Suni gündemlerle yaratılan kısır tartışmaların ülke geleceğinden
neler götürdüğüne dair bir ölçüm, bir tespit yapmak mevcut siyasal
atmosferde ne yazık ki mümkün görünmüyor.
Hangi siyasi görüş, hangi ideoloji, hangi etnik veya
mezhepsel gruba ait olursa olsun, hiç kimsenin hoşnut olmadığı bu
bulanık havanın dağılması kuşkusuz ortak beklentimiz, ortak
arzumuzdur.
Bu beklentinin hayata geçebilmesi; üzerine düşen görevi yerine
getirmek için minimum seviyede de olsa her bireyin gayreti ile
mümkündür.
Tam da bu nedenle kendimizi en güçlü hissettiğimiz sosyal grubun
baktığı pencereden birazcık olsun uzaklaşıp hayata farklı
pencerelerden bakmayı denememiz önemlidir.
Ancak o zaman kaybettiğimiz değerlerin boyutunu görebilir,
atacağımız adımlara doğru ve net istikamet belirleyebiliriz.
Aidiyet duygusu ve bağlı bulunduğumuz sosyal grubun
ortak mantığıyla hareket ederek neler kaybettiğimizi anlamamız
olası değil.
Çünkü o mantık, doğru ya da yanlışı aramak yerine;
kazanma, kaybetme kaygısıyla çalışır!
Herkesin bir şekilde taraf olduğu ortamda tarafsız bakabilmek
elbette zordur fakat kimden gelirse gelsin doğruları sahiplenme
eğiliminde olmak pek ala mümkündür ki bu duyarlı birey olmanın
olmazsa olmazıdır.
Atılan hangi adımın sizi nereye götürdüğüne dair bilgi sahibi
değilseniz içinde yaşadığınız güne ilişkin mantıkla
ilişkilendirilebilecek elle tutulur bir sonuca ulaşamazsınız.
Bu durumda yapabileceğiniz tek şey vardır; doğru ya da
yanlış bir saf belirleyip, karşı tarafı hasım
bellemek…
İşte ülke geneline yayılan hastalıklı yaklaşım budur ve
bu ortamı mevcut siyasi erk sağlamıştır.
Herkesin birbirini hasım olarak gördüğü ve sindirmeye çalıştığı
ortam, dünyanın neresinde olursa olsun; toplumsal barışın bozuk
olduğu İSTİKRARSIZ ortam olarak tanımlanır!
İstikrarsız ortamlarda istikrardan, barıştan,
demokrasiden, özgürlükten sitayişle bahsetmek ise aymazlık değilse
nedir?
Kuşkusuz kaybettiğimiz değerlerin başında demokrasi ve özgürlük
gelmektedir.
Özgürlüğü kısmen veya bütün olarak kısıtlanmış toplumlarda
oluşacak boşluğu ne kanuni ne ahlaki ve ne de inanç sisteminden
esinlenerek koyulacak kural ve kanunlarla doldurmak mümkündür.
Toplumsal yaşam içinde hiçbir mukaddesatın yerini
dolduramayacağı tek değerdir özgürlük.
Çünkü özgürlük çatı değerdir.
Diğer tüm değerler özgürlükten beslenerek güçlenir,
korunur ve yaşatılabilir.
Kapitalizmin emrinde faaliyet gösteren siyasi partilerin en
büyük hedefinin özgürlükler olması bu nedenledir.
Şahit olduğumuz dayatmaların, kısıtlama ve baskının sebebi de
budur.
Mevcut siyasi erk belli ki Gezi Protestoları ile başlayan
toplumsal direncin pasifize olduğu gibi yanlış bir kanaate
kapılmış. Oysa toplumsal tepkiler bireysel tepkilerin aksine daha
geç reaksiyon gösterir harekete geçer ve daha geç dinginleşir.
Anlık tepki yerine birikim ile ortaya çıkar.
Gezi Direnişi bu bakımdan hükümete uyarı niteliğindeydi!
Bu güçlü uyarıyı dikkate almak şöyle dursun, direncin
ana gövdesi olan eğitimli gençleri hedef alan bir takım girişimler,
daha büyük ve sonuca taşıyacak topyekûn halk hareketinin zeminini
hazırlamaktadır!
Yıllar önce yapılan eleştirileri “niyet okuma”
olarak niteleyen zihniyet; eleştiriye konu olan kaygıların hayata
geçtiğini göremeyecek kadar kör bir milletle karşı karşıya olduğunu
düşünüyorsa hata eder.
Hem de öyle bir hata ki; bulunduğu coğrafyada eğrisiyle
doğrusuyla bir zihniyeti ebediyen tarihe gömecek bir
hata!