Internet Haber Mobil Uygulama
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
19 Ocak 2001
Pazartesi günü toplanan MGK
toplantısı çok kısa sürdü…
Neden mi?..
Çünkü…
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve
Başbakan Ecevit generallerin, diğer
bakanların ve bürokratların gözü önünde kavga
ettiler…
Evet…
Bildiğiniz kavga…
Ekranlarda tanık olduğunuz “karşıt
görüşlü” düşünce insanlarının(!) yaptıkları kavgalar
var ya hani…
İşte o kavgaların bir benzerini yaptılar…
Nasıl ve neden mi?..
Anlatayım…
MGK toplantısı henüz başlamamıştı…
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, her
zamankinden daha “gergin”
görünüyordu.
Yakın çevresi, Cumhurbaşkanı’nın,
Başbakan’a öfkelendiğini
söylüyordu...
Cumhurbaşkanı, muhalefetin ortaya
attığı "Yolsuzluk" söylentilerinden
rahatsızdı...
Gerçi Hükümet bazı kamu
bankaları, KİT’ler ve bakanlıklarda yapıldığı iddia
edilen yolsuzlukları incelemesi için Başbakanlık
Denetleme Kurumunu görevlendirmişti ama; Sezer bundan tatmin
olmamıştı...
Devlet Denetleme Kurumu’nu da, Başbakanlık Denetleme Kurumunu
denetlemekle vazifelendirmişti...
Başbakan,
Cumhurbaşkanı'nın bu girişimine
bozulmuştu...
İtirazını doğrudan Sezer’e yapmak yerine
medya üzerinden eleştirmeyi uygun görmüş olmalı ki
“denetimin denetimi olmaz” diye bir
açıklama yapmıştı…
Sezer, Ecevit’in konuya ilişkin
şikâyetini kendisine doğrudan iletmektense kamuoyu önünde ve medya
aracılığıyla tartışmayı tercih etmesine içerlemişti…
Başbakan’la medya aracılığıyla tartışmak
tarzı değildi...
MGK toplantısını beklemişti...
Başbakan’ın itirazındaki haksızlığı
yardımcılarının, bakanlarının,
generallerin ve kimi üst düzey
bürokratların yanında yüzüne vuracaktı…
Tipik bir Türk bürokratıydı
Sezer...
|
İçerleyişini öfkesiyle tezahür
ettirmeyi tercih ediyordu yani...
Gerginliği biraz da konsantrasyonundan kaynaklanıyordu...
Medyaya dağıtılacak görüntülerin alınmasından sonra açacağı
toplantıda yapacağı ön konuşmaya yoğunlaşmak istemesinden...
Toplantıyı açmadan önce Ecevit’in ağzının
payını verecekti...
Başbakan’a Devlet adabını
öğretecekti...
Söylemek istediği bir şey varsa bunu kendisine söylemesini
isteyecekti...
Ve...
Medya ile mesaj göndermemesi
gerektiğini hatırlatacaktı…
Çekimler bitti...
Toplantı salonunda sadece bulunması gerekenler kalmıştı...
Sezer başını bile kaldırmadan, önündeki anayasa
kitapçığıyla oynamaya başladı…
Öfkesini gizlemek ihtiyacını duymadığı belliydi...
Aksine, öfkeli görünmek istiyor gibiydi...
“Devlet Denetleme Kurulu'nu devreye sokmama tepki
gösterip, ‘Denetimin denetimi mi olur?' diyorsunuz”
diye başladı konuşmasına...
Hazirun büyük bir dikkatle
Cumhurbaşkanı’nı dinliyordu…
Sezer devam etti:
“Beni kamuoyu önünde küçük düşürüyorsunuz. Yolsuzlukların üzerine
gidilmesinden neden bu kadar rahatsız oluyorsunuz? ‘Neden savcılara
müdahalede bulunuyorsunuz?..”
Çok kısa bir nefes aldı. Başını kaldırdı. Bakışlarını
Başbakan Ecevit’e çevirdi:
“Yargı, hükümet yüzünden korkar hale geldi. Savcılar ve
hâkimler geleceklerinden korkar hale geldi. Bu, organize suç
grupları ve diğerlerine cesaret
verecek...”
Başını yeniden, ellerinin arasında çevirdiği
anayasa kitapçığına çevirdi.
Kitapçığı sağ eline aldı, havaya kaldırdı...
‘‘Denetimin denetimi bal gibi olur”
dedi...
Hem ses tonu sertti, hem bakışları…
“İşte Anayasa” dedikten sonra konuşmasını
sürdürdü. “Anayasa'yı bilmiyorsunuz, bu sözleri
söylüyorsunuz…”
Ecevit’in esmer yüzü bir bakır tepsi gibi
kızardı...
Sağ gözündeki tik her zamankinden daha hızlıydı artık…
İşte tam da o sırada Sezer sağ eliyle
tuttuğu Anayasa kitapçığını Başbakan Ecevit'in önüne
doğru fırlattı…
Ecevit anayasa
kitapçığına bir salise bile bakmadan ayağa kalktı.
Onu yardımcılarından ANAP Genel başkanı
Mesut Yılmaz takip etti…
Başbakan kapıyı bizzat kendi açtı ve
çarpıp dışarı çıktı…
• IMF: Hükümet
kararlı |
Salonda halen sessizlik hüküm sürüyordu…
Başbakan Yardımcılarından Hüsamettin
Özkan, Sezer’in
Ecevit' fırlattığı Anayasa
kitapçığını aldı.
