Uzan Sabancı'ya hangi şantajı yaptı?
Abone olCem Uzan'ın "bu bir insanlık ayıbıdır"diyerek Cumhuriyet'e verdiği ilanı gören muhabir Şamil Tayyar, "Bu ilanı görünce yazmak farz oldu" dedi. Peki ama neden farz oldu?
Cem Uzan, kızının da fotoğrafını kullanarak Cumhuriyet
Gazetesi'ne verdiği ilanda şöyle diyor: "Yasemin Uzan daha
annesinin karnındayken 'Banka kaynaklarını kendi amacı için
kullanmakla' suçlandı. Henüz iki aylıkken 'Olmayan' malvarlığına el
konuldu. 4 ayı dolduğunda hakkında 'Banka parasını zimmetine
geçirdiği' gerekçesiyle suç duyurusu yapıldı. Hemen 15 gün sonra
yurt dışına çıkmasına yasak getirildi... Yasemin Uzan Sadece Hitler
Almanya'sı döneminde uygulanan, bu dönemden sonra insan haklarına
aykırı olduğu için tüm Avrupa'da ve dünyada yasaklanan, adına
'Sippenhaftung' denilen bir zihniyetin Türkiye'ye ithal edilmesinin
kurbanı... Bu bir insanlık ayıbıdır." Bu ilanı görünce yazmak farz
oldu. 1994 sonuydu. Zülfikar Doğan, Star TV'ye Ankara Haber
Temsilcisi olunca, bana da iş teklifi yaptı. 2 Ocak 1995 günü Star
TV Ankara Bürosu'nda muhabir olarak işe başladım. 22 Ocak günü
Doğan, alelacele İstanbul'a davet edildi. Bir gün sonra da
Ankara'ya geri döndü. Doğan, ani İstanbul ziyaretini o tarihte
şöyle anlattı: "Cem Uzan benden SPK Başkanı Ali İhsan Karacan
hakkında şantaj dosyası hazırlamamı, bunun için Karacan'ın peşine
24 saat birer muhabir ve kameraman takmamı istedi. Bunu kabul
edemeyeceğimi söyleyince istifamı istediler, ben de istifa ettim.
Senin için güvence aldım, çalışmana devam edebilirsin." Uzanlar'ın
Pamukova çiftliğindeki baskınlardan sonra yeniden gündeme gelen
"kameralı takip" sevdasına o zaman tanık olmuştum. Ben de Doğan'ın
bu tavrına destek verdim, 24 Ocak günü istifa ettim. Böylece Star
maceram 23 gün sonra sona erdi. Doğan'dan sonra yerine geçici
olarak İstanbul'dan gelen Mehmet Ali Yula baktı. Yula, beraberinde
iki küçük tip kamera getirmişti. Karacan'ı yakın takip yeni ekibin
göreviydi. Ne ölçüde yerine getirdiler onu bilemiyorum. Yıllar
sonra bir işadamıyla sohbet ederken bu olanları anlatınca, "Bu
nedir ki, onların yaptıklarına akıl sır ermez. Onlar Sabancı'yı
bile nasıl dize getirdiler, biliyor musun?" diye sordu. Ardından
ÇEAŞ'ın Uzanlar'ın kontrolüne nasıl geçtiğini anlattı. İlgili
olanlar hatırlar. ÇEAŞ'ın Uzan ailesine geçtiği dönemde Sabancı ile
Uzan ailesi arasında "hisse savaşı" yaşanmış, Sabancı sonunda pes
ederek ÇEAŞ'taki tüm hisselerini satıp bir kenara çekilmişti. O
tarihte bazı gazetelerde Sabancı'nın tehdit edildiği için Uzan'a
boyun eğdiği yazılmıştı. Sabancı nasıl tehdit edilmişti? Bu sorunun
yanıtı hep "sır" olarak kaldı. Sabancı ailesinden bu sırrı öğrenen
işadamının anlattığına göre, Uzan ailesinin bir bireyi, o tarihte
Sakıp Sabancı ile görüşüyor. ÇEAŞ'teki hisselerini devretmesini,
aksi halde ellerindeki kaseti yayınlayacaklarını söylüyor. Sabancı
irkiliyor, "Ne kaseti?" diye soruyor. Uzan, kaseti Sabancı'ya
izlettiriyor. Görüntüler karşısında Sabancı donup kalıyor,
şaşkınlığını üzerinden attıktan sonra gözlerinden yaşlar boşalıyor
ve daha fazla izlemeye yüreği dayanmıyor. Bu kasette, Sabancı'nın
engelli oğlu Metin'in tuvalet ihtiyacını karşılarken, yemek yerken,
giyinirken çekilmiş "dağınık görüntüleri" var. Aslında yayınlandığı
zaman Sabancı'yı kamuoyu önünde sıkıntıya sokacak görüntüler değil
bunlar. Ama baba yüreği, canından çok sevdiği oğluna ait bu
görüntülerin TV ekranına bu şekilde yansımasına el vermiyor. Hisse
kavgasından yorgun düşen Sabancı için bu olay bardağı taşıran son
damla oluyor. Şöyle diyor: "Tamam kardeşim, neyse değeri, ucuz
pahalı fark etmez, tüm hisselerimi devrediyorum, hepsi sizin
olsun." Yakından tanıyanlar iyi bilir; 71 yaşında ölen Sabancı'nın
en büyük üzüntüsü, 34 yaşındaki zihinsel engelli oğlu Metin'in
durumuydu. Metin'in adı her geçtiğinde yüreğini hüzün kaplar,
gözyaşlarına engel olamazdı: "Bu kadar servetim var, arabalarım
hatta araba fabrikam var ama oğluma anahtarını verip kullan
diyemiyorum... İsterdim ki boynuma atılsın, baba desin.." Dostları,
Sabancı'nın Metin için her şeyi göze alacağını söylüyor. Ben de
aynı kanaati paylaşıyorum. Şimdi Cem Bey kalkmış "insanlık
ayıbından" söz ediyor. Özürlü bir gencin doğal görüntülerini
"tehdit aracı" olarak kullanmayı, acaba hangi "insanlık" kavramıyla
açıklamak mümkün olabilir? Sanırım Cem Bey, "Sippenhaftung" gibi
Almanca bir yanıt bulacaktır. ŞAMİL TAYYAR/ YENİ ŞAFAK