Yayın yasağına ikinci ret
Abone ol12. Ağır Ceza Mahkemesi Nöbetçi Hakimliği'nin kararına karşı yapılan itiraz da reddedildi.
Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı'ndaki "devlet sırrı"
kapsamındaki bilgilerle ilgili önleme ve yayın yasağı talebini
reddeden Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi Nöbetçi Hakimliği'nin
kararına karşı yapılan itiraz da reddedildi.
İtirazı görüşen Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin ret kararında,
"Medya 'dördüncü güç' olarak 'denetleme' yetkisini üzerinde
toplarken kamusal bir görevi yerine getirdiği gerçeğini de gözden
kaçırmamalı ve sorumluluk bilinciyle hareket etmelidir"
denildi.
Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı, Ankara Seferberlik Bölge
Başkanlığındaki aramaya ilişkin olarak "devlet sırrı" kapsamındaki
bilgilerle ilgili önleme ve yayın yasağı talebinde bulunmuş, Ankara
12. Ağır Ceza Mahkemesi Nöbetçi Hakimliği ise ret kararı
vermişti.
Savcı, Nöbetçi Hakimliğin bu kararına, Ankara 12. Ağır Ceza
Mahkemesi'nde itirazda bulunmuştu. Bu talep de reddedildi.
Ret gerekçeleri
Düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası'nın 26. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin
10. maddesinde düzenlendiği belirtilen kararda, Anayasa'nın 28.
maddesinde de "Basın hürdür sansür edilemez" denilerek basın
hürriyetinin güvence altına alındığı anımsatıldı.
Basın Kanunu'nun 3. maddesinde yer verilen "Basın özgürdür. Bu
özgürlük, bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma
haklarını içerir" düşüncesine de atıfta bulunulan kararda, aynı
Kanun'un 19. maddesi ile Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 157/1.
maddesinde ise soruşturma aşamasındaki işlemlerin gizliliğinin
vurgulandığı aktarıldı.
Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesindeki hükümler ile
özgürlükçü demokratik devletlerin temelini oluşturan düşünceyi
açıklama özgürlüğünün, bireyin özgürce düşünmesi ve düşündüklerini
başkalarına açıklayabilmesinin güvence altına alındığı belirtilen
kararda, "Düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ve basın özgürlüğü
Anayasa ve uluslararası sözleşme ile güvence altına alınmış bir hak
olmakla birlikte, düşünce açıklamasının sınırsız olduğu söylenemez"
denildi.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin herkesin düşünce ve düşünceyi
açıklama özgürlüğüne sahip olduğunu, bu özgürlüğün kamu güvenliği,
kamu düzeni, genel sağlık, genel ahlak veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması için zorunlu olan tedbirlerle ve
konularla sınırlandırılabileceğini kabul ettiği ifade edilen
kararda, buna göre düşünceyi açıklama özgürlüğünün iki tür
sınırlamaya tabi olduğu, bunlardan birincisinin bireyi korumaya
yönelik, ikincisinin ise kamuoyu ve devleti korumaya yönelik
sınırlama olduğu belirtildi.
"Yayının önceden durdurulması..."
Kararda, "Yasal düzenlemeler ile düşünceyi açıklama ve basın
hürriyetine ilişkin sınırlamalar getirilmiştir. Ancak, bu
sınırlamalar içerisinde yayının önceden durdurulması şeklindeki bir
tedbire yer verilmemiştir. Esas itibariyle burada görev kamusal bir
alanı kullanan medya yöneticilerine ve mensuplarına düşmektedir.
Zira düşünceyi ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü; beraberinde
sorumluluk boyutunu da getirir. Bunu belli çerçeveler dahilinde
medyanın kendi kendini kontrol etme mekanizmalarıyla sağlaması
basın ilke ve ahlakı gereğidir. Ancak, buradan medyanın zorunlu bir
takım yasal uygulamalardan muaf tutulması anlamı da
çıkarılmamalıdır. Medya 'dördüncü güç' olarak 'denetleme' yetkisini
üzerinde toplarken kamusal bir görevi yerine getirdiği gerçeğini de
gözden kaçırmamalı ve sorumluluk bilinciyle hareket etmelidir"
denildi.
Mahkemenin kararında, soruşturma aşamasındaki işlemlerin gizli
olduğu ve bu ilkeye aykırı davranılmasının suç teşkil ettiği,
devlet sırrı niteliğindeki bilgilerin açıklanmasının ayrıca ve daha
ağır cezai müeyyideye bağlandığı hususları açık olmakla birlikte;
Basın Yasası'nda yer alan sınırlamalar içerisinde yayının önceden
durdurulması şeklindeki bir tedbire yer verilmemiş olması
karşısında itiraza konu karar yasaya uygun görüldüğünden itirazın
reddine karar verildiği ifade edildi.