Başbakan Erdoğan: "Bu süreçte ne acıdır ki siyasi partilerden, medyadan, sanatçılardan, özellikle de bu ülkenin aydınlarından, yeterli desteği alamadık." demişti. Aktüel, sanatçıların kapısını çaldı ve Türkiye'nin sanat hayatına yön veren ünlülere barış süreci için ne düşündüklerini sordu. CEMALNUR SARGUT (TASAVVUF ARAŞTIRMACISI) “Birlikten yanayım” “Ben daima tevhidden, farklılıkların hoş görülmesinden, birlik ve beraberlikten yanayım.” AHMET ÇAKAR (SPOR YAZARI) “Bitecekse en azılı Türk düşmanıyla bile görüşmeye razıyım” Eğer bundan sonra kan dökülmeyecekse, terör bitecekse, teröremilyar dolarlar gitmeyecekse, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, değil İmralı ile en azılı Türk düşmanıyla bile görüşülmesinden yanayım. Bu çatışmalar ben üniversite öğrencisiyken başladı, 50 yaşına geldim hâlâ değişen bir şey yok. 50 bin insanı kaybettik, nereden baksanız 500 milyar dolar gitti ama biten hiçbir şey yok. Dolayısıyla çözüm için başka yolları denemek şart oldu. Bu İmralı yada başka bir yerle, başka birileriyle görüşmek olsa da yeter ki dökülen kan dursun. İBRAHİM TATLISES (MÜZİSYEN) “Hendek değil, köprü…” 40 yıllık sanat hayatım bu acıları görmek ve yaşamakla geçti. Ne kadar ömrüm kaldı ki? Bırakın da bu gözler barışla süslenmiş ülke görsün Buna şahsım da dahil olmak üzere kim engel olursa olsun, tarih bunu affetmeyecektir. Ve dibi görülmeyen karanlık bir çukura gömecektir. İnsan sevdalısı bir sanatçı olarak özlediğim, barış yolunun önüne hendek değil, köprü kurulmasını görmektir... Silah bırakma meselesi ne bir şahsın, ne de bir partinin meselesidir. Bu mesele ağlayan anaların, babaların, bacıların, Türkiye’nin meselesidir. TÜRKAN ŞORAY (OYUNCU) “Barış istiyoruz” Sağduyu, sabır, hoşgörü ile bunu başaracağımıza inanıyorum. Hepimizin duygularının tahammülü kalmadı artık. Barış istiyoruz. Ülkemizde herkes kardeşçe yaşasın, birbirini sevgiyle kucaklasın istiyoruz. Ben bunun olacağına inanıyorum. Bundan sonra kardeş kardeş, çok mutlu bir Türkiye olacağımıza inanıyorum. Ülkemiz insanları mutlu yaşamaya layık insanlardır. KADİR İNANIR (OYUNCU) “Bu süreçten dönenin canı yanar” Eğer sen halkların özgürlüğü ve kardeşliği diye bir vicdana sahipsen, kazandığımız her şeyi adilce bölüşelim diye demokratik yapıdan yanaysan, Kürtlere haklarını vereceksin. Bu siyasal bir konudur. Dolayısıyla müzakere masasında çözülür. Süreci destekliyorum ama hataları da söylemek zorundayım. Bugün artık Kürt sorununun çözülmesi için herkes elini taşın altına koyacak. Aslında taşın altına koymak da yetmez. O eller ezilecek! Her iki tarafta da. Bu taviz vermek değildir. Barış sürecinden kim dönerse, çok canı yanar. Çünkü halkın heyecanını ve desteğini boşa çıkarmış olur. EZEL AKAY (YÖNETMEN) “Hepimiz el atalım” Daha önce başarıya ulaşmamış barış süreçleri kamuoyu desteğine sahip değildi. Son olaylar gösteriyor ki, hassasiyet yön değiştirmeye başlamış. Provokasyonu ‘Türklerle Kürtler arasındaki uyuşmazlığın çatışması’ olarak anlayıp barış arayışını düşmana zaman kazandırma hatası saymak yerine ‘barışı istemeyenlerin çabası bu, boşa çıkaralım’ fikri öne çıkıyor. ‘Sakın ha, görüşme yapılmasın, bu vatanı satmaktır’ diye bağıranlar, kışkırtıcılık yapanlar her zaman var olacaktır. Terörle çatışıyormuş gibi görünüp işbirliği yapanlar da çıkabiliyor. Ama mesele maalesef çok büyük, ben onun karşısında çok küçük kalırım. Hepimiz el atalım. YAŞAR KEMAL (YAZAR) “Bu bir