'Yalan haber yaptık' deyince kovuldu
Abone olMilliyet'in eski Ombudsman'ı Yavuz Baydar'ın kovulma nedeni ortaya çıktı. Baydar, Milliyet'in yalan haber yaptığını kabul edip bunu köşesine yazmak isteyince kovulmuş.
Yavuz Baydar'ın başına gelenler, Taha Kıvanç'ın bugünkü
köşesinde yer aldı. Kıvanç, Yavuz Baydar'ın Doğan Medya Grubu yayın
konseyine gönderdiği mektubu açıklayan Taha Kıvanç, Milliyet'in
Genel yayın Yönetmeni Mehmet Yılmaz'a, birbirinden önemli sorular
sordu. Kıvanç'ın yazısı:
Gerçeğin peşinde
Sizi şimdiden uyarıyorum: 'Ombudsman' sözcüğünü bolca işitmeye
kendinizi hazırlayın. Şimdilik sadece 'medya' ile irtibatlı olarak
dolanımda bu İskandinav kaynaklı sözcük, ancak yakında başka
alanlarda da sık sık kendini hissettirecek. Hatta hissettirmeye
başladı bile. "İnsan Hakları Danışma Kurulu kalkacak, yerini
bağımsız ve sürekli bir sekretarya alacak" diyorlar ya, işte o
bağımsız kurul pek çok başka ülkede faal olan 'kamu ombudsmanı'
yerine geçecek...
Bazıları öyle anlasa da, Ak Parti hükümeti insan hakları konusunda
çalışmak üzere Başbakanlık'ta oluşturulmuş danışma kurulunu
beğenmediği için değil son zamanlarda kopan gürültünün sebebi;
devlete dönük şikâyetleri değerlendirmek üzere bağımsız bir kurulun
oluşturulmasını AB istiyor... Hükümet de hemen üzerine atılmıyor bu
'kamu ombudsmanı' talebinin; tam tersine, başına geleceği bildiği
için ayak sürüyor...
Hükümetin başına gelecek olan, Doğan Medya Grubu'nun (DMG) başına
gelenden farklı olmayacak çünkü... Gazetenin birinde ombudsman
kurumu bulunması bir itibar vesilesi, 'Basında Güven' diye kasım
kasım övünmeye sebep olacak çapta önemli bir adım; ancak senin
kasandan maaş alan o kişiyi, diyelim "Aleyhimde konuştu" diye veya
"Çok sevdiğim adamımın hatasını sütununda dile getirdi" diye
görevden de alamıyorsun...
Devlet de, atayıp maaşını ödediği 'kamu ombudsmanı' ne derse, ne
söylerse itirazsız kulak vermek, söylediklerini dinlemek zorunda. O
kişinin eleştirilerine kızsa ve bozulsa bile yapabileceği bir şey
yok. Atamadan önce iyi düşünmen, ölçüp biçmen gerekiyor, ama
atadıktan sonra kendine çeki düzen verip sözlerini altın değerinde
kabul etme dışında bir seçeneğin yok...
Milliyet'in 'okur temsilcisi' konumuna getirilen Yavuz Baydar'ın
başına gelen biraz da bunun için ilgimi çekiyor. Aydın Doğan'ın
kendini "Basında Güven" diye reklâm eden gazetesinde 'okur
temsilcisi' kurumunu oluşturan Umur Talu'yu desteklemesi cesur bir
adımdı; ülkemizin ilk 'gazete ombudsmanı' Yavuz Baydar da o koltuğu
iyi dolduran saygın bir isimdi. Bazen patronu ve yayın yönetmeni
yazdıklarından hoşlanmadı, bazen de ben kendisini yeterince sivri
dilli bulmadım; ama o dengeli bir biçimde sürdürdü görevini...
Sonra, birdenbire, sadece Milliyet'i değil DMG yayın organlarındaki
diğer görevlerini de bırakıverdi. CNN-Türk'te yetkinlikle
sürdürdüğü 'Soru-Cevap' programı yok artık, Milliyet'in okur
temsilcisi de o değil, bir başka kıdemli meslektaşımız...
