Yargıtay Başsavcısı'ndan sert sözler
Abone olYargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya "siyasi kadroların Türkiye'nin sorunları çözme umudu azaldı" dedi.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman
Yalçınkaya'dan sert tespitler: Partilerin, siyasi kadroların
Türkiye'nin sorunlarını çözme umudu azaldı...
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, TBMM
yetkilerini kullanırken ve bu kapsamda Anayasa'yı değiştirirken
Anayasa'nın koyduğu kurallara mutlak suretle sadakat göstermesi
gerektiğini vurgulayarak, “Anayasa'nın koruma altına aldığı
maddelerde değişiklik öngören veya Anayasa'nın diğer maddelerinde
yapılan değişikliklerle, koruma altına alınan maddelerin doğrudan
doğruya veya dolaylı olarak değiştirilmesi, değiştirilmesinin
teklif edilmesi Anayasaya aykırılık sonucunu doğurur” diye
konuştu.
Yalçınkaya siyasi partiler kanunun değiştirlmesi gerektiğini
söylerken, “Ağır bir güven bunalımı, toplumla siyasal
kadroların birbirleri ile ayrı düştükleri görüntüsünü ortaya
çıkarmış, bu, partiler ve siyasal kadroların, Türkiye'nin
sorunlarına çözüm getirebileceği yönünde umut ve beklentileri
azaltmıştır” dedi.
Yalçınkaya, Yargıtay Konferans Salonunda düzenlenen “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 18. Onur Günü”nün açılış konuşmasına yaptı.
İşte Yalçınkaya’nın konuşmasından satır başları:
Yalçınkaya, adaletin, demokratik yaşamın esasını teşkil ettiğini,
gözden kaçırılmaması gerektiğini ifade ederek, “Hukuk
devletinin oluşturulması, demokratik ve hukuki kuralların
yerleşmesini sağlamakla yükümlü olan yüksek yargı organlarına
yönelik siyasi partilerin politik çıkarlara dayalı beyanları,
Anayasa'da belirtilen güçler ayrılığı ilkesine aykırı olduğu gibi,
kamuoyu önünde yargıyı ve kararlarını tartışılır konuma getireceği,
saygı ve güveni azaltacağı tartışmasızdır” diye
konuştu.
BAĞIMSIZ VE TARAFSIZ YARGI TANIMI
Abdurrahman Yalçınkaya, hukuk devletinin en önemli unsurlarından
birinin kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı olduğuna işaret
ederek, “Yasama ve yürütme organı ile devlet ve toplumda
etkili olan sosyal ve ekonomik baskı grupları karşısında bağımsız
olamayan, söz konusu güçlerin doğrudan veya dolaylı denetimine veya
etkisine açık olan yargı bağımsız değildir” dedi.
“TBMM, ANAYASA'NIN KOYDUĞU KURALLARA SADAKAT
GÖSTERMELİDİR”
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Yalçınkaya, anayasa değişikliğine
ilişkin yaptığı değerlendirmelerde de anayasanın tarafsız bir
biçimde hazırlanması veya değiştirilmesi için geniş bir katılımın
sağlanması, toplumun her kesiminin görüş, düşünce ve
eleştirilerinin alınması, tereddüt ve beklentileri giderecek bir
yöntemin izlenmesi gerektiğini söyledi.
HUKUKA AYKIRI ELDE EDİLEN DELİLLER
Kanunda aranan koşullara kısmen veya tamamen aykırı olarak
iletişimin denetlenmiş olmasının bu delilin gerek ceza, gerekse
hukuk dalları açısından hukuka aykırı olacağına işaret eden
Yalçınkaya, “Özel hayatın gizliliği ve haberleşme özgürlüğü ihlal
edilerek elde edilen bulguların, ceza hukukunda olduğu kadar özel
hukukta ve disiplin hukukunda, başka bir ifadeyle hukukun hiçbir
alanında delil değeri olması düşünülemez. Bu nedenle gerek idare
makam ve mercileri, gerekse mahkemeler, genelde hukuka aykırı olan
delillere, özelde ise iletişimin denetlenmesi yoluyla elde edilen
bulgulara dayanamazlar” dedi.
“SAVCILAR VERDİKLERİ KARARDAN SORUMLU
OLMALIDIR”
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Yalçınkaya, savcıların Anayasa ve
yasalardan aldıkları yetkiye dayanarak ceza soruşturmaları
yürüttüklerini belirterek, soruşturmalarda “yasa önünde
birey olarak tanınma hakkı, kanun önünde eşitlik hakkı, yetkili
mahkemelerde yargılanma hakkı, keyfi tutuklamadan korunma hakkı ve
adil yargılanma hakkının” uygulanmasının önemli olduğunu
vurguladı.
TÜRKİYE CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI OLUŞTURULMALI
Konuşmasında, Avrupa Savcıları İstişari Konseyinin yapısına ve
çalışmalarına ilişkin bilgi veren Yalçınkaya, Türkiye'de de bir
“Türkiye Cumhuriyet Başsavcılığı” oluşturulması gerektiğine
işaret etti. Yalçınkaya, gelişen suç yöntemleri ile mücadele
edebilmek için “ülke başsavcılığı” oluşturulması yoluna
gidilmesini istedi.
“ADLİ KOLLUK, SİYASİ OTORİTEDEN BAĞIMSIZ
OLMALI”
Cumhuriyet savcılarının, görevlerini yerine getirirken adli
kollukla çalışmasının kaçınılmaz olduğuna işaret eden Yalçınkaya,
adli kolluk kuvvetlerinin “insan haklarını, sorgu teknik ve
taktiklerini, delil toplama ve değerlendirme, kriminalistik bilime,
ceza muhakemesi hukukuna, suçlulukla mücadele yöntemlerine,
bilgisayar teknolojisine, yeterli teknik elemana ve her türlü
teknik araç ve gereç, laboratuvarlara” sahip olması
gerektiğini belirtti.
PARTİ İÇİ DEMOKRASİ
Konuşmasında, “parti içi demokrasiye” de değinen Yalçınkaya,
Anayasa'nın, siyasi partileri demokratik siyasi sistemin
vazgeçilmez unsurları olarak tanımladığına işaret etti. Siyasi
partilerin faaliyetleri, parti içi düzenlemeleri ve çalışmalarının
da demokratik ilkelere uygun olması gerektiğini vurgulayan
Yalçınkaya, şöyle konuştu:
“Batılı anlamda demokrasinin yerleşebilmesi için siyasi
partilerin fonksiyonel hale gelebilmesi, milli iradenin
parlamentoya tam yansıyabilmesi ve demokratik örgüt yapısı içinde
tartışma ortamı yaratılarak, çoğulculuk esasına dayanan, geniş
katılımlı siyasal kararların alınabilmesi, adil, eşit ve özgür
seçimlerle lider, teşkilat ve adaylar belirlenerek demokratik
uygulama yöntemlerinin bulunması, ancak parti içi demokrasinin
varlığı ile mümkündür.
“DEMOKRATİK YÖNETİMLERDE GİZLİLİĞE YER YOKTUR”
“Demokratik yönetimlerde gizliliğe yer yoktur” görüşünü
dile getiren Başsavcı Yalçınkaya, alınacak siyasal kararların parti
organlarında ve parti gruplarında tartışılmasının kamuoyu
üzerindeki kuşkuları da ortadan kaldıracağını belirtti. Yalçınkaya,
“Rejimin sağlıklı işleyebilmesi, demokratik kuralların toplumda
ortak bir değer oluşturması için de öncelikle parti içi demokrasi
gereklidir ve toplumun demokratik kültürü ancak bu yolla
oluşturulabilir” dedi.
UMUDLAR AZALDI
Yalçınkaya'nın bu sert tespitlerini okumak için ikinci sayfaya
geçiniz
"UMUT AZALDI"
Yönetimlerde demokratik olmayan tutum ve davranışlar,
diyalog ve uzlaşmadan kaçış, ideolojik aşınmalar ve çıkara dayalı
siyasetin siyasal rejimin kilitlenmesine neden olacağını ifade eden
Yalçınkaya, şöyle devam etti:
“Yönetilemeyen demokrasi olgusunun en önemli nedeni,
uzun zamandan beri ileri sürdüğümüz gibi siyasal sisteme, siyasal
kadrolara karşı güvensizlik görüntüsü ve olgusudur. Ağır bir güven
bunalımı, toplumla siyasal kadroların birbirleri ile ayrı
düştükleri görüntüsünü ortaya çıkarmış, bu, partiler ve siyasal
kadroların, Türkiye'nin sorunlarına çözüm getirebileceği yönünde
umut ve beklentileri azaltmıştır. Özellikle, siyasal partilerin
örgütlenme modellerinin ve iç işleyişlerinin çözümsüzlüğe ve
giderek siyasal krizlere yol açtığı bilinmektedir.
Demokratikleşme açısından ilk ve derhal yapılması gereken, 'siyasal
sisteme, siyasal aktörlere duyulan bu güvensizlik duygusunun
ortadan kaldırılması, güven duygusunun tekrar tesis edilmesi' için
Siyasi Partiler Kanunu'nun belirli maddelerinin ve kısımlarının, bu
amaçları gerçekleştirmeye yönelik olarak değiştirilmesi
gerekmektedir.”
GİZLİ TANIKLIK UYGULAMASI
“Gizli tanıklık” uygulamasına ilişkin
değerlendirmelerde de bulunan Yalçınkaya, “gizli tanıklığın,
amacından saptırılıp, basitleştirilerek kullanılması, sadece gizli
tanıklık üzerine kurulmuş bir ceza soruşturması ve kovuşturmasının,
hukuk devleti ilkesine aykırı” olacağını belirtti.
YALÇINKAYA’NIN KONUŞMASI:
Yalçınkaya, “Yüksek karaktere sahip ulusumuz Atatürk'ün
belirlediği milliyetçilik anlayışının, Atatürk'ün belirlediği
milliyetçilik anlayışı ve Onun inkılap ve ilkeleri doğrultusunda,
milli birlik ve bütünlüğünü muhafaza ederek, yargıya karşı yapılan
haksız ve müdahaleci davranışları sağduyu ile değerlendireceğini ve
ülkemizde hukuk devleti ilkesine saygının egemen olacağını
düşünmekteyiz” dedi.
Hukuk devletinin “insanlığın demokrasi mücadelesinde yaşadığı uzun
ve acı dolu çabaların sonucu, çağdaş uygarlığın ulaştığı en önemli
değerlerden birisi olarak ortaya çıktığına” işaret eden Yalçınkaya,
bütün demokratik rejimlerin temelini oluşturan hukuk devleti
ilkesinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın başlangıç kısmı ile 2.
maddesinde yer alan devletin temel, vazgeçilmez ve değiştirilmez
nitelikleri arasında sayıldığını anımsattı.
Hukuk devletinin “yasallık ilkesi” ile aynı anlamda kullanılan
“hukukun üstünlüğü” olarak algılandığını vurgulayan Yalçınkaya,
şöyle devam etti:
“Hukuk devleti, temel hak ve özgürlüklerin korunduğu,
devletin tüm eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tabi olduğu, bu
hususların gerçek anlamda güvence altına alınması için hak arama
yollarının açık olduğu, etkin bir yargı denetimi için bağımsızlık
ve tarafsızlığı sağlayacak unsurların anayasa ile güvence altına
alındığı, hukuk altyapısı üzerine şekillenir.
Anayasa Mahkemesi de birçok kararında hukuk devletini, 'Anayasa'nın
2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka
uygun, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri
koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup
bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan
kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve
hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp, yargı denetimine
açık olan, yasaların üstünde yasa koruyucunun da bozamayacağı temel
hukuk ilkeleri ve Anayasa bulunduğu bilincinde olan devlettir...'
diye tanımlamıştır.”
Yalçınkaya, devlet organlarının hukuka bağlılığını, idarenin işlemlerinin yargısal denetime tabi tutulmasını, toplumun hukuki güvenliğini, yargının bağımsızlığı ve teminatını sağlayamayan bir devletin hukuk devleti olamayacağını kaydetti.