Cumhurbaşkanı’nın yanına gitti...
Kitapçığı masaya
tavla
pulu gibi vurdu...
Hem de tam Cumhurbaşkanı'nın önüne...
Sonra da Cumhurbaşkanı’na doğru hafifçe
eğildi…
“Nankör kedi" diye fısıldadı..
Cumhurbaşkanı sesizce ve hiçbir tepki
vermeden bir Sfenks gibi duruyordu...
"Sizi orada oturtan iradenin, biraz önce suçladığınız
irade olduğunu unutmayın” derken
Özkan'ın sesinde heyecan ve öfke bir
aradaydı…
Sezer onun varlığından habersizmiş gibi
davrandı. Arkadan gelecek kaba konuşmayı bekliyormuş da öfkesini
bastırması gerekirmiş gibi dudaklarını ısırdı...
Özkan devam etti:
“Anayasa Mahkemesi Başkanlığı yaptınız. Hukuktan,
kanundan söz ediyorsunuz. Yasaya göre herkes kirasını yüzde 10
artırdı. Hukuktan söz eden siz, evinizin kirasını dolar bazında
yüzde 25 artırdınız. Yüzde 25'lik
Cumhurbaşkanısınız”…
Ve değerli dostlar…
Türkiye ekonomisinin bir gecede yarı yarıya
fakirleştiren 2001 ekonomik krizi işte böyle
başladı…
Ertesi günkü (20. Ocak 2001) gazetelerde kavga
ballandıra ballandıra anlatılıyor ama ekonomik kriz ihtimalinden
söz bile edilmiyordu…
Aksine, kavganın geçiştirildiği, sükûnetin sağlandığı iddia
ediliyordu (Bakınız, sağdaki kutucuk) …
Ne "kriz" kelimesi geçiyordu haber ve
köşe yazılarında, ne de kriz olacağının işareti vardı...
Neden mi?..
Çok af edersiniz ama onların ağızlarıyla söylüyorum,
“kerizleri uyandırmamak için”…
Bazı çevreler işte o günleri özlediler...
Tatlı ve kolay para kazanmayı...
Yine
yıldızı parlayan kimi özel bankalara el konulmasını ve
el konulan bankaları şişe suyu fiyatına almayı
özlediler...
"Kriz Zengini" olmayı özlediler...
Ama...
Unuttukları bir şey var...
Ne Erdoğan'dan Ecevit olur; ne de Gül'den
Sezer...
Abarttın ama
Başkan!..
Beyoğlu Belediye başkanı Misbah Demircan, Ak
Parti'nin en güzel yüzlerinden biri...
Gerek görünümü ve konuşmasındaki zarafet, gerekse görev yaptığı
ilçenin sadece İstanbul değil
Türkiye için de önemli olması,
Misbah Başkan'ın vazifesinin değerini bir
o kadar arttırıyor...
Ve o güler yüzlü Başkan, sokaklara atılan sandalye -
masa toplatılmasında benim
Çünkü masa ve sandalyeler sınırı aşmış bütün sokağı
işgal etmişti...
Ama...
Bir süre sonra sandalye - masa temizliği giderek
baskıya dönüştü...
Esnaf üzerinde despot bir hava
estirildi...
En sonunda belâ, dünyanın çeşitli
ülkelerinden gelenler de dâhil olmak üzere
müzisyenlerin üzerlerine sıçradı...
Ve...
O güzelim müziklerin şenlendirdiği sokaklar müzisyenlerden
temizlendi...
İşte şimdi olmadı...
İşte şimdi yanlışın en
katmerlisi yapıldı...
Müzikten ve müzisyenden ne istiyorsun be
Başkan!..
Biri sen çalarken elinden gitarını alsa ne
hissedersin?..
Hele bir
"empati"
yapsan...
Başkan...
Var ya!..
Bu sefer harbiden abarttın!..
İlân-ı
Ölüm
Eşraftan değil eşreften
Bir kalender meşrepten...
Bir vardı bir yoktu
Bir açtı bir toktu
Yalvarmadı kimseye
Tokat attırmadı enseye...
Ömrü;
Bir hikâye bir masal
Biraz derbeder misâl
Kâh konuştu kâh sustu
El hak! Âleme kızdı kendine
küstü...
Kışlı-boranlı, baharlı-yazlı
Sükûta meyyâl, şiir avazlı
Sözleri hece hece
Bir rind-i gece
Kavgası vardı, dâvâsı vardı
Yediği içtiği hep zehr-i mârdı
Sermâyeyi bir çırpıda bitirdi
Nesi var nesi yok o gün yitirdi
Ne kini nefreti vardı ne ihtirası
Birkaç mısradan gayrı yoktur
mirası...
Bilirim...
Kimse özlemeyecek nâdiren gülüşünü
Zirâ, varlığıydı hüznün izdüşümü...
Dert üstüne bin dert, kederden burçlu
Deve misâlî sırtı hörgüçlü
Güçlü değil suçlu
Ağzı oruçlu...
Yediği içtiği bir öğün
Varı yoğu bir tas bir güğüm
Yakası düğüm düğüm
Bir şâir öldü dün...
Götürün!
Bir çukura gömün!..
Cahit Kılıç
İstanbul, 16 Ağustos 2011
Teşekkürler Cahit kardeş...
Çok teşekkürler...
Yüreğin dert görmesin...
Amin...
Memduh