ırkçılık, bağnazlık sorunudur” Süreci ve çözümü destekliyorum. “Bu Bir Çağrıdır” kitabımda yazdıklarımı hatırlatmak isterim: 70 yıldır Kürt kültürüne, diline izin verilseydi, bu iki kültür aynı toprakta geliştikleri için birbirlerini besler, geliştirmezler miydi? Anadolu özgün kültürlerin vatanı olmaz mıydı? Bu bir demokrasi sorunudur, başka bir şey değil. Bu biraz da ırkçılık sorunudur, bir bağnazlık, bugünkü dünyayı anlamama sorunudur. HÜLYA KOÇYİĞİT (OYUNCU) “Barışın dili empatidir” Görüşmelerden olumlu neticeler alınmasını bekliyorum. Birlikte huzur içinde yaşamak hepimizin hakkıdır. Eğer barışı istiyorsak ve bekliyorsak her iki taraf da birbiriyle empati kurarak konuşmalı. Barışın dili bu empatidir. Barışın önündeki engeller halk değil. Bu savaştan maddi ve manevi fayda sağlayanlar. KENAN IŞIK (OYUNCU-YÖNETMEN) “Bu toprağın diline yakışmayan düşmanca bir dil geliştirdik” Bu coğrafyanın 12 bin yıl öncesine giden kadim kültürüne yabancı kalıp umursamadığımız için anlayamadık. Bu kültürün binlerce zeka tarafından üretilmiş destanlarını, menkıbelerini, öykülerini, şiirlerini, kıssalarını yok sayıp, yabancı modellerden devşirerek taklit ettiğimiz ürünleri kıymetli saydık, sandık. Tarihin bize defalarca kanıtlamasına rağmen, kendi kültürünü dışlayarak bir ötekini taklit eden, teselliyi başkalarının öykülerinde, estetiğinde arayarak mutlu olmak peşinde koşan bütün milletlerin, kavimlerin yok olduğunu unuttuk ya da unutturulmasına göz yumduk. Bu nedenledir ki, bu kadim coğrafyada ne bileyim belki bir asır öncesine kadar birbirlerini dışlamadan bir arada yaşayan halklara, etnik gruplara karşı alışık olmadığımız, bu toprağın diline yakışmayan düşmanca bir dil geliştirdik. Susmak mı lazım acaba? HAYKO CEPKİN (MÜZİSYEN) “Irkçılık kavramıyla uğraşmayan bir toplum…” Her gün televizyonda aynı masallar anlatılırken gördüğüm için belki de, umutsuzum. Mutlak bir barış için uzlaşmacı olunsun yeter. Burada her iki tarafa düşen görev, görevlerinin kendileri için bugünlerini yaşamak değil; gelecek nesilleri, yarınları düşünmek olduğu. Ama bu sorun olmasaydı, Türkiye gene de başka bir sorunuyla uğraşıyor olurdu. Huzura herkes ihtiyaç duyar. Terör sorununu çözmüş bir Türkiye’yi nasıl hayal ediyorum sorusuna gelecek olursak, ırkçılık kavramıyla uğraşmayan bir toplumun geleceğe yol alması diyebiliriz… NİLAY ERDÖNMEZ (OYUNCU) Umuttan çok merak… Göze göz, dişe diş dediğimiz nereye kadar gider ki... Ancak ara boşlukları doldurmak güç, göze göz derken biz mi körleştik yoksa bilindik bir şeffaflık eksikliği mi acaba? Ben bu süreçte umuttan çok merak içindeyim. Esas ve mutlak olan halk(lar)ın sesidir. Çözüm gerçekten demokratik bir zeminde aranıyorsa bence gerçek demokrasi sırtını öncelikle buna vermelidir. PELİN BATU (OYUNCU-ŞAİR) “İnsanların içine barış isteği düştü” Sarp, engebeli bir süreç olacağı aşikar. Ama bütün zorluklara rağmen sanki insanların içine barış isteği düştü ve bu istek düştükten sonra, gelmemesi için hiçbir engel olamaz. Burada tehlikeli olan, pek çok taraf olduğu için, kakofoni olma ihtimali var. Yani birbirlerini duymayabilir, dinlemeyebilirler. Müzakere sürecine bütün partilerin katılması, herkesin barış için çabalaması lazım. Buna muhalefet, İmralı, dağdakiler, yurt dışındakiler de dahil. TARKAN GÖZÜBÜYÜK (MÜZİSYEN-PENTAGRAM) “30 yıldır parmağımızı prize sokuyoruz” Burada her iki tarafa düşen görev, tek taraf olmak. Geçmişe doğru, en