Mısır'da yaşananlara bakıyorum...
Mursi'yi istemeyenler sokağa çıktılar, slogan attılar, Mursi
gitsin diye bağırdılar...
Gayet normal, Mısır halkının yüzde 100'ü de seçimle geldi diye
diye onu destekleyecek değil.
Tıpkı diğer demokratik ülkelerde olduğu gibi.
Fakat bir tuhaflık vardı işin içinde, demokrasi sözü verdiği
halde tutmayan, yandaş medyasını yaratan, kendi yandaşlarına
kontenjan açan hükumetin karşısındaki tek güç sadece onu önceden ya
da artık desteklemeyenler değil koca bir orduydu.
Ve Mısır'da darbe oldu!
Yazmaktan korkanlara, vicdanının ardına saklananlara,
merhametini rafa kaldırmışlara duyurulur.
Mısır'da yaşananın adına bal gibi de darbe
denir.
Ertesi gün, Mursi'ye ve aslında dünya demokrasisine yapılan
darbeyi kınayan Mursi yanlıları da sokağa çıktılar. Hem de öyle
böyle değil, on milyonlar döküldü sokaklara..
Başka bir meydanda hak aradı onlarda...
Ve ordu bu kez silahını doğrulttu kalabalığa, hiç acımadan, ruhu
sızlamadan, bile isteye, vücudunun herhangi bir yerine değil ölsün
diye direk kafasına...
Ve darbe oldu mu sana kanlı darbe!
Batı, ABD ister kabul eder ister etmez, benim vicdanım Mısır'da
yaşananların bir darbe olduğunu, ve bulaşan kanla da demokrasiyi
lime lime doğradığını söylüyor.
Mısır'da öldürülen, daha doğrusu katledilen insanların
resimlerini görüp de "iyi olmuş, sokağa
çıkmasalardı" diyenler de vardı.
Hani vicdanının tek gözü olanlar, hani penceresi sabit bir yere
bakanlar, hani kendinden başka kimse düşünemiyor sayanlar, hani
kendisi gibi düşünmeyenlerin hepsi "gebersin"
isteyenler...
İşte onların aynısından bizim ülkemizde de var...
Dün Ali İsmail Korkmaz hayata veda etti..
Ettirildi..
Katilleri aramızda ve büyük ihtimalle tanıdık...
Dün, Mısır'daki Mursi yanlıları için, "Ne işi varmış
sokakta, evinde otursaydı" diyen salakla, Ali İsmail
Korkmaz için, "Ailesi iyi yetiştirseymiş başına bunlar
gelmezmiş, evinde otursaydı ölmezdi" diyen salak
kapışır...
Salaklıkta kapışır, insafsızlıkta, merhametsizlikte, kalp gözünü
sonuna kadar kapamakta yarışır...
Ve ikisi de kaybeder...
Ali'nin anne ve babasının hastane önündeki halini görüp de
vicdanında bir kıpırdama hissetmeyen varsa bana ne inançtan, ne
Allah sevgisinden, ne insanlıktan, ne de merhametten
bahsetmesin.
Ali İsmail'i "Bir şeyin yok" diye eve gönderen
doktor da, hastaneye gelmeden önce onu sokak ortasında öldüresiye
dövenler de ve en kötüsü buna sessiz kalan BÜYÜKLER de katil, ötesi
yok.
Tıpkı Mısır'da katledilen insanların katilini koca bir orduya
mal ettiğimiz gibi, ki öyle bence, Ali'nin katili de malesef koca
bir devlettir.
Eğer, MOBESE kameraları gökyüzünü, uzaktaki bir ağacı,
gökyüzünde süzülen bir kuşu zumlamadıysa büyük ihtimalle Ali'nin
katilleri hemencecik bulunur...
Eğer devlet bulmak isterse hemen bulunur...
İster mi, orası meçhul, zira önümüzde palalı, sopalı saldırgan
örnekleri, Ethem'i öldürdükten sonra serbest kalan polis örneği
var...
Şimdi gelelim, Ali İsmail'in ölümüne sevinebilenlere...
Daha doğrusu kim olursa olsun bir insanın ölümüne "oh
olsun" diyebilenlere...
Vicdanı tecavüze uğramışlara, merhametinin saçı başı
yolunmuşlara...
Ben...
Mısır'da darbeci ordu tarafından katledilen insanların da...
Polisin vurduğu Ethem'in de...
Kimin öldürdüğü belli olmayan Abdullah Can'ın da...
Köprüden aşağı düşerek şehit olan Mustafa Sarı'nın da...
Gencecik yaşında ölen Mehmet Ayvalıtaş'ın da...
Ve son olarak dövülerek, eziyet edilerek öldürülen Ali İsmail'in
de...
Acısına ortağım...
Çünkü vicdanıma konuşmayı öğrettim. Ona nefsime müdahale yetkisi
verdim, vicdanıma gerektiğinde yerinden oynamasını, gerektiğinde
yerinden fırlaması gerektiğini söyledim.
Kim olduğu, neci olduğu, neyi savunduğu önemli değil, Allah'ın
verdiği canını, koruyamadığı bir kısa anda Allah'tan önce almak
isteyenlere karşı direnemeyen bütün insanlara, bütün kardeşlerime
rahmet diliyorum...
Öldürmek, öldürebilmek ve öldüreni savunabilmek kadar daha
aşağılık bir durum olabileceğini de sanmıyorum şu hayatta...
Allah vicdanınızı sizin elinizden kurtarsın demekten başka bir
şey gelmiyor elimden...
Gelmiyor...