Wimbledon’ı kahkaya boğanlar…
Abone olGazeteci Sine Büyüka'nın Olimpiyatlar'da, Wimbledon tenis kortlarında yapılan tek erkekler tenis yarı finalinden izlenimleri.
Olimpiyatlarda artık ilk haftanın sonuna geldik. Ben de bu arada elimden geldiğince çok maç takip etmeye çalıştım. Geldiğimden beri Wimbledon’a gidip tenis maçı izlemek kısmet olmamıştı.
Ben de Cuma günü artık Wimbledon’da erkekler yarı final maçlarını izleyip, arada A Milli Kadın Voleybol Takımımızın maçına geçip, sonra korta geri dönmeyi planlıyordum. Ancak hesabım tutmadı.
Wimbledon şehrin güney batısında, voleybol maçlarının oynandığı
Earl’s Court’la da aynı hat üzerinde. Benim kaldığım Notting
Hill’den metroyla alana ulaşmak yaklaşık 15 dakika sürdü.
Metro istasyonuyla kort arasında 20 dakikalık bir yürüyüş mesafesi olduğunu öğrenince, çıkışta bekleyen ve kişi başı 2,5 Pound ücreti olan shuttle taksilere binmeye karar verdim.
'Yalnız olan var mı?'
Bunun için de hayli uzun olan kuyruğa girdim. Görevliler “yalnız olan var mı?” diye seslenince hemen öne atıldım ve beni öne geçirip tek kişilik yer kalan taksiye bindirdiler. Böylelikle yalnızlığın faydasını da görmüş oldum!
Taksi, her yer kapatıldığı için bizi kortun girişine yakın bir yerde bıraktı.
Yetkililer sağolsunlar medya kapısını ana girişin en uzak noktasına, 15. kapıya koymuşlar ve kısa yolları kapatmışlar. Ben de böylelikle yarım saat süren güzel bir yürüyüş yapmış oldum.
Kapıya doğru yürürken, elinde “bilet arıyorum” yazılı pankartlar taşıyan onlarca insan, çaresizlik içinde bilet soruyordu. O yüzden içerideki 200-300 kişilik boşluğu görünce üzüldüm. İnsanlar bu konuda organizasyona tepki göstermekte haklı açıkçası...
Neyse ki bu kez boşluklar için basını suçlayamazlar çünkü basın tribününde iğne atsanız yere düşmüyordu.
Ben de uzun bir süre dışarıda bekledikten sonra, (görevliler izleyicileri sadece oyun aralarında içeri alıyordu), içeri girdim.
Basın için iki farklı yer ayrılmıştı. Biri orta hizada köşede, diğeri de en arkada, üstü kapalı olan bölümdeydi. Ben en arkada güçlükle yer buldum.
Maç ilerledikçe yerimden kalkıp voleybol maçına gitme hayallerim suya düştü çünkü hem son set bitmek bilmedi (maç yaklaşık 4 buçuk saat sürdü), hem de korttan çıkarsam akşamki maç için yer bulmanın imkansız olacağını düşündüm.
Nefes kesen bir müsabaka sonunda Roger Federer, Juan Martin del Potro’yu mağlup ederek finale yükseldi.
Kortun neredeyse tamamı maç boyunca İsviçre bayraklarıyla Federer’e destek verdi ve etraftan sürekli “Haydi Roger!” sesleri yükseldi. Bu arada karşı tribünde oturan Kobe Bryant’ı gördüm; etraftakilere imza dağıtmaktan maçı izlemeye fırsat bulamadı.
Federer: Sempatik ve karizmatik
Maç sonunda basın toplantısına girdim. Roger Federer’in yakından ekranda göründüğünden daha karizmatik ve sempatik bir sporcu olduğunu söyleyebilirim. Daha önce Çin’de kendisiyle tanışan NTV Spor haber müdürü Haluk Yürekli de aynı şeyi söylemişti.
Kendisi oldukça da esprili. Wimbledon’la Olimpiyatlar arasındaki en büyük fark sorulduğunda, Wimbledon’da çocuklara yaş sınırı olduğunu, hâlbuki Olimpiyat boyunca maçlarda sürekli çocuk ağlaması duyduğunu (gerçekten 4 buçuk saat boyunca çocuk ağlaması dinmek bilmedi), bu durum nedeniyle kendisini evinde hissettiğini söyledi. Toplantı salonu birden kahkahalara boğuldu!
Toplantıdan sonra koşar adımlarla yemek alanına gittim. Makul bir süre kuyrukta bekledikten sonra elime bir karton pizza alarak içeri geri koştum.
İki maç arasında kadınlar maçı yapılmış ve bitmiş, Andy Murray-Novak Djokovic maçına geçilmişti. Önceki maça oranla bu müsabakanın çok daha kalabalık olacağını tahmin ediyordum, ancak hem daha az izleyici vardı, hem de basın tribünü çok boştu.
'BBC'nin rejisine takıldım'
Ben de güzel bir yere kuruldum ve elime tutuşturdukları Büyük Britanya bayrağıyla Andy Murray’i desteklemeye başladım. İçeride izleyicilerin Murray’ye verdiği destek muazzamdı.
“Seni seviyoruz” diye haykıranlar, ilan-ı aşk edip Wimbledon’ı kahkahaya boğanlar...Ortam gerçekten çok güzeldi.
Ben de bu ortamın keyfini çıkarırken, twitter’dan gelen mesajlardan anlaşıldığı kadarıyla bir süre BBC’nin rejisine takılmışım. Bana da güzel bir Olimpiyat anısı olmuş oldu.
Maçı izleyici desteğini de arkasına alan Murray kazanınca, kortta kıyamet koptu.
Oyuncular için yukarı katta, medya bölümünde bir röportaj alanı ayrılmış durumda ve o alan aşağıdan gözüküyor. Maç sonu binlerce izleyici Murray’yi görmek için aşağıya toplanmıştı ve sporcu gözüktüğünde tezahüratlarla binayı salladılar.
Basın toplantısında Djokovic çok üzgün, Murray ise mutludan ziyade gergin görünüyordu. ü
Wimbledon sonunda, “Gittikçe yaklaşıyorum” diyen Murray, bakalım bu kez finalde Federer’i geçebilecek mi?
Pazar günü bu sorunun cevabını hep birlikte öğreneceğiz.