Acun Ilıcalı'nın Exxen platformunda Onur Ünlü’nün yönettiği “Şeref Bey” dizisinde rol alan Şükran Ovalı Milliyet'ten Asu Maro'ya konuştu. Ovalı hayatıyla ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.“Şeref Bey” dizisine katılmanız nasıl oldu?Gül Hanım (Oğuz) aradı beni. Zaten Songül (Öden) çok yakın arkadaşım, ondan da biliyordum projeyi. Birçok güzel şey bir aradaydı; hem senaryo hem Onur Ünlü çekiyor hem kadro çok iyi, çok heyecanlanarak gittim ve “İyi ki de yaptım” dediğim işlerden oldu. Onur çok tatlı bir adam. Çok sakin bir yönetmen. Yaslanabiliyorsun ve sana alan bırakıyor.Yönetmen alan açtı dediniz, nasıl bir süreç yaşadınız Suna’yı oluştururken?Alan açmaktan bahsettiğim şey şu aslında: “Yap bakalım, görelim ne oluyor” demek ve onun üzerine ipleri tutmak, benim bir oyuncu olarak en seveceğim şeylerden biri. Yaptığı işlerin içinde çokça da absürtlük olunca saçmalama hakkını kullanıyorsun ve böylelikle de eğleniyorsun, bir kalıbın içinde olmamış oluyorsun.O saçmalamayla sahiciliği kaçırmama dengesini nasıl ayarlıyordunuz? O bence riskli olan.Biliyordum, bir yerde bir hata yaptığımız zaman Onur Hoca “Bu senaryonun gidişatı için doğru bir hamle değil” diyecek. Çok da iyi bir insan. Sevdik yani. Herkes birbirini çok sevdi. Haluk Bilginer zaten, heybemde ona söyleyecek kadar güzel bir söz yok. Tabii ki usta, tabii ki hayrandık ama insan olarak başka bir hayranlık yaşadım kendisine karşı.İyi insan olmayan iyi aktör olamaz diyen çoktur.Bence de öyle. Kötü insan iyi oyuncu olamaz. Çünkü empati kurabilmek ve yargısız olmak zorundasın ki karaktere sahip çıkasın.“Menajerimi Ara” dizisinde kendinizi oynadınız. Ama orada annelikle oyunculuk arasında denge kuramamış bir Şükran vardı. Sizin için öyle değil halbuki.Benim için değil ama bu ülkede maalesef o öyle algılanan bir şey. Dünyanın hiçbir yerinde böyle değil. Amerika’da yönetmenler var kadın, çocukları kucağında işlerine gidebiliyorlar. Aslında bizde de öyle. Hem tarla sürüp hem bebeği sırtında çok kadınımız var ama “Ay, onun çocuğu var, çocukla şimdi sete gelir, aman çocuğum çocuğum der” falan diye oyuncudan uzaklaşma gibi bir algı var. Halbuki bu, iş ve her ikisini de aynı anda yapabilirsin. Sektörün içinde biri olarak nasıl bir değişim hissediyorsunuz?Sektörde çok şey değişti, değişecek de ama hâlâ erkek hikâyeleri ağırlıkta. Kadını fonda görmek üzüyor beni artık. O yüzden “Masumlar Apartmanı”nı izlerken mutlu oluyorum. Oradaki kadınların hikâyesi beni çok etkiliyor.“Evlat”ta sizi izleyince mutlaka komedi oynamanız gerektiğini düşünmüştüm. Çünkü evet, oyuncu her şeyi oynar ama komedinin ekstra istediği bir zamanlama, bir mizah duygusu var. Bu herkeste olmuyor, siz komik birisiniz.Okulda daha komiktim. Bu nasıl drama oynayacak diye üzülen hocalarım vardı. Bana komedi yasaklandı okulda. Çünkü drama oynadığım zaman da arkadaşlarım gülüyordu. Ben bozuluyordum, gülmeyin diye. Aslında baktığım zaman dizilerde de hep güldürecek bir şeyler yapmışım. Çünkü ben bir karakterin güldüğünü görmezsem ağladığına inanmıyorum veya üzülmüyorum. Hayat gibi olsun istiyorum. Ama o zamanlama dediğiniz gibi hep vardı bir tarafımda. Doğru yerde doğru adımı atmak ve onun organik olması, şakayı satmadan, göze sokmadan. Yani durumu komik hâle getirmek.Siz nasıl bir evde büyüdünüz? İzmir’de, babaanne ve dedenizle diye biliyorum.Evet, hayatımda en sevdiğim insanlar babaannem ile dedem. Vefat ettiler ve annemi, babamı kaybetmiş gibi oldum. Yaşlılarla büyümenin çok büyük avantajlarını yaşadım. Hâlâ yaşıyorum ve onlara çok şükrediyorum.Nedir onlar?İster istemez yaşıtlarından daha farklı oluyorsun. Daha geleneksel bir tarafım var. Daha aileyi önemserim her zaman. Çünkü babaannemle dedem 55 yıllık evlilerdi ve birbirlerine çok âşıklardı. O yüzden arka arkaya vefat ettiler. Annem babam ayrıydı, ben onların aşkını görmeseydim belki bu anlamda daha yaralı hayata devam edebilirdim. Hayata bağlanmamda, aşka, aileye inanmamda benim için çok önemli bir yer kapladılar. Siz de eşinizle kavgalı kalmamak, küslüğü uzatmamak konusunda onlar gibi misiniz?Öyleyim, Caner (Erkin) de öyle Allah’tan. Uzatmayı sevmiyor. Ben ondan daha çok uzatıyorum bu arada. Bende de şey var: Halledelim hemen, konuşalım, tartışalım, neyse. Ama her zaman cebimde şunu da tutuyorum: Uzlaşamayabiliriz ama tartışmak kıymetli. Konuşmak, içini dökmek, biriktirmemek, örtmemek. Caner’in bu konuda hiç hakkını yiyemem, her zaman çok açıktı konuşmaya, tartışmaya. Çünkü bir taraftan bir taraf kaçtığı zaman olay uzlaşmazlıktan öte bir rekabete dönüşüyor.Provalarda çok minikti herhalde Mihran. Götürüyor muydunuz?Götürüyordum. Caner’le “Sen antrenmandan kaçta geleceksin, benim provam var” diye paslaştığımız bir süreç oldu. Caner hakikaten çok iyi baktı. Emzirme dönemimde Caner’in uyuduğunu hiç hatırlamıyorum, her zaman kalktı ve yardım etti. Hayatım boyunca bunu unutmayacağım. Şu anda Mihran’a o bakıyor, o yüzden buradayım. “Röportajını rahat yap, şimdi eve geçiyorum. Mihran bende” dedi. Bu çok önemli bir şey. Çünkü bakıcı olayları zor. Görüştüğüm insanlar oldu ama iyi şeylerle karşılaşmadım açıkçası. Setteyken de anlıyorlardı, Caner Mihran’ın başındaysa ben çok rahattım.