Yaşam sitili sunan lastik!
Abone olSokağa çıktığımız zaman sık sık gördüğümüz Pirelli, sadece otomobil lastiğinden ibaret değil. Pirelli aynı zamanda bir yaşam tarzı. O bir dünya markası.
Caddelerde olduğu kadar yarış parkurlarında da kendini gösteren
Pirelli, moda ve kültürel alandaki faaliyetleriyle de ön planda.
Sadece otomobil lastiği değil, yaşam stili de sunan bir marka
iddiasındaki Pirelli’nin son yeniliği de PZero Moda ismiyle pazara
sunduğu tekstil ürünleri. Pirelli’nin yeni yatırımları, dünya
çapındaki sponsorlukları ve tabii ünlü takvimi ile ilgili her şeyi
Pirelli Türkiye’nin CEO’su ve Türkiye’deki Pirelli’de çalışan tek
İtalyan olan Carlo Costa’ya sorduk. Pirelli motorsporların en
bilinen sponsorlarından biri. Neredeyse her yerde. Bu
faaliyetlerinden bahsedebilir misiniz? Pirelli grubunun dünya
çapındaki bakış açısıyla başlamak istiyorum. Markamızı tanıtmak
için faaliyetlerimizden biri de motorsporları. Bu faaliyetlerin
Pirelli’ye önemli bir geri dönüşü var. Motorsporları ile ilgili bir
sürü aktivite gerçekleştiriyoruz, sadece ralliler değil. Ferrari,
Maserati gibi birçok dünya şampiyonasının bir parçasıyız. WRC’de
yani Dünya Ralli Şampiyonası’nda bu yıl Subaru, Mitsibushi ve
Peugeot’nun sponsoruyuz. Dünya Ralli Şampiyonası’nın ikinci ayağı
olan İsveç Rallisi’nde çok iyi performans gösterdik. İlk onda, altı
aracımız oldu. Subaru birinci, Mitsibushi ikinci ve Peugeot
dördüncü oldu. Bu çok iyi bir sonuç. Yarışlara her zaman en iyi
takımlarla katılıyoruz. Aynı zamanda yarışlardan çok şey
öğreniyoruz. Bir tarafta ürünümüzün tanıtımı, diğer taraftan da
öğrendiklerimiz... Bu şekilde ürünümüzü çok zorlu yollarda denemiş
oluyoruz ve tecrübelerimizi üretimimize yansıtıyoruz. Böylece,
ürünümüzü pazara maksimum kalitede sunmuş oluyoruz. Ürünümüze en
iyi özellikleri katıyoruz ve müşterilerimizin beklentilerine cevap
vermeye çalışıyoruz. Motorsporları dışında birçok kültürel
faaliyette de bulunuyorsunuz, bu aktiviteleri seçerken
kriterleriniz neler? Pirelli, dünya çapında çok önemli kültürel
faaliyetlerle de ilgileniyor. Örneğin, Türkiye’de İstanbul
Festivali’nin en önemli ve hatta kurucu sponsorlarından biriyiz.
