Yaşlanmanın şifresini bir Türk çözdü! İşte erken yaşlanmanın nedeni
Abone olALMANYA Köln Üniversitesi CECAD Yaşlanma Araştırmaları Merkezi'nde doktora sonrası araştırmacı olarak yer alan Dr. Seda Koyuncu'nun 4 yıldır üzerinde çalıştığı proje ile yaşlanmanın en önemli şifrelerinden biri daha çözüldü. Dünyada ilk kez, bağırsak, kas ve nöron hücrelerinde sentezlenen belli tip proteinlerin vücutta birikmesiyle yaşlanmanın hızlandığı ortaya kondu.
Türkiye'de ODTÜ Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü'nü
bitirdikten sonra 2012'de master çalışmaları için Bilkent
Üniversitesi'nde akademik hayatını sürdüren Dr. Seda Koyuncu,
doktora öğrenimi için 2014'de Almanya'ya, Köln Üniversitesi'ne
gitti.
Doktora sonrası araştırmacı olarak CECAD Yaşlanma Araştırmaları Merkezi'nde Prof. Dr. David Vilches ile çalışmaya başlayan Dr. Koyuncu, 4 yıldır sürdürdüğü araştırmasının dünyanın en saygın bilim dergisi Nature'da yayınlanmasıyla bilim dünyasının dikkatlerini üzerine çekti.
Dr. Koyuncu'nun yürütücülüğünde 5 kişilik bir ekiple yapılan çalışma ile yaşlanmanın en önemli şifrelerinden biri daha çözüldü ve dünyada ilk kez bağırsak, kas ve nöron hücrelerinde sentezlenen belli tip proteinlerin vücutta birikmesiyle yaşlanmanın hızlandığı ortaya kondu.
"Başarılı bilim kadınları" listesine girdi
Bu çalışma ile genetik manipülasyonla bu proteinlerin birikiminin
durdurulması sonucu yaşlanmanın da geri döndürülebildiği ortaya
çıkarıldı. Köln Üniversitesi'nin resmi sitesindeki "2021 yılı
başarılı bilim kadınları" listesinde yer almayı da başaran Dr.
Koyuncu, araştırmasına dair tüm detayları anlattı.
Proteinlerin vücutta birikmesiyle...
Dr. Koyuncu, bu proteinlerin vücutta zamanla birikmesi ile kas ve
nöron yani sinir sistemi hücrelerinde kayıplar yaşandığını
söyleyerek "Bu da ALS ya da Huntington gibi çaresi olmayan
ilerleyici nörolojik hastalıkların yanı sıra, kalp damar
hastalıkları ve diyabet gibi kronik hastalıklara davetiye
çıkarıyor. Bu proteinlerin genetik olarak manipüle edilmesiyle
yaşlanma etkilerinin de geri döndürülebildiğini gözlemledik"
dedi.
Araştırma başta ALS ve Huntington gibi çaresi bulunmayan ilerleyici nörolojik hastalıkların tedavisi olmak üzere, dünyada ölüme en çok neden olan diyabet ve kalp damar hastalıklarının yarattığı tahribatın da giderilmesinde rol oynayacak.
"Nüfus yaşlandıkça bu hastalıklar
artacak"
Artan yaşam süresiyle beraber Dünya Sağlık
Örgütü'nün tahminlerine göre 2050 yılında 65 yaş üstü nüfus, dünya
genelinde üç katına çıkacak. Bu da kanser, diyabet, kalp damar
hastalıkları ve nörodejeneratif (yani nöron kaybına bağlı ortaya
çıkan ilerleyici nörolojik hastalıklar) hastalıkların daha çok
görülmesine yol açacak. Çalışmanın bu açıdan kritik önem
kazandığına dikkat çeken Dr. Seda Koyuncu, "Bu projede aslında
temel olarak yaşlanma ile oluşan protein düzeyindeki değişimleri
inceledik. Çalışmanın Nature dergisinde yayınlanması da çok
önemliydi, çünkü özellikle doğa bilimleri alanında bu dergi, en
prestijli dergilerinden birisi. Yaklaşık 4 senedir süren bir
çalışmaydı. En önemli özelliklerinden birisi, yaşlanma alanında bir
ilk oluşuydu. Özel bir protein sinyalini araştırdık. Bu sinyalin
proteinlerin yaşlanma süresini nasıl etkilediğini sistematik bir
şekilde göstermiş olduk" dedi.
"Sindirim sistemi, kas ve nöron hücrelerini
etkiliyor"
Dr. Koyuncu, bu çalışmada buldukları iki
proteinin aslında yaşlanma üzerinde çok ciddi etkileri olduğunu ve
bu proteinlerden birini sindirim sistemini etkileyerek yaşlanmaya
yol açtığını söyleyerek "Sadece bu dokuya bile etki etmemizin genel
olarak bütün vücut yapısında önemli değişikliklere neden olduğunu
söyleyebilirim. Diğer protein ise kas ve sinir sistemini
etkileyerek yaşlanmayı artırdığını gözlemledik. Bunları genetik
değişikliğe uğratarak, yaşlanmayı tersine çevirebileceğimizi, daha
geciktirebileceğimizi gösterdik" diye konuştu.
Araştırmada bir solucan türü olarak bilinen C-elegans adlı organizmayı kullandıklarını anlatan Dr. Koyuncu, bu organizmanın genetik açıdan insana en çok benzeyen genom dizilimine sahip olduğunu ve hızlı sonuç alabilme açısından da kısa sürede önemli verileri sağlayabildiği için tercih edildiğini söyledi.
"İnsan hücreleri de kullanıldı"
Çalışmayı
C-elegans adlı organizma dışında farklı insan dokularında da
yaptıklarını vurgulayan Dr. Koyuncu, "Farklı dokularda nasıl etkisi
olduğunu incelemiş olduk. Bunun için de hem model organizmayı hem
de insanlardan alınan özel kök hücreleri (pluripotent kök hücreler)
kullandık. Bu hücreler, embriyonik kök hücrelere benziyorlar. Yani
mesela bu hücrelerden üç boyutlu olarak sinir sistemi hücresi ya da
kas hücresi elde edebiliyorsunuz. Hem sağlıklı insanlardan hem de
hastalardan bu hücreleri alıyoruz. Bunun bir diğer önemi de şu; bu
hücreler hücre kültüründe sürekli bölünebilme özelliğine sahip.
Yani normalde insanlarda kök hücrelerimiz hariç tüm hücreler
bebekliğimizden itibaren belli bir süreden sonra bölünme özelliğini
kaybeder (yaşlanır). Bu hücreler ise özel kapasiteleri sayesinde
sürekli bölünmeye devam edebiliyor. Biz de bu mekanizmanın nasıl
gerçekleştiğini anlamaya çalışıyoruz. Bunu anlayabilirsek bu özel
kök hücreler yaşlanmadığı için bu mekanizmayı insan vücudundaki
diğer hücrelere de uygulayabileceğiz" şeklinde konuştu.
"Yaşlanmanın en büyük açmazı: Protein
birikimi"
Yaşlanmadaki en büyük açmazlardan birinin,
yaşlanma ile bazı proteinlerin birikmesinden kaynaklanan hücre
bozulması ve hücre kaybı olduğunu belirten Dr. Koyuncu şu bilgileri
vererek sözlerini noktaladı: "Bu da birçok genetik hastalık,
özellikle sinir sistemi hastalıklarında, mesela Huntington gibi,
ALS gibi en büyük problem. Bazı proteinler zamanla birikiyor ve bu
birikim sinir hücrelerinde (nöron) kayıplara / ölümlere yol
açıyor."
"Yaşlanma tamamen engellenemese de bu çalışmalar, yaşlılığın daha sağlıklı bir şekilde geçirilecek hale getirilmesi açısından da önem kazanıyor. Özellikle sinir sistemi hastalıkları ya da şeker hastalığı, kardiyovasküler hastalıklarda önemli düzeyde protein birikimleri oluyor.
"Bu hastalıklarda olabilecek değişikliklere nasıl müdahale edilebileceğini anlamak açısından da çalışmamız önem taşıyor. Ayrıca yaşlanma ile ilgili dünyada yürütülen farklı çalışmalara da önayak olacağını düşünüyoruz."