında başından çok
tatsız bir olay da geçmiş: İstanbul'un başıboş köpekleri bu adaya
sürülünce hayvanlar açlıktan birbirlerini yemiş...
Bir yanı ile epeyce komik olan bu projeye ilişkin olarak sorulacak
ilk soru şu olmalıdır herhalde: Bir belediye başkanının bir yerlere
110 metrelik heykeller dikerek doğanın ve şehrin genel görünümü ile
canının istediği gibi oynamak hakkı var mıdır? Cevabı besbelli olan
bir soru: Tabii ki yoktur. Kadir Topbaş, gerçekleştiğinde (olacak
iş değil ama) çok ürtütücü olacağı bugünden belli olan bu "heykel"
hakkında şöyle diyor: "Marmara Denizi açığından İstanbul'a gelirken
ilk algılanacak bir anıt olarak ortaya çıkacak. Anıt geçildikten
sonra İstanbul'un asıl silueti belirecek."
Ne kadar "iddialı" bir proje bu böyle... Belediye başkanı böyle
istiyor diye şehrin asıl siluetini bu "heykel" irisi niçin kessin?
Marmara Denizi açığından İstanbul'a gelecek olanları "etek
altlarında" turizm amaçlı sergiler, "içine girilebilir" gövdesinde
belki çay-kahve içilecek yerler barındıracak olan böyle bir
"heykel" ile cezalandırmanın ne gereği var?!
"Ne olursan ol yine gel, bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değil,
tövbeni yüz kez bozmuş olsan da yine gel' diyen Mevlana'nın
çağırdığı bir ada, barışı yansıtan bir ada olur diye düşünüyoruz"
diyor Kadir Topbaş.
Mevlana iyi güzel söylemiş ama insaf; bir büyük mutasavvıf bu kadar
çok da sömürülmez ki... Bu büyük insanın ne işi var Hayırsızada'da?
"Semazen" fakirin 110 metreyi bulan boyu ile ne işi var
Sivriada'da? "Barış"ın ne işi var bu terkedilmiş adada?
"Heykel" irisinin etrafını da 3 ilahi dinin mabedi cami, kilise ve
sinagog süsleyecekmiş... Tahmin ettiğiniz gibi tabii ki yine
"barış", yine "dinlerarası diyalog" için...
Sizi bilmem ama ben bu ülkede tarikatlar içinde en fazla
"Mevlevilik"in gördüğü muameleye üzülürüm. Zavallı "semazenler";
sema gösterilerinin başına -1950'den itibaren serbest bırakılmaları
ile- neler geldi neler... Koskoca bir gelenek hızla "turizm amaçlı"
bir gösteriye dönüşmedi mi? Basketbol potaları altında yıllarda
dönüp duran semazenler, sonunda "Eurovision" sahnesine bile çıkmadı
mı? Habitat'da onlar, NATO zirvesinin kapanışında onlar... Ne
bitmez tükenmez çileleri varmış ki, şimdi de yaz kış demeden
Sivriada'da sert rüzgârları göğüsleyecekler?
Bilmiyorum, daha doğrusu bilme imkansız tabii ki; Mevlana,
Topbaş'ın da hatırlattığı şu ünlü sözlerinin bu derece "popüler"
bir kılık alacağını tahmin etse acaba yine de bu sözleri eder
miydi? Etmezdi herhalde. Tarifi gereği "bâtınî" tabiatta olan bir
söylemin Hayırsızada'ya kadar düşmesine tabii ki fırsat
vermezdi...
Nasıl olduysa oldu ama sonunda biz işte böyle olduk... Mevlevi
tekkelerinin kapısına kilit vurarak yüzyılların birikimi bir
kültürü söndürmeyi becerebilmemiz yetmezmiş gibi bir de alay
edersenine terkedilmiş bir adaya 110 metre yüksekliğinde bir
"semazen heykeli" dikmeyi de ciddi ciddi hayal edebilir duruma
geldik... Aferin bize....
Aslından görmedim ama bir yerlerde karşılaştım. İsmail Kara'nın
"Şeyh Efendi'nin Rüyasındaki Türkiye" kitabında Mevlevi şeyhi
Celaleddin Efendi'nin şu dizelerine de yer veriliyormuş:
"Seddolunmakla tekaya kaldırılmaz zikr "Cümle mevcudat zakir kainat
dergahtır." Ne diyelim; bana fazla "iyimser" görünse de vaziyet
inşallah şeyh efendinin dediği gibidir....
Yazı: Kürşat Bümin
Kaynak: