Yapılacak her müdahale uzlaşma zeminine...
Abone olYargıtay Başkanı Ali Alkan, “İfade özgürlüğüne meşru olmayan nedenlerle yapılacak her müdahale, aynı zamanda büyük toplumsal müzakereyi enge...
Yargıtay Başkanı Ali Alkan, “İfade özgürlüğüne meşru olmayan
nedenlerle yapılacak her müdahale, aynı zamanda büyük toplumsal
müzakereyi engelleyecek ve uzlaşma zeminine giden yolları
kapatacaktır” dedi.
2013-2014 Adli Yıl Açılışı dolayısıyla JW Marriott Oteli’nde tören
düzenledi. Törene, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM Başkanı Cemil
Çiçek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa Mahkemesi Başkanı
Haşim Kılıç, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, CHP Genel
Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,Danıştay Başkanı Zerrin Güngör, Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağ, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker, Gümrük ve Ticaret Bakanı
Hayati Yazıcı, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, HSYK
Başkanvekili Ahmet Hamsici, yüksek yargı organlarının mensupları ve
çok sayıda davetli katıldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet
Çoksesli Korosu’nun konseriyle başlayan açılış töreninde açılış
konuşmasını yapan Yargıtay Başkanı Alkan,2013-2014 Adli Yılının,
hak ve özgürlüklerin hayata geçirildiği, her türlü şiddet ve nefret
söyleminin terk edildiği, insanların birbirlerini farklılıklarıyla
kabul ettiği, hukuk devleti idealine ulaşma yönünde atılan
demokratik adımlarla büyük mesafelerin alındığı, barış içinde geçen
bir yıl olması dileğiyle açtığını söyledi.
“BU TOPRAKLAR BİNLERCE YILDIR FARKLI MEDENİYETLERE EV SAHİPLİĞİ
YAPTI”
Türkiye’nin üzerinde bulunduğu toprakların, binlerce yıldır farklı
medeniyetlere ev sahipliği yaptığını dile getiren Alkan, tarihsel
tecrübenin bu coğrafyada yaşamış toplulukların, milletlerin,
devletlerin, dinlerin ve kültürlerin tüm özelliklerini kapsayan
ortak bir mirasın zenginliğinden meydana geldiğini kaydetti.
Türkiye’de yaşayan her ferdin; ırkı, inancı, dili ve rengi ne
olursa olsun bu mirasın bir parçası olduğunu vurgulayan Alkan,
“İnsanların birbirlerini farklılıklarıyla kabul ederek barış ve
huzur içinde yaşamasıyla öne çıkan bu zenginlik, topraklarımızı bir
hoşgörü diyarı haline getirmiştir. Bu coğrafyada yaşayan insanlar,
dirlik ve düzenin sihirli anahtarı olarak farklılıkları
kabullenmeyi keşfedip, barış toplumuna açılan kapılardan hep
birlikte girmişlerdir. İnsanı insan yapan en önemli özelliklerinden
birisi de düşünebilme ve düşüncesini ifade edebilme yeteneğidir.
İnsanlar, bu yetenekleri sayesinde başkaları ile iletişim kurabilir
ve kendilerini her yönden geliştirebilirler. İletişim, insanların
birbirlerini anlamalarını ve iyi olanı birlikte tasarlamalarını
sağlayacak çok önemli bir araçtır” diye konuştu.
