Yasaklarla Yönetmek!

Yasak ve ceza ile yönetme anlayışı; kişiye özel rant, yolsuzluk ve ahlaki çürümeden başka ne üretebilir?

Tamer DURAN tamerduran@internethaber.com

Suni gündemlerle yaratılan kısır tartışmaların ülke geleceğinden neler götürdüğüne dair bir ölçüm, bir tespit yapmak mevcut siyasal atmosferde ne yazık ki mümkün görünmüyor.

Hangi siyasi görüş, hangi ideoloji, hangi etnik veya mezhepsel gruba ait olursa olsun, hiç kimsenin hoşnut olmadığı bu bulanık havanın dağılması kuşkusuz ortak beklentimiz, ortak arzumuzdur.

Bu beklentinin hayata geçebilmesi; üzerine düşen görevi yerine getirmek için minimum seviyede de olsa her bireyin gayreti ile mümkündür.

Tam da bu nedenle kendimizi en güçlü hissettiğimiz sosyal grubun baktığı pencereden birazcık olsun uzaklaşıp hayata farklı pencerelerden bakmayı denememiz önemlidir.

Ancak o zaman kaybettiğimiz değerlerin boyutunu görebilir, atacağımız adımlara doğru ve net istikamet belirleyebiliriz.

Aidiyet duygusu ve bağlı bulunduğumuz sosyal grubun ortak mantığıyla hareket ederek neler kaybettiğimizi anlamamız olası değil.

Çünkü o mantık, doğru ya da yanlışı aramak yerine; kazanma, kaybetme kaygısıyla çalışır!

Herkesin bir şekilde taraf olduğu ortamda tarafsız bakabilmek elbette zordur fakat kimden gelirse gelsin doğruları sahiplenme eğiliminde olmak pek ala mümkündür ki bu duyarlı birey olmanın olmazsa olmazıdır.

Atılan hangi adımın sizi nereye götürdüğüne dair bilgi sahibi değilseniz içinde yaşadığınız güne ilişkin mantıkla ilişkilendirilebilecek elle tutulur bir sonuca ulaşamazsınız.

Bu durumda yapabileceğiniz tek şey vardır; doğru ya da yanlış bir saf belirleyip, karşı tarafı hasım bellemek…

İşte ülke geneline yayılan hastalıklı yaklaşım budur ve bu ortamı mevcut siyasi erk sağlamıştır.

Herkesin birbirini hasım olarak gördüğü ve sindirmeye çalıştığı ortam, dünyanın neresinde olursa olsun; toplumsal barışın bozuk olduğu İSTİKRARSIZ ortam olarak tanımlanır!

İstikrarsız ortamlarda istikrardan, barıştan, demokrasiden, özgürlükten sitayişle bahsetmek ise aymazlık değilse nedir?

Kuşkusuz kaybettiğimiz değerlerin başında demokrasi ve özgürlük gelmektedir.

Özgürlüğü kısmen veya bütün olarak kısıtlanmış toplumlarda oluşacak boşluğu ne kanuni ne ahlaki ve ne de inanç sisteminden esinlenerek koyulacak kural ve kanunlarla doldurmak mümkündür.

Toplumsal yaşam içinde hiçbir mukaddesatın yerini dolduramayacağı tek değerdir özgürlük.

Çünkü özgürlük çatı değerdir.

Diğer tüm değerler özgürlükten beslenerek güçlenir, korunur ve yaşatılabilir.

Kapitalizmin emrinde faaliyet gösteren siyasi partilerin en büyük hedefinin özgürlükler olması bu nedenledir.

Şahit olduğumuz dayatmaların, kısıtlama ve baskının sebebi de budur.

Mevcut siyasi erk belli ki Gezi Protestoları ile başlayan toplumsal direncin pasifize olduğu gibi yanlış bir kanaate kapılmış. Oysa toplumsal tepkiler bireysel tepkilerin aksine daha geç reaksiyon gösterir harekete geçer ve daha geç dinginleşir.

Anlık tepki yerine birikim ile ortaya çıkar.

Gezi Direnişi bu bakımdan hükümete uyarı niteliğindeydi!

Bu güçlü uyarıyı dikkate almak şöyle dursun, direncin ana gövdesi olan eğitimli gençleri hedef alan bir takım girişimler, daha büyük ve sonuca taşıyacak topyekûn halk hareketinin zeminini hazırlamaktadır!

Yıllar önce yapılan eleştirileri “niyet okuma” olarak niteleyen zihniyet; eleştiriye konu olan kaygıların hayata geçtiğini göremeyecek kadar kör bir milletle karşı karşıya olduğunu düşünüyorsa hata eder.

Hem de öyle bir hata ki; bulunduğu coğrafyada eğrisiyle doğrusuyla bir zihniyeti ebediyen tarihe gömecek bir hata!