NASA’nın açıklamaları, evrende
başka bir gezegende daha yaşam olabileceği konusundaki ihtimalleri
kuvvetlendirdi.
Buna sevinmek mi gerek yoksa üzülmek mi
bilemiyorum.
Biz dünyayı bildik bileli ‘yalan
dünya’ da desek, ayrılmak hep acı verdi bize.
Bakın etrafınıza, herkes cennete gitmek
istiyor.
Ama aynı insanlara sorun, hiç kimse de
ölmek istemez.
Ölmeden cennete gitmenin
mümkün olmadığını bildiği halde, bu dünyadan
göçmeye kimse de yanaşmaz.
Yani bu dünyayı bırakıp da,
cennete dahi gitmeyi düşünmeyenleri,
Uzay’da bir başka gezegene
göndermek nasıl mümkün, bilemiyorum.
Ama gerçekten böyle bir imkan varsa, ben gitmek
istemesem de, göndermek istediklerim var elbette.
Kimler Uzay’a gitsin diye bana
sorsalar, kafamda birkaç isim var öncelikli.
Ertuğrul Günay ilk
önceliğim.
Adaptasyon sorunu yaşamaz.
Zannedersiniz ki; yedi nesil
Uzaylıdır kendisi.
Bir yıla kalmaz, bir Uzaylı
olarak, Dünya hakkında ahkam
kesmeye başlar hemen.
Süheyl Batum’u da göndermek
isterdim.
Dünya’da Hükümdar olmak
istediğini çabucak unutup, “Aslında ben
doğuştan Uzaylıydım” diye söze başlar.
İlk gününden Uzaylıların
‘Pokemon’ kılıklı eski Şeflerinin
yerini doldurup, Uzaylıların sözcüsü
olur.
Dünyadaki kötülüklerin azalması için
Bengi Yıldız’ın da, mutlaka
Uzay'a gönderilmesini teklif ederdim.
“Benim dilimden anlamazlar, orada ben
kiminle konuşacağım”diye mızmızlık yapmaya kalkarsa,
yanına da Dengir Mir Mehmet Fırat’ı
katardım.
Uzaya gönderdiklerim, sanat faaliyetlerinden
yoksun kalmasın diye, aslında dünyada bir Uzaylı
prototipinde dolaşan Yılmaz Morgül, mutlaka gitmeli
derdim.
Bu kadar zamandır “Ben
uzaylıyım” diyerek başımızın etini yiyen Mustafa
Topaloğlu’nu da, hadi bakalım “Evli evine, köylü
köyüne” deyip, ilk Uzay dolmuşu ile
uğurlardım.
Gazetecilerin içinde de var göndermek
istediklerim.
Onların isimlerini tam saymaya başlayacaktım
ki; “Uzay’da ‘yeşil’ yok” dediler.
‘Yeşil’ derken, nebatattan
bahsettiğimi zannetmeyin.
‘Yeşil’, Onların lugatında
‘Dolar’..
‘Dolar’, nerede, Onlar
orada.
O yüzden Uzay onlara iyi
gelmez.
Solarlar.
Çabuk ölürler.