Milano, La Scala Tiyatro salonunda tadilatlar yapılırken Pirelli
tüm faaliyetlerinin kendi ana ofisine yakın başka bir tiyatro
binasında olması için sponsorluğunu üstlendi. Yani Pirelli’nin tek
gayesi sadece markasını güçlendirmek veya duyurmak değil, aynı
zamanda buna benzer önemli, kaliteli olayların bir parçası da
olmak. Sosyal sorumluluk Pirelli için önemli bir kavram, şirket
politikamız için önemli bir değer. Başkanımızın da dediği gibi
Pirelli 130 senedir var. Bu doğal olarak para kazanması, kár etmesi
sayesinde oldu, çünkü bu olmasa devam etmesi, ‘yaşaması’ mümkün
değil. Aynı zamanda ve daha da çok değerleri sayesinde var. Bunlar
etik değerler, sosyal sorumluluk. Pirelli Türkiye birkaç yıl önce
İzmit’te bir ilkokulu yaptırdı. Bu yıl da yine İzmit’te ikinci bir
okul, lise yaptırıyoruz. Bunlar en önemli olanlar. Başka daha ufak
projelerimiz var, Küçükyalı’daki bir arkeolojik çalışmanın, İtalyan
bir arkeologun ana sponsorundan biriyiz, Türk-İtalyan ortak bir
çalışma. Arkeoloji, kültürel olaylar, bağışlar, eğitim, tüm bu
alanlarında varız. Ve Pirelli olarak bundan gurur duyuyoruz. Ben
küçük bir çocukken Pirelli’nin ‘dayanıklı, emniyetli, sağlam lastik
Pirelli!’ diye bir jingle’ı olan bir reklamı vardı. Bu reklamı çok
iyi hatırlıyorum. Bizim her zaman amacımız pazara çok net,
anlaşılır mesajlar vermek. Ama günün sonunda bir Pirelli reklamı,
ister bir ürün reklamı olsun, ister markaya dair kurumsal bir
reklam olsun, tüm bunlar ‘satmaya’ yönelik. ‘Pirelli ile sürmek çok
farklı bir duygu, çok farklı bir heyecan. Başka lastiklerle
yaşayamayacağınız duyguları Pirelli ile yaşayın.’ Her zaman bunun
altını çiziyoruz. Rakiplerine kıyasla Pirelli’nin bu konuda çok
başarılı olduğunu düşünüyoruz. Markanın algılanışı açısından
bakıldığında Pirelli dendiği zaman benim aklıma sadece otomobil
lastiği değil, moda dünyasının birkaç sayılı aktivitesinden biri
olan Pirelli takvimi de geliyor. Tüm top modellerin ve ünlü
fotoğrafçıların içinde olmak istediği bir iş. Değişik alanlarda da
faaliyetimiz var. Pirelli Takvimi ve yeni girdiğimiz alan olan
PZero Moda ise bunlardan birkaçı... Pirelli takvimi 1964 yılında
çıkmaya başladı. Başlangıçta hiç kimsenin takvimin bu kadar ünlü
olacağını tahmin etmediğini düşünüyorum. Günümüzde takvim moda
dünyasıyla da bağlantılı. Takvim de stratejimizin bir parçası:
Pirelli lastiklerin sadece birer siyah ve yuvarlak bir ürün
olmadıklarına dair; bunun ötesinde Pirelli ailesine ait olmanın,
Pirelli kullanmanın bir duygu, bir heyecan, bir tarz olduğuna dair.
Bir süre Amerika’da yaşadım. Birkaç defa benzin istasyonu veya
sokak ortasında insanlar beni durdurup Pirelli lastiklerime bakarak
‘Siz zengin bir ailenin ferdisiniz, Pirelli lastikleri
kullanıyorsunuz’ demişlerdi. Pirelli için çalıştığımı
bilmiyorlardı. Pirelli bir yaşam tarzı. Tüm bunlar ürünün
performansıyla alakalı. Durup dururken bunları keşfedemezsiniz.
Performans, performansın kalitesi bizim için temel bir öğe. En iyi
ürünü elde etmek için büyük paralar harcıyoruz. Bunları yaparken de
pazarı, rekabeti hepsini düşünüyoruz. Bağımsız dergilerin test
sonuçları lastiklerimizin ne kadar iyi ve kaliteli olduklarının bir
göstergesi. Türkiye düşük maliyet özelliğini kaybediyor Pirelli
Türkiye’nin geleceğe dair planları neler? Türkiye artık bir Avrupa
ülkesi. Pazar açısından, endüstri açısından, insan gücünün maliyeti
açısından... 40 sene önceki maliyetlerle çalışmıyoruz. Diğer Avrupa
ülkeleriyle olan farklar sadece insan gücü maliyeti açısından
değil, etkinlik ve verimlilik açısından da hızla kapanıyor. Yani
artık Türkiye ve diğer Avrupa ülkeleri arasında öyle büyük
uçurumlar yok. Yeni yatırımlar şu anda daha ‘ucuz’ ülkelerde
yapılmalı. Dünyaya baktığınızda üretimin yapıldığı yerleri
paylaştırırsanız 10 sene önce ABD ve Avrupa üzerinde
yoğunlaştırılmıştı. Türkiye bunlara dahil değildi. Yani daha
‘ucuzdu’. Genel olarak konuşuyorum. Şu anda üretim Orta Avrupa ve
Çin’e kaydı. Yani Türkiye şu anda ortalarda. Türkiye’den çok uzak
olmayan Romanya, Polonya, Slovenya, Çek Cumhuriyeti... Macaristan
ve Çek Cumhuriyeti belki biraz farklı, ama diğerleri ‘ucuz’.