“YAPILACAK HER MÜDAHALE UZLAŞMA ZEMİNİNE GİDEN YOLLARI
KAPATACAKTIR”
İnsanların düşüncelerini özgürce ifade edebilmelerinin ve
birbirleriyle iletişim kurabilmelerinin, toplumsal düzenin bizzat
toplum tarafından sağlam bir şekilde oluşturulmasını ve sağlıklı
biçimde korunmasını temenni ettiğini sözlerine ekleyen Alkan,
düşüncesini özgürce ifade edebilen her bir kesimin, kendisini
olduğu gibi anlatma imkanını bulacağını, böylece farklılıkların
birer zenginlik olduğunu kabullene bileceğini ve müşterek yönlerin
keşfedilip birlikte yaşamanın şifrelerinin ortaya çıkarılacağını
belirtti. Alkan, “İnsanların düşüncelerini özgürce ifade etmeleri
ile uygarlık bu aşamaya gelmiştir. Ne var ki tarih farklı
düşünenlerin maruz kaldığı üzücü olaylara şahitlik etmiş ve
maalesef bu gün de devam etmektedir. İfade özgürlüğüne meşru
olmayan nedenlerle yapılacak her müdahale, aynı zamanda büyük
toplumsal müzakereyi engelleyecek ve uzlaşma zeminine giden yolları
kapatacaktır. İnsanların düşüncelerini özgürce ifade edemedikleri
toplumlarda, bunun bedelinin çok ağır ödendiği ve ifade edilemeyen
taleplerin birer sosyal risk ve manipülasyon alanı olarak ortaya
çıktığı tarihsel tecrübeyle gözlemlenmektedir” dedi.
“HİÇBİR DURUMDA DEVLET TAVIR ALMAMALIDIR”
Bir düşünce ve kanaate sahip olma, bunu açıklama, yayma ve uygulama
hakkının meşru sınırlar içerisinde gerçekleşebilmesi için devletin
bazen bir düşüncenin açıklanmasını izleyici, bazen imkan sağlayıcı,
bazen de siyasal partilerin iktidara gelmesinde olduğu gibi, bizzat
uygulayıcı konumda olması gerektiğini ifade eden Alkan, “Hiçbir
durumda devlet, izlemek, imkan sağlamak ya da uygulamak zorunda
olduğu düşünce karşısında beğenmemek biçiminde bile olsa tavır
almamalıdır. İfadenin açıklanma biçimi, en az içeriği kadar
önemlidir. Başka düşünce ve kanaate tahammülü olmayan, düşmanca
ifade yöntemleri ifade özgürlüğü talebiyle çelişmektedir. Irkçılık,
şiddete çağrı ve nefret söylemi içeren söz ve davranışların ifade
özgürlüğü kapsamında düşünülmesi mümkün değildir. Son yıllarda,
dünyada ve ülkemizde şiddet ve nefret söyleminin bir ifade biçimi
olarak ortaya çıktığını ve yaygın olarak kullanıldığını üzülerek
görmekteyiz. İfade özgürlüğüne yönelik bu somut şiddet ve nefret
tehlikesine karşı kamu otoriteleri, siyasi ve sosyal liderler ile
sivil toplum birlikte adım atmalıdır. Her türlü düşüncenin
açıklanması ve siyasi partiler aracılığıyla hayata geçirilmesi,
Anayasada da ifade edildiği gibi, demokratik siyasi hayatın
vazgeçilmez bir unsurudur” ifadelerini kullandı.
“DEMOKRASİ SİYASİ TERCİHE, SİYASİ RIZAYA VE SİYASİ TAHAMMÜLE
DAYANIR”
Demokrasinin özünün, temel hak ve özgürlükler ile çoğulculuk ve
bunları garanti eden hukukun üstünlüğü ilkesi olduğunu sözlerine
ekleyen Alkan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Kurumlar ve kurallar, bu özü sağladığı oranda gerekli, koruduğu
oranda da değerlidir. Demokrasinin düzeyini ölçmeye kurum ve
kurallardan değil bu özün gerçekleşme oranından başlanmalıdır.
