Cenk Koray felçliyi yürüttü Müjdat Gezen'in felç olan eniştesi Cenk Koray'a gitti. Koray, bazı dualar okudu, sonra eliyle ayaklarına dokununca felçli adam yürümeye başladı ARDA USKAN / TAKVİM Şifacı nasıl olunur? Bu bir doğal yetenek midir yoksa bu insanlar sahtekar mıdır? Bilim adamlarına sorarsanız böyle bir yöntemle insanları sağlığına kavuşturmak asla mümkün değil. Ama onlar da şu açık kapıyı bırakıyorlar: "Henüz bilimin erişemediği bazı güçler olabilir..." Şifacıların pek çoğuna doğal olarak sahtekar gözüyle bakılıyor. Ama arada bir toplumun içinden saygın, kişiliğini ispat etmiş insanların aniden şifacı olarak ortaya çıkması, zihinleri bulandırıyor. Örneğin 2000 yılında kaybettiğimiz Cenk Koray, 40 yaşından sonra bu yeteneğini keşfettiğini söyleyerek herkesi ikilemde bırakmıştı. Cenk Koray sahtekar olabilir miydi? Buna kimse ihtimal vermiyordu ama kafalardaki soru işaretleri de bitmek bilmiyordu. Koray elindeki enerji ile insanları iyileştirdiğini iddia ediyordu. Yakın arkadaşı Müjdat Gezen'in eniştesi Şükrü Demirkuş, beyin damarlarındaki tıkanıklık sonucu felç geçirmiş ve ısrar üzerine bir kez de Cenk Koray'a gitmişti. Sonrasını şöyle anlatacaktı: "Ben aslında böyle şeylere inanmam. Cenk Koray önce bir şeyler okudu, ne olduğunu bilmiyorum. Cenk bana yine gel demişti ama gitmedim, çünkü inanmam. Ama nasıl yürüdüğüme ben de hayret ediyorum." Bugün Müjdat Gezen ile konuştuğumuzda rahmetli Cenk Koray ile çok iyi arkadaş olduklarını, ama bu konulara hiç girmediklerini, çünkü kendisinin böyle olaylara inanmadığını söylüyor. Peki İslam'da doğa üstü güçlerin yeri var mı? Din adamları bunu reddediyorlar. GİZLİ SERVİSLER MİSTİK GÜÇ PEŞİNDE Rasputin ve Allan Chumak örnekleri, spirtüalizmin ister Çar döneminde, isterse komünist rejimde insanları etkilediği ve binlerce yıl süren geleneklerin zaman, sınır ve politika tanımadığını gösterir. İnsanoğlu var olduğundan bu yana doğaüstü güçlere ilgi duymuş, kimi zaman da onunla çatışmıştır. 1980 yılı tüm dünyada rasyonel çözümlerden uzaklaşma eğilimlerinin doruk noktasıydı. Gizli haber alma örgütlerinden, hükümetlere, Afrika'nın ücra köşelerinden dev gökdelenlere kadar mistik güçlere başvurma eğilimi o yıllarda dünyayı sarmış sarmalamış, günümüze kadar gelmişti. 90'lı yılların başında Fransız Observateur dergisi, ülkenin hangi bölgelerinde falcıların, şifacıların bulunduğuna dair haritalar yayınlamıştı. SOVYETLER'İN ŞİFA DAĞITAN ÖZEL İNSANI Rasputin'in öldürüldüğü o soğuk kış gecesinden tam 174 sene sonrasına, 1990 yılına gelelim. Ülke yine Rusya... Bu kez glosnot rüzgarları esiyordu. Beyaz gür saçları omuzlarına bir yele gibi dökülen bu adam gözlerini kameranın içine dikiyor, ellerini iki yana açarak izleyicileri adeta hipnotize ediyordu. Kendisine inanan milyonları ekrana bağlayan bu beyaz yeleli adamın evinin önünde ondan şifa umanlar kuyruklar oluşturuyordu. Tek umutları, onun enerjisinden pay alabilmekti. Rusya'nın yeni şifacı ilahının adı Allan Chumak'tı. O sihirli ellerin sahibi aslında, Glasnost'a rağmen hala materyalizmin ana vatanı olarak bilinen Sovyetler'in resmi televizyonunun şifacısı olması imkansızdı. Ama Chumak başkaydı. Bir süre önce kaçak çalışan şifacıların peşine düşen bir gazeteciyken birden kendisindeki yeteneği keşfetmiş ve tüm Sovyetler'in şifa dağıtıcısı olmuştu. Mantık ötesi düşünceyi hiç kabul etmeyen bir kültür bile, 1990'lı yılların başında 'sihrin gücünü' resmen kabullenmişti... Fal tutkunu İpekçi Ruhlar alemi, Fal, Astroloji büyük bir tutku... Cemil İpekçi, İngiliz bir falcıyı öve öve bitiremiyor: İnanılır gibi değil. Her dediği çıkıyor. ARDA USKAN / TAKVİM Bugün toplumun her kesiminde hızla yayılan bu eğilimi görmezden gelemeyiz. Fal, büyü, Astroloji, Ruhlar alemi, telepati, telekinezi gibi olgular her dönemde insanları etkilemişti. Ama bugünlerde, bütün dünyada olduğu gibi bilinmeyene olan merak, Türkiye'de de altın çağını yaşıyor. Ve ünlüler dünyasında, hatta politikacıların içinde de işlerini fallara göre yürütenlerin sayısı hiç de az değil. Ünlü Modacı Cemil İpekçi fal'ın yaşamındaki rolüne inanmış milyonlarca insandan sadece biri. Ama ilk başta çekincesini açıkça ortaya koyuyor... Ona göre bu işin sahtekarlarından uzak durmak lazım. "Dünyada nasıl dinler istismar edilmişse, böyle yetenekler de istismar edilmiştir" diyor İpekçi. Ancak onun adlandırdığı şekliyle "duru görü"ye sahip olan insanlar her çağda var olmuş ve onun da yaşamını böyle insanlar dönem dönem etkilemiş.İnanırsınız ya da inanmazsınız. Ona göre bu işin sahtekarlarından uzak durmak lazım. "Dünyada nasıl dinler istismar edilmişse, böyle yetenekler de istismar edilmiştir" diyor İpekçi. Ancak onun adlandırdığı şekliyle "duru görü"ye sahip olan insanlar her çağda var olmuş ve onun da yaşamını böyle insanlar dönem dönem etkilemiş.İnanırsınız ya da inanmazsınız. Gerçek mi, sahtekarlık mı? İnsanın aklı nerede biter, duygular nerede başlar. Bilim neden ve nereye kadar karşı çıkıyor karanlık çağlardan beri gelen bu efsanelere? Tüm bu soruların yanıtlarını arayacağız bu girişten sonra. Son karar tabii ki okurun olacak... Fal tutkunu İpekçi, "Londra Mrs. Bear adlı bir kadın vardı. Senelerdir Scotland Yard'da çalışmış. Şimdi vefat etti Ama söyledikleri hala çıkıyor! Bana ilk fal baktığı zaman 1978 yılıydı. İngiltere'de öğrenciydim. O ülkede kalamayacağımı, ani bir kararla ayrılacağımı ve bir başka Avrupa ülkesine gideceğimi ve en az altı yıl orada yaşayacağımı söyledi. Gerçekten de o ülke Fransa oldu, ve altı yıl kaldım. Tanışacağım sevgililerime kadar söylemişti. Hepsi gerçek oldu. Bir de İstanbul'da Asuman hanım vardı, o da rahmetli oldu. Ne söyledilerse çıktı" dedi. Tarot mu baktırıyordunuz? Evet... Bir de Nice'de Monica diye Sicilyalı tarot bakan bir kadın vardı. Fransa'da oturmak izni almak üzereydim. Bir gece falıma baktı ve yarın önemli bir haber alıp Türkiye'ye döneceksin dedi. O gece annemin hastalandığı haberi geldi ve Türkiye'ye uçtum ve Nice'e dört sene sonra dönebildim. Fransa vatandaşlığımı alamadım. Ama sahtekarları bu işten ayrı tutmak lazım. Kuran'da Nas ve Felak sureleri geleceği görmeyi sadece Allah'a bırakın diyor ve böyle şeyleri günah sayıyor. Neden günah, çünkü var da ondan! Bunlar doğru ellerde kullanılması gereken yetenekler." RASPUTİN MUCİZESİ Dışarıda alabildiğine kar yağıyordu... 