İyi de, ne oldu da böyle oldu? Yollar neden ayrıldı?
"DMG ne düşünüyor?", "Milliyet yönetmeni olayı nasıl açıklıyor?"
diye burada çırpınışım, en başından beri önemsediğim, oluşturanları
alkışladığım bir kurumun yara almasını arzu etmemem yüzünden...
Ombudsman atayarak çok ileri bir ilk adımı gerçekleştiren grup ve
buna imkân sağlayan yayın yönetmeni susmakla, yaptıklarının önemini
kendileri küçültüyorlar...
"Bilmiyorduk" diyemezler, çünkü Yavuz Baydar'ın kendisi, DMG'nin
yayın yönetmenleri ve kıdemli yazarlarının da üyesi oldukları Yayın
Konseyi üyelerine 'olanı' açık bir dille anlattı. Mektubu
elimde.
Dahası, konu benim burada ilk değinmemden sonra, uluslararası medya
kuruluşları tarafından da gündeme alındı. Bu kuruluşlar arasında,
Yavuz Baydar'ın bir zamanlar başkanı olduğu Dünya Okur Temsilcileri
örgütü de var, Aydın Doğan'ın yönetiminde olduğu WAN da, Vuslat
Doğan Sabancı'nın görev yaptığı IPI da...
Yurtdışından yükselen tepkiler elimin altında olduğu için
biliyorum, konu Türkiye dışında olağanüstü ciddiye alınıyor;
ciddiye alan ciddiye almaları önemli insanlar Türkiye'de de
var...
Yavuz Baydar, DMG Yayın Konseyi üyelerine gönderdiği 5 Kasım 2004
tarihli mektubunda, "Her iki görevimden de ayrılmak zorunda
bırakıldım; yaşananlar, sıradan bir 'yolları ayırma' hadisesi
değil, 'kendi isteğiyle ayrılış' da değil, 'tasarruf vb nedenlerle
görülen lüzum üzerine...' de değil, çok farklı" diye anlatıyor
başına geleni. Peki neymiş yaşananlar? İddiası şu: "Okur Temsilcisi
(Ombudsman) görevinin gereğini yerine getirip, Milliyet Gazetesi
tarafından yayımlanmış olan bir 'yalan haber'i düzelttiğim ve arka
planını okurlara DMG Yayın İlkeleri ışığında aktardığım için doğan
'infial' nedeniyle DMG ile tüm ilişiğim kesildi."
İşte zurnanın 'zırt' ettiği yer de burası. Milliyet'in okur
temsilcisi durduk yerde veya kendiliğinden görevini bıraksaydı
"Yolları ayrıldı" der önemsemezdik. Hatta, mektubunda belirttiği
gibi, "Bu iş bize pahalıya mâl oluyor, tasarruf tedbiri olarak okur
temsilciliği uygulamasından vazgeçtik" gerekçesi de mâkul kabul
edilebilirdi. Oysa, Milliyet bir başka meslektaşımızla okur
temsilciliği görevini sürdürüyor. Kendiliğinden ayrılmayan, ya da
tasarruf gereği konumu kaldırılmayan bir okur temsilcisi o görevin
niteliğinin yara alması demek... Hele bir de, "Yalan haberi
düzelttiğim ve arka planını okurlara aktardığım için kapı önüne
konuldum" iddiası söz konusuysa, neler olup bittiği ile yakından
ilgilenmemiz şart hale geliyor...
Yavuz Baydar'ın Yayın Konseyi üyelerine yazdıklarına başvurarak
gerçekleri arama yolculuğumuzu sürdüreceğiz. Konsey konuyu görüştü
ve bir karara vardıysa veya Milliyet yayın yönetmeninin
anlatılanlara itirazı varsa, bu sütun onlara da açık.
Yazı: Taha Kıvanç
Kaynak: