Unutulmayan gerçek bir destan
Abone ol1. Dünya Savaşı yen ibaşlamıştı. Hasta adam yıkılmalıydı. Şaşalı donanma bir çırpıda boğazı geçip zayıf düşmanı boğacaktı. Plan buydu ama unuttukları bir şey vardı...
''Eğer (bir dünya savaşında) Osmanlı İmparatorluğu Almanya'nın
tarafını tutarsa, İngiliz filosu Çanakkale Boğazı'nı zorlayıp
geçecek ve İstanbul'u alacaktır...'' İngiliz devlet adamı Winston
Churchill'in, 1. Dünya Savaşı'ndan birkaç yıl önce Londra'yı
ziyaret eden Enver Paşa'ya söylediği bu sözler gerçekleşmiş,
Osmanlı Devleti, Almanya ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun
yanında bu büyük savaşa dahil olmuştu. Sıra, İstanbul'u işgal
ederek, ''Düşmanların en zayıfı'' sayılan Osmanlı Devleti'ni
safdışı bırakmaya gelmişti. Bunun yolu da, Çanakkale Boğazı'ndan
geçiyordu. Zira, Türk'ün kahramanlığını göz önünde tutmayanlar,
boğazları zorlamayı ''nispeten'' kolay sayıyordu. Uzun bir ön
hazırlıktan sonra 19 Şubat 1915'de başlayan ilk saldırıyla
öncelikle boğazın girişini koruyan Anadolu yakasındaki Kumkale ile
Orhaniye ve Rumeli yakasındaki Ertuğrul ile Seddülhisar
tabyalarının yok edilmesi planlıyordu. İkisi Fransız, dördü İngiliz
olmak üzere altı zırhlı bu işi başarmak için görevlendirilmişti. Bu
gemiler 10-12 bin metreden bataryalar üzerine ateşe başlamıştı. İlk
günün sonunda atışlarını isabet ettiremeyen denizciler durumdan pek
memnun değildi. Sahildeki Türk tabyalarının vurulması için daha
yakın mesafeden atış yapmaları gerekiyordu. Hava şartları buna
fırsat vermeyince, 26 Şubat'ta denizin düzelmesiyle atışlara tekrar
başlayabildiler. Müttefik gemileri en fazla ''boynuzlu canavar''
denilen mayınlardan çekiniyordu. Boğazın en dar yerine kadar olan
sahanın temizlenmesi şarttı. Bunun için Mart ayı başına kadar top
atışları ve karaya asker çıkarma girişimlerinde bulunan
müttefikler, boğazın kolaylıkla geçilir olduğuna inanmaya
başladılar. Şimdi önlerinde boğazın merkez savunmasını kırmak
kalmıştı. AMİRALİN İSTİFASI Bahriye Bakanı Churchill, boğazın bir
an önce geçilmesi için mesaj üzerine mesaj gönderip Amiral Carden'i
zorlamaya başlamıştı. Churchill'in dayatmaları ve boğazda yaşanan
zorluklar sonucu Amiral Carden istifa etmek zorunda kaldı. 17
Mart'ta yerine Tümamiral de Robeck tayin edildi. Amiral de Robeck
ikinci bir saldırı için filosunu üç kısma ayırmaya karar verdi. A
hattında donanmasının en güçlü gemileri olan Queen Elizabeth,
Agamemnon, Lord Nelson ve Inflexible, bunların iki yanında da
onlara refakat edecek Prince George ve Triumph gemileri
seyredecekti. Bunun bir mil kadar gerisinde Fransızların Gaulois,
Charlemagne, Bouvet ve Suffren gemileriyle bunların sağında ve
solunda İngilizlerin Majestic ve Swiftsure savaş gemileri
bulunacaktı. Saldırıya katılacak olan diğer savaş gemileri,
muhripler ve mayın tarayıcıları verilecek görev için boğazda hazır
bekleyeceklerdi. Amiral, gün boyunca sahil bombardımanıyla mayın
gemilerinin rahat çalışarak mayınları toplayabileceğini ummuştu.
Sonunda donanma rahatlıkla boğazı geçip Marmara'ya ulaşabilecekti.
SALDIRI GÜNÜ: 18 MART Güneşli ve ılık 18 Mart 1915 sabahı Amiral
donanmaya hareket emrini verdi. Saat 10.30'da sahildeki Türk
savunma tesisleri net bir şekilde görülüyordu. İlk 10 savaş gemisi
boğaza girer girmez Türk askerinin havan ve sahra toplarının
atışıyla karşılaştı. Bir saat sonra Queen Elizabeth ve yanındakiler
diğer gemilerin koruması altında yoluna devam etti. A hattındaki
gemiler, karar verilen noktaya gelerek beklemeye başladılar. Saat
11.00'de saldırı atışları tekrar başladı. Queen Elizabeth
toplarıyla Çanakkale'yi dövmeye başladı. Aynı anda Agamemnon, Lord
Nelson ve Inflexible da karşı sahildeki Kilitbahir kalesini top
atışına tuttu. Bunlara karşılık vermek isteyen Türk askerinin
atışları etkili değildi. Kalelerin topa tutulması 11.50'ye kadar
devam etti. Bu sırada boğazın her iki yanındaki Türk bataryalarının
artan atışından İngiliz gemileri isabet almaya başladı. Öğle vakti
Queen Elizabeth'te bulunan Amiral de Robeck, boğazı geçme zamanının
geldiğini düşünerek, Amiral Guepratte'ye Fransız gemilerinin öne
geçmesini bildirdi. Zira Fransız amirali, daha önce boğazın
geçişinde kendi gemilerine öncelik verilmesini istemişti. Amiral
Guepratte, tüm Gelibolu harekatını renklendirecek bir kişiliğe
sahipti. Geri planda kalmaktan hoşlanmaz, hep saldırmak isterdi.
Şimdi yaşlı gemilerini İngiliz teknelerinin arasından geçirecek,
yaklaşık yarım mil yukarıya, Türk topçusunun yoğun ateşinin altına
götürecekti. Savaş yerlerine varan Fransız gemileri yelpaze gibi
açılarak gerideki İngiliz topçusuna atış açısı bıraktı. Bundan
sonraki 45 dakikada ise tarihin en yoğun topçu ateşlerinden biri
yaşandı. Çanakkale Boğazı'nda müttefik donanmasıyla boğazı savunan
Türk birlikleri arasında korkunç bir top atışı başladı. Bombalanan
batarya ve tabyalardan yükselen toz bulutları, sağa sola savrulan
parçalar, düşman gemilerinin Türk mermileriyle dövülmesi ortalığı
cehenneme çevirmişti. Türk topçularının menzilindeki Gaulis,
Flexible ve Agamemnon isabet aldı. Asker zaiyatı olmayan müttefik
filosundakiler Türk savunmasının çökmek üzere olduğunu düşündüler.
Fransızların geride kalmasını isteyen de Robeck, kendi gemilerinin
öne geçmesini emretti. Suffren sancak tarafa dönerek diğer
gemilerin Erenköy körfezi sahiline doğru kaymasını sağladı.
BOUVET'İN BATIŞI 13.54'de Suffren'in arkasındaki Bouvet savaş
gemisi büyük bir patlamayla sarsıldı. Güverteden yükselen kara
duman gökyüzüne yükselirken, gemi önce kıçının üstüne kalktı, daha
sonra da alabora olup iki dakika içinde battı. Geminin komutanı
Albay Rageot ve 639 denizci yaşamını yitirdi. Bir görgü tanığına
göre gemi ''Su dolu bir banyo teknesinde batan bir tas gibi suya
gömüldü''. Bouvet'in batışını seyrederek moralleri yerine gelen
Türk askerleri, top atışlarını şiddetlendirdi. Karşılıklı atışlar
iki saat devam etti. Yan yana seyreden Ocean-Irresistible, Albion
Vengeance ve Swiftsure-Majestic sahilden yapılan isabetli atışlar
üzerine geri döndüler. Bu sırada Amiral de Robeck, mayın
tarayıcılarının devreye girerek, boğazın ağzının temizlenmesini
emretti. Queen Elizabeth'i geçtikten sonra işe başlayan
tarayıcılar, üç mayın yakalayarak imha etti. İşler iyi giderken,
sahildeki bataryaların ateşine tutuldular. Bir taraftan mayın
yakalamanın verdiği korku, öte yandan Türk ateşi morallerini iyice
bozdu ve verilen emirleri dinlemeden geriye kaçtılar. Bouvet'in
battığı yerde başka bir mayına çarpan Inflexible'da çok sayıda
denizci hayatını kaybederken, boğazın Anadolu sahiline en yakın
durumda seyreden Irressistible torpido hücumuna uğrayarak ağır
yaralandı. Geminin çoğu ölü ve yaralı 600 denizcisini alan Wear
geri dönerken, Irressistible'a yardıma giderken mayına çarpan Ocean
da top atışına tutuldu. Fransızların batan Bouvet gemisinden başka
Suffren ve Gaulois gemileri de mayınlardan veya sahil atışlarından
yaralandı. Gemilerin battığı ve yara aldığı sahanın defalarca mayın
gemilerince tarandığını ve güvenli olduğunun bildirildiğini göz
önüne alan müttefikler, bundan Türk askerlerinin yukardan denize
saldıkları mayınları sorumlu tutmaya başlamışlardı. Ancak bunun
gerçek olmadığını çok sonra öğreneceklerdi. Komodor Keyes, Amiral
de Robeck'den Irressistible ve Ocean gemilerinin Türklerin eline
geçmemesi için çekilmesi ya da kendileri tarafından torpillenmesine
izin verilmesini istedi. Olumlu yanıt alıp bütün gece iki yaralı
gemiyi arayan Keyes, gün aydınlandığında eli boş olarak geri döndü.
ZAFER TÜRKLERİN 18 Mart, müttefik donanması için yenilginin
tarihiydi. Saatler 17.00'yi gösterdiğinde her tarafı cehennemi bir
ateş içinde bırakarak boğazı geçmeyi tasarlayan düşman armadası,
kuvvetinin üçte birini kaybederek, savaş meydanından mağlup ve
perişan olarak geri dönüyordu. Felaket karşısında Robeck deniz
saldırısını durdurmak zorunda kalmıştı. 7.5 saat süren deniz
muharebesi sonucunda, savaşa katılan 18 büyük gemiden üçü (Bouvet,
Irressistible ve Ocean) batırılmış, üçü de (Gaulois, Suffren ve
Inflexible) da uzun bir süre için saf dışı bırakılmıştı. Ama hemen
hemen hiçbir şey elde edilememişti. Tabyalar ağır hasar almışsa da,
onarımları yapılabilirdi. Ancak, Bouvet, Irressistible ve Ocean
battıkları yerden çıkarılamazdı. Filo geriye çekilirken, boğazın
gerçek savunucusu olan boynuzlu mayınlı alanlar olduğu gibi
kalmıştı. Böylece yenilmez zannedilen düşman yenilmiş, İstanbul
kapıları kapatılmıştı. Bu, düşman donanmasının boğazdan geçmesini
önleyen, aynı zamanda kara savaşlarının nüvesini teşkil edecek,
İstanbul'un işgalini, dolayısıyla vatan topraklarının düşman
çizmeleriyle ezilmesini engelleyecek büyük bir zaferdi. NUSRET
MAYIN GEMİSİ Almanya'da 1910 yılında inşa edilen, kömür kazanlı 40
metre boyunda, 7.50 metre genişliğinde 360 tonluk, güvertesinde 40
mayın taşıyan, Tophaneli Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey komutasındaki
Nusret gemisi saatte ancak 12 mil yapabiliyordu. Nusret gemisi,
mayın uzmanı Alman Yarbay Geehl ile birlikte Çimenlik iskelesinden
aldığı mayınları, 18 Mart deniz saldırısından 10 gün önce, sabaha
karşı yağmurlu ve puslu bir havada, önce Rumeli sahilini takip edip
sonra karşı kıyıya dönerek, Erenköy Koyu'na kıyıya paralel olarak,
Poyraz-Lodos yönünde 26 mayın döşemişti. Mayınların bırakıldığı
Karanlık Limanı özenle seçilmişti. Büyük düşman gemilerinin
isabetli atış yaptığı bu saha, denizcilikte ''Durgun su'' tabir
edilen bir özellik taşıdığı için zırhlılar karadaki sabit kaleler
gibi rahat atış yapabiliyordu. 8-18 Mart arasında Erenköy
Körfezi'ni tarayan İngiliz mayın temizleyicileri sadece üç mayın
bulabilmişti. Nusret'in döşediği mayınları ne onlar ne de havadan
sahayı kontrol eden keşif uçakları görebilmişti. Çanakkale
Savaşlarında çok önemli bir yeri bulunan Nusret gemisinin döşediği
mayınlar, boğazın düşmek üzere olduğu kritik bir anda düşmanın
deniz saldırılarını durdurarak Türk askerinin ve vatandaşların
moralini yükseltti. Türk askeri, dünyanın en gelişmiş silahlarına
sahip İngiltere ve müttefiklerine karşı gözünü kırpmadan
savaşırken, Çanakkale Zaferi sonucunda dünya yeni bir liderin,
Mustafa Kemal'in doğuşuna tanıklık etti. Tarassut Çavuşu Mehmet,
büyük bir deniz zaferinin yaşandığı 18 Mart 1915 gününü siperden
yazdığı mektubunda şöyle anlatır: ''...Fahri Bey çok kıymetli bir
topçu idi. Hani kabil olsa topla bir kuşu bile vurabilirdi.
Yanımıza geldi. 'Dikkat, hedef değiştiriyoruz çocuklar. Önümüzdeki
sağdaki en yakın gemiye nişan al. Mesafe 9400 tahrip danesi. Hazır
ol!'. 'Hazır!' cevabı alınca, 'Ateş!' kumandasını verdi. Dürbünümle
bakıyorum. Mermilerimizin üçü bu gemiye yapıştı. İkisi güvertede
patlayan mermilerimizden, üçüncüsü arka bacaya isabet ederek
devirdi. Beyaz bir duman çıkmaya başladı. Ben kendimi tutamadım.
'Vurduk, vurduk!' diye bağırıyor, bir taraftan da 'Yaz Ahmet Çavuş
1+3 diye kaydet!' diyordum. Gemi olduğu yerde kaldı, etrafına küçük
gemiler toplandı.'' 18 Mart'ı diğer cephede yaşayan Leslie adındaki
bir asker de, yaşadığı dehşeti ailesine gönderdiği mektupta şöyle
dile getirir: ''18 Mart'ın öyle korkunç yanları var ki korkarım
onları yansıtmak elimden gelmeyecek. Gene de elimden geleni yapmaya
çalışacağım. Defterime şöyle notlar düşmüşüm: 09.15 sularında diğer
gemilerle birlikte 1. filo gelip Çanakkale sularında ilerlemeye
başladı. Nöbeti devralmak için Fransız gemilerini beklerken ilk
trajik olay meydana geldi. Bouvet'in sancak tarafına yattığı
görüldü. Ağır ağır alabora oldu. Süratle batarak gözden kayboldu.
Saat 13.56 idi. Her şey iki dakika içinde oldu bitti. İşte şimdi en
canlı bölüme geliyoruz. Denizcilerin nasıl büyük bir sükunetle
gemilerinin batmasını beklediklerinin öyküsünü okumuşsunuzdur. Bu
çok farklı bir şeydi. Bataryalar menzil hesaplamışlar, isabetli
atışlarla onu her defasında sarsıyorlardı. Personel ise güvertede
toplanmış muhriplerin gelip kendilerini kurtarmasını sükunetle
bekliyordu. Filomuzun aldığı diğer kayıplardan söz etmek
istemiyorum. Şurası açık ki, zafer günü çok uzaktaydı. Toplarımızın
kimi yanmış, kimisi susmuş, Türkler ise geçici bir süre için
ortadan kaybolmuştu. Umarım sonu iyi gelir.'' NUSRET'İN DÖŞEDİĞİ
MAYINLAR İngiliz Bahriye Nazırı Churchill ise 18 Mart deniz
muharebesinin Nusret gemisinin Çanakkale Boğazı'na döktüğü
mayınlarla kaybedilişini, ''Bugün dünya denizlerinde görev yapmakta
olan beş bini aşkın savaş gemisinden hiçbiri Nusret ve onun döktüğü
mayınlar kadar harbin gidişine ve düşmanın geleceğine etkili olarak
bir başarı göstermemiştir'' şeklinde yorumlamıştı. Churchill, şu
görüşleri dile getirmişti: ''Nusret'in gizlice döktüğü mayınlar,
savaşın devamı ve dünyanın geleceği bakımından diğer tüm çabalardan
daha tam ve daha kesin sonuçlu hedeflere varmak içindi. Bu engel,
İngilizler tarafından başarıyla başlatılmış olan Çanakkale
operasyonunu durduran birçok psikolojik karışıklıklar doğurdu.
Yalnız başına bu mayın engelidir ki, Türkiye'yi bir yenilgiden
kurtardı ve savaşı uzattı. Bu yüzden yenilenler gibi yenenler de
Avrupa'da sarsıldı. Kemiklerini Fransa, Polonya, Galiçya,
Balkanlar, Filistin, Suriye ve Kuzey İtalya savaş alanlarının
örttüğü 6-7 milyon insan, düşmanlarının kurşun ve gülleleriyle
değil, 18 Mart sabahı Çanakkale Boğazı'nın güçlü akıntısı altında,
ağırlıklarının bağlı bulunduğu tel halatlar üzerinde gerili duran
26 demir kap (mayın) yüzünden mahvolup gitti.'' Yenilgilerini
Nusret'in döktüğü mayınlara bağlayan İngiliz General Oglander da,
''Pek uygun başlamış olan gün, bu meçhul mayın hattının olağanüstü
ve ortalığı kırıp geçiren başarısı yüzünden tam bir başarısızlıkla
sona erdi. Bu yirmi mayının seferin talihi üzerindeki etkisi
ölçülemez'' şeklinde konuşmuştu. Yarbay Worsley Gibson'un 18 Mart
bozgunu için söyledikleri de şunlar: ''Bu beklenen bir şeydi. Savaş
konusunda yazılmış bütün kitaplarda, politikacıların savaş
alanındaki komutanlara müdahale etmelerinin sonucunun felaket
olduğu yazılıdır. Ama buna karşın politikacılar hala kendilerini
doğuştan strateji uzmanı olarak görürler, her şeyi kendilerinin
bildiklerine inanırlar ve aynı şeyi tekrar yaparlar.'' Öte yandan,
18 Mart günü müttefik gemilerini komuta eden Amiral de Robeck,
aldıkları ağır yenilginin farkında değildi. Daha fazla risk almamak
için saldırıyı o gün durdurmaktan başka çare kalmadığını düşünen de
Robeck, Jed isimli gemiyle dört saat boyunca kayıp savaş gemilerini
ararken, ''olağanüstü sessizlikten ve gün boyu süren bir savaşın
ardından gelen yorgunluktan başka bir şey göremez, hiçbir ses
duyamaz.'' Keyes, o güne ilişkin duygularını şöyle anlatır: ''O
zaman yenilmiş bir düşmanla karşı karşıya olduğumuz duygusuna
kapıldım. Saat 14.00'de yenilmiş olduğunu biliyordum. Saat 16.00'da
yenildiğini biliyordum. O gece, geceyarısında da düşmanın kesin
olarak yenildiğini biliyordum. Çabalarımızın meyvesini toplamak
için bizim tek yapacağımız, düzgün bir mayın tarama ekibi
düzenlemek ve akıntıya kapılmış mayınlardan korunmaktı.'' KARA
SAVAŞLARI Denizde büyük bir yenilgiye uğrayan düşman, bir daha
donanmayla boğazdan geçmeyi denemedi. Ancak, 18 Mart'ta sarsılan
gururlarını kurtarmak için General Hamilton'un başkumandanlığında
Akdeniz seferi kuvvetleri adı altında kuvvetler toplanmaya
başlandı. İngiliz ve Fransız tümenlerinden başka Avustralya ve bir
Hint tugayı ile deniz tümeninden oluşan bu kuvvetlerin toplamı 75
bine ulaştı. Alman Generali Von Sanders Paşa da 5. ordu komutanı
tayin edilerek Çanakkale'nin savunması için görevlendirildi.
Çanakkale Savaşları, Türk milletine Kurtuluş Savaşı'nda önderlik
edecek ve bağımsız Türkiye Cumhuriyeti'ni kuracak bir liderin
doğuşuna da tanıklık etti. Yaklaşık 8 ay süren Çanakkale
Savaşlarında Türk askeri cesur, akıllı ve güçlü bir komutanın
idaresinde neler yapabileceğini gördü. Özellikle Anafartalar
Savaşında Yarbay M. Kemal'in askere ''taarruzu değil ölmeyi
emretmesi'' savaşın kaderini etkiledi. Churchill'in ''kaderin
adamı'' olarak tanımladığı Mustafa Kemal, Conkbayırı ve
Kocaçimen'de ilerleyen Anzak Ordusunu geri çekilmeye zorlayarak
işgal edilen noktaları kurtardı. Mustafa Kemal, 19. Tümen ve 57.
Alayı merkezden emir beklemeden kendi inisiyatifiyle cepheye
sürerek Çanakkale cephesinin düşmesini engelledi ve Boğazları
kurtardı. METİN ASKER MUSTAFA KEMAL Anafartalar Grup Kumandanı
Miralay Mustafa Kemal, Türk askerinin Çanakkale'de gösterdiği
kahramanlığı şöyle dile getirir: ''Bombasırtı vak'asını anlatmadan
geçemeyeceğim. Mütekabil siperler arasında mesafe 8 metre, yani
ölüm muhakkak. Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulmamacasına
kamilen düşüyor. İkincidekiler onların yerine geçiyor. Fakat, ne
kadar şayan-ı gıpta bir itidal ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni
görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiç ufak bir fütur
bile göstermiyor. Sarsılmak yok. Okumak bilenler elerinde
Kuranıkerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler, kelimeyi
şahadet çekerek yürüyorlar. Bu, Türk askerlerindeki ruh kuvvetini
gösteren şayan-ı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız
ki, Çanakkale muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.''
Conkbayırı'nda bir şarapnel parçasıyla yaralanan Mustafa Kemal'in
cesareti ise bir başka kahramanlık örneğidir. Mustafa Kemal,
yaşadığı bu olayı şu sözlerle anlatır: ''Muharebe meydanında
cereyan eden hali temaşa ederken bir şarapnel parçası göğsümün sağ
tarafına çarptı. Cebimde bulunan saati parça parça etti. Vücuduma
nüfuz edemedi. Yalnız derince bir kan lekesi bıraktı. Bu saat
enkazını bilahare bugünün hatırası olmak üzere Liman Paşa'ya
verdim.'' Mustafa Kemal'in aldığı yaraya rağmen savaş alanında
soğukkanlılığını koruması, o sırada yanında bulunan 64. Alay
Kumandanı Yarbay Servet Bey tarafından şöyle dile getirilir:
''Süngü hücumu esnasında Conkbayırı tepesinde Atatürk'ün (Mustafa
Kemal'in) yanındaydım. Düşmanın şiddetli topçu ateşi başladıktan
biraz sonra Atatürk'ün elini birden göğsüne götürdüğünü gördüm.
Heyecanımı sezen o metin asker, parmağını ağzını götürerek ve
başını kaşlarını yukarıya kaldırarak, bana sukut ve sükun işaret
etti.'' Churchill, bir zamanlar mağlup etmek için savaştığı büyük
insandan, ''Bu eşsiz kahraman Türklüğün mukadderatını ele alacak
olan bir dehadır. Zira Çanakkale Boğaz harbinde malzemece üstünlük
bizdeydi. Fakat iradece üstünlük Onda olduğu için yenildik''
sözleriyle bahsetmiştir. Vatanı için canını çekinmeden veren Türk
askerinin zaferiyle sonuçlanan Çanakkale Savaşları, İngilizlerin
19-20 Aralık'ta Arıburnu ve Anafartalar'ı, 8-9 Ocak'ta Seddülbahri
boşaltmasıyla sona erdi. Atatürk, yıllar sonra Çanakkale
Savaşlarında can veren askerleri Türk-yabancı ayrımı yapmadan şu
sözleriyle kucaklamıştı: ''Uzak memleketin toprakları üstünde
kanlarını döken kahramanlar: Burada dost bir vatanın
toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler,
Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan
evlatlarını harbe gönderen analar: Gözyaşlarınızı dindiriniz.
Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur
içinde uyuyacaklardır. Bu toprakta canlarını verdikten sonra artık
bizim evlatlarımız olmuşlardır.''