Venezuela, ABD Başkanı Trump’ın bir nevi “başkan tayini” ile
birlikte dünya gündeminde önemli bir yere oturdu.
Enflasyon oranı milyonun üzerinde. Paranın bir kıymeti yok.
Asgari ücretin aylık ancak dört doları bulduğu biliniyor. Ekonomik
kaynaklar itibariyle ise Latin Amerika’nın en önde olan
ülkelerinden birisi. OPEC’in en başta gelen petrol üreticisi.
Yolsuzluk ve kötü yönetim o kadar büyük ki, yoksulluk da eşine
az rastlanır bir düzeyde seyrediyor…
Bilindiği gibi, Venezuela'da çoğunluğu muhalefetin elindeki
Ulusal Meclisin Başkanı Juan Guaido, muhaliflerin mitinginde
kendini ABD’nin isteği ve teşviki ile "geçici devlet başkanı" ilan
etmiş ve başta ABD olmak üzere Avustralya, Kanada, Kolombiya, Peru,
Ekvador, Paraguay, Brezilya, Şili, Panama, Arjantin, Kosta Rika ve
Guatemala gibi ülkeler tarafından tanınmıştı. Son olarak Avrupa
Parlamentosu (AP) aynı yönde adım atmıştı.
Bazı AB ülkeleri en kısa sürede Maduro yönetiminin seçim kararı
almasını beklediklerini aksi halde muhalefeti tanıyacaklarını
açıkladı.
Türkiye, Trump tarafından ateşi yakılan bu fitile karşı Mevcut
Devlet Başkanı Nicholas Maduro’nun yanında durdu. Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan Maduro’yu arayarak “Dik durmasını ve oldu
bittileri kabul etmemesini” öğütledi.
Türkiye’nin ABD ve AB ülkelerinin çoğunluğunun aksine hareket
etmesi, Maduro’ya destek açıklaması karşısında akıllara şöyle bir
soru da geldi: Türkiye ve Venezuela arasında Maduro yönetimine
bağlı olarak çok büyük ekonomik işbirliği veya çıkarlar mı söz
konusu?
Rakamlara baktığımızda böyle bir manzara görünmüyor. Ülkeler
arasında yaklaşık bir milyar dolarlık bir ticaret hacmi var. O da
Venezuela’dan altın alıp rafine edip yolluyoruz. Dünyanın en fazla
altın tüketen ve işleyen ülkelerinden biriyiz. Venezuela’nın bizim
altın ithalatımızdaki yeri yüzde onu ancak buluyor. Mecbur da,
bağımlı da değiliz. Toplamda 26 ton kadar bir altın söz konusu bu
ülkeden gelen.
Dolayısıyla Türkiye’nin Venezuela’ya desteği ekonomik bir nedene
bağlı görünmüyor. Bu yönde iddiaların doğruluk payı yok.
Türkiye’nin tutumuna daha çok ilkesel bir destek olarak bakmak
lazım. Seçimle iş başına gelmiş bir başkana ABD tarafından el
çektirilmek istenmesi, yerine atama yapılması elbette ki kabul
edilemez bir
haldir.
Bu durum sadece bir ülkenin iç işine karışmak değil, aynı
zamanda devletler arası hukukun da ortadan kaldırılması anlamını
taşımaktadır.
Türkiye’nin Venezuela konusunda almış olduğu tavrı bir çıkar
ilişkisi içinde izah etme çabası içinde olmak da somut göstergelere
rağmen hiç de iyi niyetle izah edilemez.
Tüm bunlara rağmen, Türkiye dışındaki çekince koyan ülkelerin de
alttan alta muhalefet ile temas kurdukları da bilinmektedir.
Sözgelimi Çin bile bir taraftan Maduro’ya destek açıklarken
diğer yandan da Venezuela muhalefetiyle ilişki içine girmiştir.
Türkiye’nin akıntıya karşı tek başına kürek çekmesi uluslararası
ilişkiler mantığı içinde sürdürülebilir olarak görülemez. Bir yerde
bu iş tıkanabilir. Hatta gerçekçi olmak lazım ise Maduro yönetimi
son demlerini yaşamaktadır. O nedenle bizim de muhalefet ile
temasımız şarttır. Alt düzeyde de olsa Türkiye’nin bu temasları bir
şekilde gerçekleştirmesi yararına olacaktır.