Yaşam yazarı ne yazar?
Abone olEngin Ardıç, gazetelerdeki 'yaşam yazarları'nı ti'ye aldı. Ardıç, kendisinin de yaşam yazarı olup olamayacağına ilişkin bir deneme yapınca bakın ortaya nasıl bir tablo çı
El değmemiş konulara neşter atmaktan büyük bir zevk alan Engin Ardıç, şimdi de Türk basınındaki 'yaşam yazarı' tabir edilen tiplere el attı.
Kendisinin de pekala 'yaşam yazarı' olabileceğini savunan Ardıç, yazısında böyle bir deneme yapınca bakın nasıl bir tablo ortaya çıktı:
Yaşam yazarı, kuram yazarı
Efendim bendeniz öteden beri şu iki kelimeye bayılırım: Yaşam ve kuram... Gerçi ecnebi dilinde söylersek ‘life and theory’ demek ama, aklıma bambaşka şeyler geliyor... Ne yani, sizin gelmiyor mu? Hadi hadi, sabah sabah yemeyin beni. Hepimiz Türk değil miyiz?
Türk basınında bir süredir ‘yaşam yazarı’ tabir edilen bir canlı türü yaşıyor. Yaşamak demek, elbette beslenip büyütülmek de demek.
Çünkü Babıali patronları ve yöneticileri, bir çeşit derebeylik durumuna gelmiş köşe yazarlığının, yani eski usul ‘fıkracıların’ belini kırmak, onların etkinliğini kısmak, dolayısıyla daha fazla para istemelerini de önlemek için, bu işin bokunu çıkarma yolunu seçtiler.
Tıpkı merhum Özal’ın ‘sarı basın kartını ayağa düşürüp’ gücünü kırması gibi, köşe yazarı sayısını amansızca arttırıp işi her anlamda ucuzlattılar. Enflasyon yarattılar.
Çok sinsi bir politikadır bu... Meyveleri de ‘kalite düşüklüğü’ olarak derlenmiştir. Kendilerine hayırlı olsun.
Dolayısıyla, bildiğiniz yazarların yanısıra, laga luga yazarlar da türedi. Yaşam yazarları. Ötekiler azınlıkta kaldılar, berikiler öne geçtiler.
Yapılan elbette gazetecilik falan değildir. Bir tür zırtapozluktur.
Bu yaşamdan kasıt ‘life style’ oluyor. Bu yaşam yazarlığından da, iyi yiyip içmeyi, gezmeyi tozmayı, giyinmeyi kuşanmayı bilmek anlaşılıyor. (Maaş yetmeyeceğinden, bu işler çoğunlukla avanta karşılığı, beleşe yapılıyor.) Bunları okuyucuna aktaracaksın, onu yontacaksın. Bir de, ‘politikaya pek girmeyen yazar’ anlamı taşıyor bu... Kimisi aklı ermediğinden, kimisi başına dert almamak için.
İyi de, genellikle kadınlar tarafından yapılan ve arka sayfalarda, eklerde meklerde, ‘ikinci sınıf iş’ kabul edilen bu türe saçı sakalı ağarmış kıl kıl herifler de katılınca, sayı da arttı, suyu da çıktı.
Psikopatların, megalomanların eline kalınca da, bir yandan fütursuzluk ve yüzsüzlük ‘şiar’ oldu, bir yandan özel hayatların hiçkimseyi ilgilendirmeyen en hurda ve en yakışıksız ayrıntıları bile ortaya döküldü. Hangi hanım arkadaşın neresine ne soktuğunu da bu şekilde öğrendik.
Böylece, yaşam yazarı gitti gitti, o kelimenin ikinci hecesinin yazarı oldu çıktı!
Bazı kuruya kaçmış geçkin feministler de sanırım kuram üzerine uzmanlaştılar...
Elbette bu kadar uçuk kaçık olmayan ve aşk, evlilik, çocuk bakımı, çiçek seçimi, sofra düzenleme sanatı vesaire vesaire gibi ‘masum şeyler’ üzerine yazan ‘hanım hanımcık’ arkadaşlarımız da yok değil. Onlar, kendi komşularıyla, akrabalarıyla falan kırkıla kırkıla, kendi bildikleri gibi yaşayıp gidiyorlar. İki de dandik kitap yayınlayınca mutlu oluyorlar.
Bendeniz en çok ‘erkek aşk yazarlarıyla’ eğleniyorum. Onlara gıpta ediyorum, çünkü, bilen bilir, boş yazı yazmak zordur, kötü yazı yazmak çok zordur. Bunu başarıyorlar.
Bu seri üretim özellikle eğitimi yarım kalmış ve kafacığı da çok çalışmayan kadın müşteri için yapılıyor. Yazıların da ne hikmetse hepsi birbirine benziyor.
Fakat bu en zevzek türde bile ister istemez laf bir noktada biteceğinden, içleri de sıkılıyor belli, her cümleyi tek satır yazıyorlar.
Biz de yaşını kurusunu bıraktık epeydir, bunu politikada deneyelim bakalım.
Yani hayatta şöyle yazan bir soytarı olamadım gitti:
-Ne partiler gelip geçti bu ülkeden...
-CHP...
-DP...
-AP...
-Ve TİP...
-MSP... MHP... DYP... DSP...
-Fakat şimdi AKP var...
Olmayacak. Beceremeyeceğim, çünkü utanıyorum.
En iyisi, yaş ve kuru çeşitleri gibi yapalım:
-Ayol erkek milleti değil mi, hepsinin boynu altında kalsın kardeş!
Bakın, mis gibi yaşam satırı oldu. Bir başka gün de pipimle nasıl oynadığımı anlatırım... Ne yani, onlar yazınca oluyor da...
Yazı: Engin Ardıç
Kaynak: Star