Yazardan (!) bankacılara hakaret
Abone olBaran kendisine bu hakareti ediyor etmesine ama cümlenin sonu bankacıları ayaklandıran sözlerle bitiyor..
İnternet Haber, günler önce bu başlığı Tuğçe Baran'ın köşesinde
okuduğunda tepkisiz kalmıştı. Ancak, çizmeyi aşan yazarlara tepki
koyduğumuzu çok iyi bilen okurlarımız "Bu konuyu nasıl
işlemezsiniz?!" diye eleştirince bu haberi gecikmeli de olsa yapmak
farz oldu. Haberle ilgili bir yorumda bulunmayacağız.. Yorumu
sizlere bırakıyor ve Tuğçe Baran'ın yazısını aynen yayınlıyoruz:
Bankacılığa da el attık Bakıyorum da herkesin yüzü beş karış...
Tatil yapanlar duruma daha adapte olamamış, yapmayanlar barut
fıçısı... Bizim gazeteciliğin de böyle bir kusuru var işte...
Bayramı seyranı yoktur. Dokuz yıldır ilk defa VATAN'da bayram
tatili yapabildim.. Ya bayramın başında çıkarsın tatile, kıçında
dönersin kös kös, ya başında çalışırsın ortasında basar gidersin.
Bazen tüm bayram çalışırsın, kimse de "niye çalıştın?" demez... İşe
ilk başladığım yıllarda öyle salakça bir umudum vardı. Bayramda
çalışırdım ve beklerdim ki şefim bana ertesi hafta iki üç gün tatil
versin. "Yavrucuğum sen bayramda çalıştın, önümüzdeki Pazartesi ve
Salı gelme çocuğum..." Al işte kafadan beş gün tatil! Ama bir
kerecik de denmedi böyle bir şey... "Şefim ben bayramda çalıştım,
bir iki gün.." demeye kalk anında gürlerler.. "Ne var çalıştıysan?
Ben de çalıştım. Git BANKACILIK yap o zaman bayramda tatil yapmak
istiyorsan..." Şu zavallı bankacıların da adı ne çok geçer bizim
muhabbetlerde... Tahmin edeceğiniz gibi pek sempatik bir şekilde
değil. Bankacı okurlarımın kalbini kırmayayım şimdi bayram sonrası
bayram sonrası ama bizim için bankacılık demek "sıkıcılık" demek.
"Beğenmiyorsan git bankacı ol" diye bağırıyorsa bir müdür şunu
demek istiyordur: "Bu işin dertlerini çekemiyorsan eğlencelerini de
hakketmiyorsun demektir. Bankaya gir, tatilini yap, maaşını,
primini al ve sıkıntıdan patla, öl, geber!". Sıkıcılık deyince de
akan sular durur bizim işte... Çünkü bu salak, bu parasız, bu
allahın cezası işi yapmamızın tek nedeni, itiraf edelim süper
eğleniyor olmamız... Memlekette ne kadar hergele varsa hepsi de
gazeteci olmuş anasını seveyim... Bankacılık eğlenceli bir iş midir
bilmiyorum. Uzaktan pek öyle görünmüyor. Sabahtan akşama kadar
para, rakam, sayı görmek belki de kimileri için son derece iştah
açıcı bir şeydir. Genelleme yapmayayım ama ben bugüne kadar
eğlenceli bir bankacı da tanımadım... Manasız bir neşeleri vardır
fakat hakiki bir eğlenceleri yoktur... Kaç tane bankacı tanıyorsam
hepsinin de hayatı aşağı yukarı aynıdır. Üniversiteden mezun olur
olmaz on altı tane bankanın sınavına girerler. (Neyse ki artık o
kadar çok banka yok) Üç tanesinin sınavını kazanırlar, aklımın hiç
ermediği hesaplarla bir tanesini seçerler. Çalışmaya başladıkları
İLK banka şubesinde evlenecekleri kendi gibi bankacı kadını veya
adamı bulurlar. Evlenmeye karar verir vermez bankacılık
alışkanlığıyla otururlar her şeyi tek tek hesaplarlar. Ne zaman
evlenilecek, kadın ne zaman döllenecek, çocuk hangi gün hangi saat
doğacak, ilkokula ne zaman başlayacak, üniversitesi için ne zaman
para biriktirilmeye başlanacak, ev taksidine ne zaman girilecek,
yazlık nereden ve kaç yıl sonra alınacak... Emekli olma şehri
neresi olacak. Böyle 40 yılın planını tıkır tıkır yaparlar bir
muhallebici köşesinde. Hiç öyle uzatmadan şipşak flört edip dört
beş ay için evlenirler. Evlenmeden önce eşlerden bir tanesinin
ailesinin olduğu şehre tayinlerini isterler. Tayin beklenirken kız
hamile kalır. Yerleştikten sonra çocuk doğar. İki buçuk yıl sonra
ikinci de pörtletilir ve kadın tüplerini gidip bağlatır! Bankacı
dediğin aşağı yukarı böyle bir şey işte... Gerçi son yıllarda
bankaları battı çıktı derken onlar da epeyi bir heyecanlandılar
ama... O rüzgarlar da geçti.. Hadi bakiim Tuğçe Tembelbok! Çalış da
bankacı olma! He he he..