Pirelli şu anda lastik üretimi açısından iki büyük yatırım
planlıyor, Romanya ve Çin’de. Bu Türkiye açısından önemli bir
sinyal. İş arkadaşlarımla da durumu tartıştığımızda hep şunu
söylüyorum: ‘Bu alandaki Almanya olmalıyız’. İzmit’teki
fabrikamızda kaliteli ürünler yapıp yerel pazarda bunları
satmalıyız. Etkin çalışma ve kaliteye yatırım yapmalıyız. Tüm
fabrikalarımızda kalite merkezleri var. İzmit’te üretilen lastiği
İtalya’da üretilenle kıyasladığınızda kalite açısından aynı
olduklarını görürsünüz. İzmit’teki fabrikamız en büyüklerinden
biri. Kalite ve yüksek performans ürünleri açısından da çok iyi.
Fakat, standart lastikler üzerinde yoğunlaştırılmış. Bu Türk pazarı
ile ilgili. Çünkü Türkiye’deki araçların yüzde 75’i standart
lastikler kullanıyor. Hedeflerimizi büyütmek için yatırım yapmamız
gerekiyor ki bunu zaten yapıyoruz. Rekabet gücümüzün artması için
bunu yapmalıyız ve buna hazırız. Pirelli Türkiye, eleman kalitesi
açısından ilk beşte. Sadece işçi ve teknik elemanlardan
bahsetmiyorum, pazarlama ve yönetim açısından da. Bununla ilgili
birçok güzel örnek verebilirim. İnsanların kalitesi ve yetenekleri
bu işin başarısında en önemli faktörlerden biri. Ben buradaki
şirketimizdeki tek İtalyan, tek yabancıyım. Diğer herkes Türk. İki
binin üzerinde çalışanımız var. Türk lastik pazarını nasıl
değerlendiriyorsunuz? Daha önce yüksek performanslı otomobillere
yüksek performans lastikleri gerektiğini söyledim. Türk insanı
standart otomobillerden çok yüksek performanslı otomobilleri satın
alıyor. Bu da pazara dair önemli bir özellik. Biz de bunun üzerine
yoğunlaşıyoruz çünkü bu segmentte payımızı artırmak istiyoruz. Kış
lastikleri eskiden olmayan bir alanken şu anda oluşmaya başladı.
Pirelli’nin bu konudaki tecrübesini düşünürsek bu alanda çok iyi
işler yapacağımıza eminim. Rekabet açısından ise, bu pazarda 3 ana
lastik üreticisi var. İhracat da var. Ama bu da döviz iniş
çıkışlarına göre değişiklik gösteriyor, artıyor veya azalıyor.
