Uzmanlardan plastik eldiven uyarısı
Abone olKORONAVİRÜSLE mücadelede alınan önlemler kapsamında vatandaşlar ve özellikle market çalışanları tarafından plastik eldivenler, yaygın olarak kullanılıyor. Ancak uzmanlar, virüsün plastik materyaller üzerinde daha uzun süre yaşadığını vurgulayarak, plastik eldivenlerin yersiz ve yanlış kullanımı konusunda uyarılarda bulunuyor.
Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Yeşim Altıntepe, "Bu eldivenler
insanlarda yalancı bir güven hissi yaratıyor ve eldivenle dışarıya
çıktığımızda, daha korkusuzca her şeye dokunabilir oluyoruz"
dedi.
AYNI ELDİVENLE MİKROBU BİR YERDEN BAŞKA BİR YERE TAŞIMA
RİSKİ DAHA YÜKSEK
Koronavirüs ile mücadelede sık sık plastik eldivenlerin yersiz ve
yanlış kullanımını gözlemlediklerini vurgulayan İstanbul
Gönüllüleri doktorlarından Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Yeşim Altıntepe,
"Unutmayın yanlış kullanım hem sizin hem de çevrenizin sağlığını
tehdit edecektir. Neden mi yanlış? Aslında günlük kullanımda, toplu
taşımada, çarşıda-pazarda böyle eldivenlere ihtiyacımız var mı?
Hayır yok. Bizim gözlemimiz bu eldivenler takıldığında tüm gün
boyunca kullanılıyor. Aynı eldiven ile pazara gidiliyor, pazardan
markete, marketten bankaya oradan postaneye gidilebiliyor. Bu
eldivenler gereğinden uzun kullanılıyor ve aynı eldiven ile mikrobu
bir yerden alıp, diğer tarafa taşıma olasılığınız çok yüksek"
şeklinde konuştu.
"İNSANLARDA YALANCI BİR GÜVEN HİSSİ
YARATIYOR"
Virüslerin plastik materyaller üzerinde daha uzun yaşadığını dile
getiren Dr. Altıntepe, "Bu eldivenler plastik materyallerden
oluşuyor ve dolayısıyla bilgilerimiz doğrultusunda virüsün
plastiklerin üzerinde daha uzun yaşadığını söyleyebiliriz. Bu
eldivenler insanlarda yalancı bir güven hissi yaratıyor ve
eldivenle dışarıya çıktığımızda, daha korkusuzca her şeye
dokunabilir oluyoruz. Eldiven uzun süre elimizde kalıyor hatta biz
elimizi yüzümüze, burnumuza, gözümüze getirmememiz gerektiğini de
unutuyoruz. Bu bizim için tehlikeli çünkü biliyoruz ki virüs
gözümüzden, burnumuzdan ve ağzımızdan bulaşmakta" ifadelerini
kullandı.
"ELDİVEN YERİNE SU, SABUN VE KOLONYA
KULLANIN"
Eldiven kullanmanın belirli kuralları olduğunu ve koronavirüs ile
mücadelede eldiven kullanımından ziyade su, sabun ve kolonya ile
elleri dezenfekte etmenin daha doğru olduğunu söyleyen Altıntepe,
şunları söyledi:
"Eldiveni doğru takıp çıkartıyor muyuz? Hayır. Bunun da kuralı
var. Eldivenler ne zaman takılır? Ne kadar süre ile takılır? Kime
karşı takılır? Hangi ortamda takılır? Hangi çöpe atılır? Ve nasıl
takılıp çıkarılır? Bunların hepsi kurala bağlıdır. Bu tek
kullanımlık eldivenlerin kullanımı Tıp Fakülteleri'nde teorik ders
ile öğretilir. Daha sonra bu bilginin davranışa geçirilebilmesi
için uygulamalı dersler ile bilgiler pekiştirilir. Eldiveni yıkayıp
tekrar tekrar kullanmak mümkün değil. Bu eldivenle pazara gidip
tezgahtan tezgaha geçerken "Eldivenim var, bir de kolonya ile
dezenfekte edeyim' demeyin. Bu da mümkün değil. Doğru bilgiyi
takip etmeli, bilimsel bilgi ile hareket etmeliyiz. Kurallara
uymalıyız. Koronavirüs ile mücadelede inanın 20 saniye boyunca
ellerimizi su ve sabun ile yıkamak daha hijyenik, uygulaması daha
kolaydır. Çünkü eldiven taktığınızda, her eldiven takmadan önce ve
taktıktan sonra ellerinizi yıkamalısınız. Bakkaldan çıktığında,
bankadan çıktığında, manavdan çıktığında eldiven değiştirmek mümkün
değil. Her eldiven değiştirmede ellerinizi yıkamanız da mümkün
değil. Oysa, ellerinizi evde su ve sabun ile yıkayın, dışarıya
çıktığınız zaman yanınızda bir kolonya bulundurun ve bu kolonya ile
ellerinizi sık sık temizleyin. Virüsün çevresi yağ ile kaplı ve bu
yağlı zar sabun ve alkole dayanmaz. Su, sabun ve kolonya virüsü
öldürür."