Demokratik bir toplumda kişilerin herhangi bir düşünceye sahip
olması, o düşünceyi bireysel ya da toplu olarak ifade edebilmesi,
sivil toplum aracılığıyla uygulamaya çalışması ve hatta siyasi
partiler kurup iktidar olarak hayata geçirebilmesi mümkün ve
meşrudur. Demokrasinin, belki de en güçlü olduğu farklı düşünceleri
içinde barındırma yönü aynı zamanda onun risk potansiyelini de
oluşturmaktadır. Ancak bu risk potansiyeli, kendisini koruma
saikiyle başvurulacak otoriter yöntemleri meşru hale getirmez ve
kendisini otoriter garanti mekanizmalarına bağlamasına meşru bir
dayanak oluşturmaz. Demokrasi siyasi tercihe, siyasi rızaya ve
siyasi tahammüle dayanır. Demokrasilerde yönetim, kendisine yakın
olanlara teslim olmadığı gibi uzak olanları da dışlamaz. Demokratik
rejimlerde kişiler ya da kesimler dost düşman tanımlamasına göre
değil insani değerler ekseninde değerlendirilir. Temel hak ve
özgürlüklerin güvenceye alınması bakımından
uzaktakiler-yakındakiler ayrımı asla akla gelmemelidir. Demokratik
toplumda; kişiler arasında, kişilerle devlet kurumları arasında,
devlet kurumlarının kendi aralarında ve hatta devletin diğer
devletlerle olan ilişkileri, “Devlet Kuramı” esasına uygun biçimde,
denetime açık ve hukuk kurallarına bağlı olarak yürütülür.
Demokratik toplumlarda sahip olunan değerler da-yatmayla değil,
toplumsal kabulle oluşur. Kişiler sahip oldukları düşünceyi
açıklayarak, yayarak ve hatta aynı düşüncedekilerle birlikte
uygulayarak toplumun beğenisine sunar ve toplum tarafından
benimsenmesi halinde bu düşünce bir değer haline gelir.
Demokrasilerde değerler, toplumda kamusal tartışmaların potasında
üretilirler. Demokratik toplum için gerçek tehdit, benimsenmeyen
fikirlerin varlığı değil, benimsenmeyen fikirlerin temsilinin
yadsınmasıdır.”
“EN KABUL EDİLEMEZ YÖNTEM TERÖRDÜR”
“Kişilerin sahip olduğu düşüncelerini iktidarlara ve başkalarına
kabul ettirebilmek amacıyla çeşitli organizasyonlar yapabilmeleri
meşru bir yoldur” diyen Yargıtay Başkanı Alkan, “Ne var ki, sahip
olunan düşüncenin başkalarına kabul ettirilmesi için seçilen
yöntemler arasında insanlık tarihinin gördüğü en kötü ve en kabul
edilemez yöntem ise terördür. Amacına cebir ve şiddet kullanmak
suretiyle ulaşmayı hedefleyen terörün, herhangi bir hak ve
özgürlükle açıklanabilmesi, mazur gösterilmesi mümkün değildir”
dedi. Türkiye’de yıllarca süren terörün, ekonomik, siyasal ve
sosyal açıdan çok büyük zararlar verdiğini kaydeden Alkan, terörü
sona erdirme yönünde atılan adımların ve gösterilen çabaların
amacına ulaşmasını temenni ettiklerini vurguladı. Terör örgütünün
alışkanlıklarını bırakmasının ve terör örgütüne karşı
hassasiyetleri oldukça gelişmiş olan toplumun sürece inanmasının
hayli zor olacağı gözden uzak tutulması gerektiğin idile getiren
Alkan, “Bu süreçte toplum ve kamu kurumlarının yanında yargıya da
düşen görevler bulunmaktadır. Ancak, hukukçu, mevcut normlara göre
uygulama yapmak zorunda olduğundan, kendisinden var olan normu
uygulamaması beklenemez. Hukuk devletinde yapılan her işlemin ve
eylemin hukuksal dayanağı oluşturulmalıdır. Devletin meşru
erklerini ve temel organlarını hedef alan ve organize biçimde
cebir, şiddet, tehdit, korkutma, yıldırma ve sindirme yoluyla
işlenen eylemler terör eylemleridir. Hiçbir çağdaş hak ve özgürlük
sistemi kendisini tehdit eden eylem ve yöntemlere göz yummayacak ve
bunlara müdahaleden geri durmayacaktır” diye konuştu.
(İHA)