Rekabet gücümüz var. Avrupa, Uzakdoğu ve Ortadoğu’ya ihracatımız
var. Üretimimizin yüzde 50’sini ihraç ediyoruz. Kuzey Amerika’ya da
ihracat yapıyoruz. Rekabet ettiğimiz üreticiler var ama rekabet iyi
bir şey, sizi canlı tutuyor ve motivasyonunuzu artırıyor. Dünya
çapında baktığınızda rakipleri olmayan şirketlerin bir rakibi
ortaya çıktığında her zaman zorlandıklarını görüyorsunuz çünkü
böyle bir tecrübeleri yok. Pirelli’nin ise hep rakipleri oldu ki bu
da iyi bir şey. Beş kıtada da varız. Benim Türkiye’ye geldiğim gibi
buradan da elemanlarımız başka ülkedeki bir şirketimize
gidebiliyor. Yani şirket içi değişim çok yoğun. İşim ve eşime adil
davranıp yeterince zaman ayırıyorum - Bir CEO’nun günlük dertleri
neler? Yüzde 50 yeni kaynaklar, yüzde 30 yeni strateji ve fırsatlar
ve yüzde 20 de toplantı gibi günlük işler. - İş kaç saatinizi
kapsıyor? Bunu eşime sormalısınız. O daha gerçekçi olur. Ben hep
azaltmaya çalışırım. Evi sabah sekizde terk ederim ve akşam sekizde
dönerim. Yalnızsam daha uzun saatler çalışıyorum. Ailemle
birlikteysem ki eşimin benimle birlikte, çocuklarımızla İstanbul’da
yaşamak için işini bıraktığını düşünürsek aileme de yeterince zaman
ayırıp adil davranmaya çalışıyorum. Tabii ertesi günü çok önemli
bir toplantı varsa ekstra çalışabilirim, fakat ortalama 12 saat
çalışmanın yeterli olduğunu düşünüyorum. Eşim tatilde veya
İtalya’da ise çalışmaya devam ediyorum. Kış lastiği sadece kar
yağdığında takılmaz - Lastik kullanımı konusunda çok bilinçli
olmadığımızı düşünüyorum. Özellikle de mevsime göre lastikleri
değiştirme alışkanlığımız yok. Bu alışkanlığı yerleştirmek için
neler yapılması gerek? Biliyorum. Yakın bir zamanda sabah Londra’da
kar yağdığına dair haber aldım ki ben coğrafyaya meraklı olduğum
için oradaki koşullar yüzünden çok fazla kar yağmadığını biliyorum.
Kar, İstanbul’da da çok alışılmış bir şey değil, fakat hepimizin
bildiği gibi iklimler değişiyor. Belki ileride düne kadar çok fazla
kar görmeyen yerlerde de yağacak. Oysaki Almanya veya İsviçre’de
yaşayan birisine sorsanız, size kış mevsiminde lastikleri
değiştirmenin ve yaz için dört takım ve kış için dört takıma sahip
olmanın çok doğal, çok alışılmış bir şey olduğunu söyler.
Özellikle, Güney Almanya veya İsviçre gibi yerlerde yaşıyorsunuz.
Coğrafyası düz olmayan ülkelerde, yani dağlı tepe, inişli çıkışlı
yüzeyi olan ülkelerde ki Türkiye de öyle, mevsime göre lastikleri
değiştirmek çok önemli. Böyle olmayan ülkelerde bile kış lastikleri
çok önemli, özellikle de ısı 7 derecenin altına düştüğünde.
İnsanların kafasında şöyle bir şey var ‘kar yağdığında kış lastiği
alırım’. Oysaki gerçekte güvenli bir sürüş için 7 ile -15 derece
arasında kış lastiklerine ihtiyacınız vardır. Kış lastiklerinin
özellikleri karlı, yağmurlu, düşük derecelere uygun olarak
tasarlanıp üretiliyor olmaları. Kışın bir otobanda saatte 100-120
veya 130 kilometre ile gidiyorsanız ve aracınızda kış lastikleri
varsa sürüşünüz çok daha güvenli. Bunu sadece Pirelli için
söylemiyorum. Kış lastiklerinin farkını ıslak zeminde, virajları
alırken, birçok durumda hissedersiniz. Normal lastiklere zincir
takarak sorunu çözmüş olmuyorsunuz. Başkonsolos’tan tebrik mektubu
İtalya’nın Türkiye Başkonsolosu Luciano Pezzoti’nin Pirelli ile
ilgili size yazdığı bir mektup var. Hikaye çok ilginç anlatabilir
misiniz? Evet, bana mektup yazdı. Özetle, ocak ayında İstanbul’dan
İspanya’ya seyahate çıktığını, çok kötü havaya denk geldiğini,
fakat ürünümüzden çok memnun kaldığını anlatıyor. Biz bunun, yani
Pirelli’nin üstün kalitede olduğunun herkes tarafından
anlaşılmasını istiyoruz. HÜRRİYET