Yaklaşık bir aydır önümüzdeki yıl uygulamaya konulacak olan
yeni eğitim sistemi üzerine anlamaya çalıştığım
kadarıyla yaptığım tespitleri siz değerli okuyucularımla paylaşmaya
çalıştım.
Sistem özü itibariyle doğru bir sistem olmasına
rağmen özellikle İmam Hatip ve Meslek liselerinde
uygulanamayacak olması dolayısıyla bu okullar aleyhine işleyecek
bir sistem gibi kurgulandığını dile getirmeye çalıştım.
Bütün bu zikretmeye çalıştığım ve feveranını yapmaya gayret
ettiğim sürecin sonunda zaten sıkıntılı olan meslek eğitiminin
birkaç yıl sonra ortadan kalktığını görürsek hiç şaşırmayalım.
Hoş, zaten sistemin bu haliyle hedef okullar olan Anadolu
liselerinde de uygulanabileceği şüpheli. Çünkü yeni sistemin
uygulanabilmesi için her şeyden önce insan daha sonra bina
altyapısına ihtiyacı var. Mevcut öğretmen kadrosuyla ve
bina altyapısıyla yeni sitemin başarılı olup olamayacağı da bir
muamma gibi duruyor.
Ama anlaşıldığı kadarıyla Milli Eğitim Bakanlığı
sistemin bütün aksayan yanlarına rağmen bu sistemi hayata
geçirecek. Sanırım yine “kervan yolda düzülür” misillü
sistemin aksayan yanları zaman içerisinde yama yapılarak
kapatılmaya çalışılacak.
Lakin sistemden daha önemli bir mesele var ki bu tümüyle gözden
kaçırılıyor.
Yeni sistem demek yeni müfredat demek. Yeni
müfredat demek de yeni ders kitapları demek. Ancak şu ana kadar
yeni müfredatın içeriği ve hazırlanan ders kitapları ile ilgili
resmi ağızlardan açıklanmış bir şey yok. Herhangi bir tanıtım
yok.
Henüz bu konuda açıklanmış ve tanıtılmış bir şey yok ama fısıltı
gazetesi boş durmuyor.
Duyumlara göre müfredatın içeriği belirlenmiş ve buna yönelik
ders kitapları çoktan yazdırılmış bile. Bu konuda adeta bir
“yangından mal kaçırma” olayı mı yaşanıyor diye sorası
gelir insanın.
Komisyonlar kurulması, tartışmalar yapılması, ihaleler yapılması
gereken bir konu gerçekten kapalı kapılar ardında, kimselere
danışılmadan ve duyurulmadan belli kesimlere hazırlatılmışsa durum
pek de iç açıcı değildir kanaatindeyim.
Yine bu duyumlara göre hazırlatılan kitapların içeriği
milli ve manevi kimliğimizi dışlayan içeriklerle
hazırlanıyormuş. Verilen örnekler, idol olarak gösterilen şahıslar
milli ve manevi duygulara çok uzak, hatta “bizden olmayan”
diyebileceğimiz kişilerden ve olaylardan veriliyor.
Uzun yıllar okullarda okutulacak ve gelecek nesilleri
şekillendirecek böylesine önemli bir konuda niçin geniş bir
konsensüs oluşturulmadan, kimselere duyurulmadan, danışılmadan
hareket edilir ki?
Dediğim gibi eğer bu doğruysa bunun arkasında bir art niyet var
mı diye sormadan geçilmez. Bunun başka bir şekilde izah edilmesi
mümkün görünmüyor.
Yıllardır gençlik üzerinde operasyon üzerine operasyon çeken
mihraklar son kurşunu sıkmaya hazırlanıyorlar. Bunu da yeni
müfredat ve ders içerikleri ile yapacaklarsa eğer yıllardır verilen
mücadeleler yeşermeden akamete uğrar.
Deist bir gençliğin hızla yaygınlaştığı bir ortamda
milli ve manevi değerleri yitirilmiş, kimliksiz
bir nesille karşılaşmak istemiyorsak müfredat ve ders kitapları ile
bir an önce tanışmalı varsa herhangi bir sorun demokratik
tepkilerimiz göstermeliyiz.
Yoksa “bade harabül Basra” (Basra harap olduktan sonra) misillü
“bade harabül gençlik” (gençlik harap olduktan sonra) olduktan
sonra yapılacak ah-vahların bir ehemmiyeti
olmayacaktır.
Bu yazı ile bir kültür adamı olarak eğitime yönelik yeni sistemi
naçizane anlayabildiğim kadarıyla irdelemeye çalıştığım yazı
dizisini sonlandırmış olayım.
Eğitim ve kültür bir milletin gelecek sermayesidir…
facebook.com/msbeser
twitter.com/msbeser
instagram.com/msbeser