1916 yılının 16 Aralık günüydü. Rusya'nın çarlık dönemi... Şömineden duvarlara yansıyan titrek gölgeler 3 Rus soylusuna aitti. Prens Felix Yusupov, Grand Dük Dmitri Pavlovich ve Vladimir Purishkevich... 3'ü de az sonra gelecek olan konuğu bekliyorlardı. Korkularının sebebi çok açıktı: Çünkü konuğun adı; Yefimovich Rasputin'di. Bu adamlar Rus tarihinin gelmiş geçmiş, sonradan adına şarkılar, romanlar yazılmış büyük şifacısını öldürmeye hazırlanıyorlardı. Tasarladıkları cinayetin ve tuzağın dehşeti öylesine yoğundu ki, odanın atmosferi evi yakabilecek kadar ağırlaşmıştı. O karlı kış gecesinde, katillerinin tuzağına doğru ilerleyen Rasputin okuma yazma bile bilmeyen bir köylü çocuğuydu. Son Rus Çarı Romanov'un hemofili hastası olan oğlu Aleksi'yi bu gün bile hala nasıl olduğu bilinmeyen bir yöntem ile iyileştirmiş, Rus sarayında ün yapmıştı. Rusya'nın 1. Dünya savaşına girmesi ve çarın cepheye gitmesi ile Çariçe Aleksanrda ile girdiği ilişki ve adının tüm ülkede bir efsane haline gelmesi artık çok tehlikeli olmaya başlamıştı. Rasputin imparatorluğun iplerini elinde tutuyordu. Ölümcül tuzak bunu için kurulmuştu. Prens Yusupov ve arkadaşları onu sahte bir dostluk gösterisiyle karşıladılar. Pastalar kesildi, şarap şişeleri açıldı. Ama Rasputin bunların siyanür içerdiğini bilmiyordu. Onlar da Rasputin'in mucizevi güçlerini... Okuma yazma bilmeyen ama Rusya'yı kontrolü altına almayı başaran bu köylü siyanüre rağmen ölmüyordu. Kaba saba kahkahalar atıp, soyluları şaşkına çeviriyordu. SİYANÜR, BALTA VE KANLI BİR CİNAYET İşte o zaman ilk balta darbesi geldi... Rasputin önce yere yığıldı, ardından tekrar ayağa kalkınca Prens Yusupov, az önce onun kafatasına indirdiği, elindeki kanlı baltaya bakakaldı... Sonra peş peşe silah sesleri duyulmaya başladı. Rasputin, vücuduna saplanan kurşunlara rağmen ayağa kalkmaya çabalıyordu. Sonunda kanlar içinde yere düştü. Siyanür, balta, kurşunlar işe yaramış mıydı? Adamlar onu bir battaniyeye sarıp buz kaplamış Neva Nehri'nde bir delik açıp öldürücü suya attılar. Cesedi bulunduğu zaman ciğerlerinde hala su vardı. Bu, onun nehre atılırken de ölmediğini gösteriyordu. Rasputin bir sahtekar mı, gerçek bir şifacı, yoksa gelecekten haber veren bir varlık mıydı? Bunun yanıtı hiç verilemedi. Ama öldürülmeden önce Çariçe'ye yazdığı bir mektupta,"Beni öldürürlerse, sizin aileniz de 2 sene içinde öldürülecektir." diye kehanette bulunmuştu. Gerçekten de ihtilalden sonra Ramaov ailesi kurşuna dizilerek öldürüldü. Bu olaydan tam 174 yıl sonra, Sovyetler Birliği bu kez Chumak adlı bir şifacı yüzünden bir kez daha sallanacaktı. İleriki bölümlerde de ona değineceğiz...