GÜVENLİK ALANLARI YARATMAYA ÇALIŞIRKEN 'SAHTE KONTROL
YÖNTEMLERİ' KULLANILIYOR
Eldiven kullanımının kişilerin güvenlik alanları yaratmaya
çalışırken, aslında sahte bir kontrol yöntemi kullanarak virüsün
yayılma tehlikesini artırdığını, hatta uzun dönemde kaygılarının
büyümesine neden olduğunu anlatan Psikiyatri Uzmanı Dr. Gizem Güneş
ise, şöyle konuştu:
"Çok zor bir dönemden geçiyoruz. Bir virüs ile mücadele etmeye çalışıyoruz. Bu dönemde de hepimizin ortak hissettiği bir şey var ki o da kaygı. Kaygı tabii ki tehlikeler karşısında insanın otomatik olarak devreye giren duygusu. Ve bizi bir anlamda aslında önlem almaya iten ve tehlikelere karşı korunmamız açısından sinyal görevi gören bir duygu. O sebeple bu duygudan kurtulmaya çalışmak yerine, onunla nasıl baş edeceğimizi düşünmemiz gerekiyor. Burada tabii hepimiz baş etmek anlamında birbirinden farklı yollar izliyoruz. Bu son derece evrimsel ve evrensel olan kaygı duygusunu kabul etmek yerine, onu yok etmeye çalışıyoruz ve kaygıdan kurtulmaya çalışırken de hepimiz geçmişten bugüne getirdiğimiz bilgilerimiz ile mücadele vermeye çalışıyoruz. Bazılarımız tehdidi inkar ediyor, 'Sokağa çıkma' uyarılarına uymuyor. Bazılarımız kendimize göre bildiğimiz yöntemlerle olayı kontrol altına almaya çalışıyor. Mesela eldiven takma gibi ki, uzmanlarca, bilim kurulunca önerilmemesine rağmen biz hala bunu sürdürüyoruz. Bu çok normal çünkü bu güne kadar biriktirdiğimiz bilgiler ile aslında sahte bir güvenlik alanı yaratmaya çalışıyoruz kendimize, bunun her ne kadar gerçek olduğunu sansak da. Ama şunu biliyoruz ki, bu güvenlik alanını yaratmaya çalışırken kullanmaya çalıştığımız 'Sahte kontrol yöntemleri' veya inkar etmek hem salgının yayılması ile birlikte tehlikeyi büyüterek hem de geçici bir süre bizi 'kaygıdan kurtulmuş gibi' hissettirerek uzun dönemde kaygımızı daha çok artırıyor. Ve dolayısıyla aslında biz hem tehdit ile baş etme yöntemlerini kullanırken bizim için hiç akılcı olmayan ve uzun dönemde işlevsiz olan yöntemler seçmiş oluyoruz. Böylece tehdidi büyütüyoruz. Bu sürecin ve kaygımızın da uzun sürmesine sebep oluyoruz. Burada en akılcı olan bilim kurulu veya Sağlık Bakanlığı'nın bize önerdiği şekilde hareket etmek gibi duruyor. Şu an burada alabileceğimiz önlemler bunlar. Bu tehdidi kabul etmek ve bilimsel bilgilerin doğrultusunda ilerlemek bizim için baş etme açısından en akılcı yöntem gibi duruyor."
BELİRSİZLİĞİ BELİRLİ HALE GETİRMEYE ÇALIŞMAK YERİNE
"BUGÜN NE YAPABİLİZ" SORUSUNA ODAKLANIN
Dr. Güneş, sözlerine şöyle devam etti: "Çünkü biliyoruz ki şu
anda hem fizyolojik anlamda bir bağışıklık mücadelesi veriyoruz,
bir virüs ile baş etmeye çalışıyoruz dünya olarak. Aynı zamanda bir
'Duygusal bağışıklık' mücadelesi veriyoruz. Aslında benim 'duygusal
bağışıklık' olarak tariflediğim ancak 'psikolojik dayanıklılık'
olarak tariflenen kavramın da uzun dönemde, geçmiş bilgilerimiz
ışığında baktığımızda, toplumsal travmaları eğer işlevsel ve akılcı
bir şekilde yönetirsek, uzun dönemde bu tip travmalarla
bağışıklığımızın güçlendiğini biliyoruz. Bu noktada da akılcı
yöntem, bunu bir değişim süreci olarak görmek ve kendimize
odaklanmak. Gelecek hakkında düşünmek, belirsizliği belirli hale
getirmeye çalışmak yerine 'Bugün ne yapabiliriz' buna odaklanmak ve
kendimizle ilgili baş etme yöntemlerini bilimsel bilginin
doğrultusunda belirlemek dışında pek de bir yol var gibi
görünüyor."