Vay Cemaatçi Seni!

Suriye’de eski askeri polisin çekmiş olduğu işkence fotoğraflarını gördüğümde, yapılan vahşete lanet yağdırdım...

Ayla ÖZYURT aylaozyurt@internethaber.com

Suriye’de eski askeri polisin çekmiş olduğu işkence fotoğraflarını gördüğümde, yapılan vahşete lanet yağdırdım. İlk etapta eller ve ayaklar bağlı, boğularak, aç bırakılarak öldürülen bu insanlara üzülmenin tarafgirlik olduğunu anlayacak hinlik olmadığından; “Bu yaşananlar insanlık dışı” diye feryat figan ederken, bunun bedelinin, Akp seviciliği anlamı taşıdığını bilmiyordum...

Binlerce Suriyelinin, aç bırakılarak, işkence yapılarak adeta soykırıma zorlandığını gördüğümde, işaret parmağımı şakağıma bastırıp; “Hımmm zamanlama çok manidar” diyemedim.

“Oooo Başbakan bu sefer iyi iş çıkarmış” hiç diyemedim.

“Önümüzde Cenevre2 var isabet olmuş” diye istihza yapamadım.

Tepkim, “Cenevre2 öncesi manidar, gündem değiştirilmek isteniyor” olsaydı şunları duyacaktım;

“Ak Parti düşmanı, zalim, acımasız, cuntacı, sen git tırların içinde ne var onu merak et” veyahut “Vay Cemaatçi seni, vay paralelci seni, git hocana tap…” Bu.

Soruyorum, cevap verin; “Rüşvet, avanta, yolsuzluk var mı?”

Cevap; “Sen Cemaatçi mi oldun?” Hasbinallah!

“Yahu paralel devlet vardı da onbir senedir Başbakanımız uyuyor muydu?” diye soruyorum; “Seni gidi darbeci senii!” diyerek baştan aşağı süzülüyorum.

Konuyu daha geniş perspektiften ele alalım diyorum…

Rüşvet, yolsuzluk bir kenara, Avrupa’dan bakan bir göz olarak, iktidarın son on senedir Türkiye’nin adını duyurduğunu anlatmaya çalışıyorum, tam orada bir linç şenliğinin tam tam sesleriyle; “Yazarlık yaptığın haber sitesinden senin ne olduğun belli” diyerek başlayan cümle, Ak Parti yalakacılığı ile devam edip güç seviciliği ile son bulabiliyor.

“Sarıgül’den bi belediye başkanı çıkmaz, olmamış” diyorum…

Aynı linç, aynı heybetli sözler devam ediyor…

Ergenekon davası başta olmak üzere, hakkında çeşitli davalar açılan ve üç yıldır tutuklu bulunan, ‘Haliçte Yaşayan Simonlar’ ın yazarı Hanefi Avcı’yla iki gün üst üste yapılan röportajlar, daha dün düşman oldukları Avcı’ya, sosyal medyadan; “Paralel yapıyı çökertecek tek adam Hanefi Avcıdır” tivitleri, kurtarıcı olarak görülmesi, Cemaat/Akp arasındaki savaşı durdurabilecek bir güç olarak addedilmesine karşı; “E ama bunlar çok manidar, kafam karıştı mı ne?” dediğimde aldığım cevap; “Yanılmışız”... Orada bende enerji düşüyor. Nereden tutsam elimde kalıyor…

Hamburg’da gezi olaylarına benzetilen ayaklanmalarda, tivitırda başı Sayın Gökçek’in çektiği; “Siz Gezi olaylarında bizi mi kınamıştınız, şimdi oh olsun size oh olsun, yiyin birbirinizi” vari tivitler karşısında kaskatı kesilip, konuyu kaleme alıyorum. “Ama onlar sadece devletin politikasını eleştirmişlerdi kışkırtıcılık yapmamışlardı, yapılan kabul edilebilir bir şey değildir, ayıptır” dedim; Almancı oldum, vatan haini oldum.

‘Dinle yönetilmek istemiyorum’ diye başlık attığım yazıma gelen maillerde, dinsiz oldum, Hristiyan oldum; “Kiliseye mi gidiyorsun?” diye sorgulandım.

Gezi olayları henüz yeni başlamıştı ve olaylarla ilgili hiçbir yazım yayımlanmadan, sadece tipime, kılık/kıyafetime bakılarak çapulcu oldum.

İçinde bulunduğumuz durumu anlamak elbette kolay değil. Olayları tahlil ederken; AKP, Cemaat arasındaki kavga uluslararası bir oyun mudur? ‘Oyuna alet mi ediliyoruz?’ geniş bakış açısından, en minimal açıya kadar türlü komplolar üretilebilir, tartışılabilir. Asıl dikkat çekmek istediğim; işlenen bir insanlık suçuna öyle veya böyle tanık olmuşsak sorgulamadan, işin içine hinlik katmadan; “Ama bu çok manidar” türü cümleler kurmadan, kimseyi kategorize etmeden, şucu bucu diye yaftalamadan, yapılan katliamlara karşı, nefret sinerjisi oluşturabilmek.

Aksi halde nerede kaldı insanlık?

Sen buna tepki koymazsan, ben senin sokakta üşüyen köpekler hassasiyetine nasıl inanayım?

Yolda yerde yatan 24 yerinden bıçaklanmış birini görseniz; “Kim bilir ne yaptı da bunu hak etti?” mi diyeceksiniz? “24 rakamı çok manidar, bu rakamda anlatılmak istenen ne olabilir?” mi diyeceksiniz?

Geldiğimiz durum tam bu.

Toplum olarak bize dayatılan, sürekli komplolara iten düşünce sistemiyle gerçeklerden uzaklaştığımızın farkında mısınız?

Aslında çok kafa yorarak, beyin fırtınası yaparak uyuduğumuzun farkında mısınız?

Ahmet Hakan’ın köşe yazısından bir alıntı yaparak, bitireyim yazımı…

Ne demiş sakallı Celal…

Tanzimat ilan ettik olmadı.

Meşrutiyet ilan ettik olmadı.

Cumhuriyet ilan ettik olmadı.

Biraz da ciddiyet ilan etsek nasıl olur?