Anayasa Mahkemesi'nin kararlarında “yargı bağımsızlığı” için
“hukuk devletinin en önemli ögesi, olmazsa olmaz koşulu”
değerlendirmesinde bulunduğunu hatırlatan Yalçınkaya, siyasi
iktidarların, onunla hiyerarşik bağ içindeki bürokrasinin, doğrudan
veya dolaylı olarak yönetimi veya etkisi altında olan bir yargının
adil ve tarafsız karar veremeyeceğini belirtti.
Adalet Bakanı ve müsteşarının oy hakkında sahip olduğu, kendi
sekreteryası, bütçesi ve binası bulunmayan Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu'nun (HSYK) mevcut yapısının kuvvetler ayrılığı
ilkesine aykırı olduğunu ve bunun da yargı bağımsızlığı ve
teminatının önündeki en büyük engel olduğunu ifade eden Yalçınkaya,
bu konunun Avrupa Komisyonu'nun Türkiye hakkında verdiği ilerleme
raporlarında dile getirildiğini söyledi.
Avrupa Konseyi Hakimleri İstişare Konseyi'nin de hakim ve savcılar
hakkında karar almaya yetkili olan yargı kurullarının yapılanması
ve çalışmasında yürütme ve idare erkine mensup kişilerin
bulunmasının kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı ilkelerine
aykırı olduğuna işaret ettiğini kaydetti.
Yalçınkaya, “Hukuk ve yargının, gerektiğinde vatandaşın
temel hak ve özgürlüklerini yönetime karşı da koruyarak, hukuk
devletini ve Anayasal düzeni sağlamakta yetkili ve görevli
oldukları unutulmamalıdır” dedi.
“TBMM yetkilerini kullanırken ve bu kapsamda anayasayı
değiştirirken Anayasa'nın koyduğu kurallara mutlak suretle sadakat
göstermesi” gerektiğini ifade eden Yalçınkaya, “Anayasa'nın koruma
altına aldığı maddelerde değişiklik öngören veya Anayasa'nın diğer
maddelerinde yapılan değişikliklerle, koruma altına alınan
maddelerin doğrudan doğruya veya dolaylı olarak değiştirilmesi,
değiştirilmesinin teklif edilmesi Anayasaya aykırılık sonucunu
doğurur” diye konuştu.
Özel hayatın gizliliği ve haberleşme özgürlüğüne de değinen
Yalçınkaya, “telekomünikasyon yoluyla iletişimin
denetlenmesi”nin sıkı koşullara bağlanmak suretiyle Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun 135. maddesinde yazılı suçlarla sınırlı
olarak kabul edildiğini anımsattı. Yalçınkaya, şöyle devam
etti:
“Söz konusu koruma tedbirinin, kişi temel hak ve
özgürlüklerinden olan, özel hayatın gizliliği ile haberleşme
özgürlüğünü kısıtlayan niteliği yatmaktadır. Kanun koyucunun bu
açık iradesiyle, kanunda öngörülmemiş olması ve uygulamasının da
demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine uygun
olmaması nedeniyle ceza muhakemesinde iletişimin denetlenmesi
suretiyle elde edilen bir delil 'başka bir amaçla' kullanılamaz. Bu
çerçevede alınan delilin, hukuka uygun şekilde elde edilmiş
olmasının veya biçimsel olarak bir hakim kararına dayanmasının
herhangi bir önemi bulunmamaktadır.”
Yalçınkaya, “Toplumun her kesiminden olan kişiler üzerinde, dinlenilme ve izlenme kuşkusunu yaratan, geniş kapsamlı ve sistematik uygulamalar, iletişim özgürlüğünü ve özel hayatın gizliliğini ihlal etmektedir. Bu durumun hukuk devleti ilkesinin içselleştirildiği bir ortamda kabul edilmesi mümkün değildir” dedi.
Savcıların, devletin kurumları aracılığıyla yetki kullandığı
sırada verdiği zararlardan sorumlu olması gerektiğini dile getiren
Yalçınkaya, bu ilkenin vatandaş açısından “devlete ve devletin
kurumlarına karşı yasal başvuru hakkını” ifade ettiğini söyledi.
Yalçınkaya, şunları kaydetti:
“Anayasa'nın 129. maddesinde, kamu görevlilerinin hukuki
sorumluluğu düzenlenmiş, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin
Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlü
oldukları, yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan
tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun
gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine
açılabileceği belirtilmiştir.
Savcıların korunma tedbirleri (yakalama, gözaltına alma, arama) ile
ilgili yetkilerini kötüye kullanması halinde, mağdur olan kişiler
maddi ve manevi zararlarının tazminini savcılara rücu edilmesi
hususu saklı kalmak kaydıyla devletten isteyebilirler. Savcıların
ceza soruşturmalarında yaptıkları yasaya-hukuka aykırı işlemler
nedeniyle ceza ve disiplin hukuku açısından sorumluluğu bulunduğu
açıktır.”
Yalçınkaya, “Hukukun üstünlüğüne dayalı demokrasilerde, soruşturma
politikasını belirleyen temel, hukuktur. Ülkemizde sanıldığı gibi
gündelik politik çıkarlar değildir. Hukuk kurumlarından birini
oluşturan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, bu alandaki
önerilerini dikkate almayan uygulamalar ile artan suçlulukla baş
etmek mümkün değildir” diye konuştu.
Parti için demokrasi, 'siyasi partilerin örgüt için düzenlerinin,
demokrasi esaslarına uygun hukuki düzenlemelerle sınırları
çizilerek, partilerdeki oligarşik eğilimlerin ve baskıların ortadan
kaldırılması, demokratik örgüt yapısının kurularak lider, teşkilat,
organlar ve adayların demokratik yöntemlerle belirlenmesi ve karar
mekanizmasının tabandan tepeye oluşturulması' sürecidir.”
Yalçınkaya, Siyasi Partiler Yasası'nda, parti üyeliklerinin keyfi
olarak silinmesini engelleyecek, olağanüstü kongreye çağırma
yöntemi, genel başkan adaylığının demokratik esaslara uygun hale
getirilmesi, parti üyelerinin parti organlarında temsili, il ve
ilçe kongrelerinin zamanında yapılması, il ve ilçe yöneticilerinin
görevleri, aday belirleme yöntemleri gibi konularda değişiklikler
yapılması gerektiğine işaret etti.
Abdurrahman Yalçınkaya, “Siyasi partiler, kamu yararından
çok, kendi çıkarlarını gözettiğinde ve iktidarı elde etme ya da
kaybetmeme uğruna her yolu meşru gördüklerinde demokrasinin
gerçekleşmesi mümkün olmadığı gibi, halkın siyasi partiler rejimine
ve demokrasiye olan güveni de zedelenmiş olur” diye
konuştu.
Yalçınkaya, “Adli kolluk, siyasi otoriteden tamamen bağımsız,
onunla doğrudan veya dolaylı olarak bağlantısı bulunmayan,
teminatlı ve savcıya bağlı bir örgütlenmeye sahip bulunmalıdır”
dedi.
Son dönemlerde kamuoyu dikkatinin ceza ve hukuk davalarına
çekildiğini ifade eden Yalçınkaya, bunun sonucu olarak da
mahkemeler ve savcılar tarafından medyaya objektif bilgilerin
iletilmesi ihtiyacının doğduğunu kaydetti.
“Kamuoyunda yargıya güvenin sağlanması, demokratik bir toplumda çok
önemlidir” diyen Yalçınkaya, hakim, savcı ve medyanın “masumiyet
karinesi, adil yargılanma ve özel yaşam gibi temel ilkelere saygı
göstermesi gerektiğini vurguladı.
Medyanın, soruşturma ve dava aşamasındaki dosyalarla ilgili
haberlerinin hakim, hakimler heyeti ve savcılar üzerinde uygun
olmayan baskı ve etki yaratabileceğine işaret eden Yalçınkaya,
basın sözcüleri ve medya ile iletişim için eğitim görmüş hakim ve
savcılar gibi medya irtibat görevlilerinin, mahkemelerin işleyişi
ve kararları konusunda medyaya doğru bilgi verilesi konusunda hakim
ve savcılara yardımcı olabileceğini söyledi.