azından Birinci Dünya Savaşı’na kadarki zaman diliminde yaşananları, bütün akademik branşlarda derinlemesine tahlil etmek faydalı olabilir. Bu sorun hiç olmasaydı Türkiye nasıl bir ülke olurdu derseniz… Kim bilir. Ortadoğu ve Balkanlar'da bu dava uğruna en az bir yakınını kaybetmeyen kimse kalmadı. Din, ırk, milliyet v.b. Kavramlar üzerinden yapılan ayrımcılığın ne kadar tehlikeli olduğunu anlamak için 30 yıldır parmağımızı prize sokuyoruz. Kolektif zekamız ve vicdanımız çok zayıf demek ki. Ama yoksulluk ve mesleksizlik sorununu çözmüş bir Türkiye, özellikle çocuk sahibi olan vatandaşlar için öncelikli hedef olmalı. YASEMİN MORİ (MÜZİSYEN) “Anadolu topraklarında yaşayan dünyalı insanlarız” İnsanların kendilerini tanımlarken milliyetlerine aşırı bir yükleme yapmalarını anlamsız buluyorum. Bizler Anadolu topraklarında yaşayan dünyalı insanlarız. Bu topraklar yüzlerce medeniyete ev sahipliği yapmış kültürel ve etnik açıdan çok zengin topraklar. Diğer bütün azınlıkların olduğu gibi burada insani bir yaşam sürmek Kürtlerin de hakkı. İnsanların etnik ve dini kimliklerinin bir takım güçlerin çıkarları uğruna oynanan oyunlara alet edilmesini insanlık dışı buluyorum. Sınırları olmayan bir dünya yaratmak amaç olmalıyken sınırlar ve gruplaşmalar bizi bize bölüyor. Bu topraklarda yaşayan tüm insanlar bu devletin vatandaşı ve bu devlet insanlarına kültürlerinin gerektirdiği gibi yaşama hakkını vermeli. AHMET ÜMİT (YAZAR) “Umutluyum, umutlu olmak zorundayım” Son derece olumlu buluyorum, hatta çok da geç kalınmış bir girişim olarak değerlendiriyorum. 30 yıldır süren bu kanlı çatışma artık miyadını doldurmuştur. Ülkenin kaybettiği ekonomik değerler bir yana, bir tek insanımızın bile burnunun kanamasına artık göz yummamalıyız. Umutluyum, umutlu olmak zorundayım, sadece ben değil, herkes böyle düşünmek zorunda. Çünkü orada her kim ölürse ölsün aslında kanı akan bizleriz. O yüzden umutlu olmamız gerekiyor, daha doğrusu umudu gerçek haline getirmemiz gerekiyor. NEDİM GÜRSEL (Yazar) “Barış özlemi ön planda” Kürt sorunu çözülmesi gereken bir sorundur. Bu süreci de cesurca bir girişim olarak görüyorum. PKK demokratik yapıya sahip değil, şahsen bu sorunun parlamento çerçevesinde çözümlenmesini isterdim ancak öyle olmayacağı anlaşıldı. Yaşanılanlar şimdiye kadar çok zarar verdi, keşke daha önceden çözülseydi. Eğer bu sorun olmasaydı ekonomi güçlü olacak, acılar çekilmeyecek ve insanlar hayatlarını kaybetmeyeceklerdi. Sürecin desteklenmesinde, barış özleminin ön planda olduğunu düşünüyorum. HAKAN GÜNDAY (YAZAR) “Devlet Kürtlerden, PKK Türkiye’den özür dilemeli” Her ne kadar gerçekleşeceğine ilişkin hiçbir umudum olmasa da, bu süreç, devletin Kürtlerden, PKK'nın da Türkiye'den açıkça özür dilemesiyle sonuçlanmalı. Ancak o zaman, bütün bu meselenin İnsan'a dair olduğu gerçeği öne çıkabilir. Aksi takdirde, kimsenin kimseyi affetmediği bir barış, ertelenmiş bir savaştan başka bir şey değildir. ANKARALI TURGUT (MÜZİSYEN) “Fos çıkmayacaksa ben de katılmak isterim” Biz 30 yıldır bir balonun içinde yaşıyoruz. 30 yıldır akan kan var. Ben Kore gazisi bir babanın evladıyım. Şehit haberlerini duyduğumuz zaman bizim de ciğerimiz sızlıyor. Ama bunlara rağmen devletin yürüttüğü İmralı görüşmeleriyle 30 yıldır akan bu kan duracaksa, ülkenin mutluluğu ve huzuru sağlanacaksa olsun derim. Bu çalışmalar vatana millete hayırlı olacaksa, fos çıkmayacaksa bu görüşmelere ben de katılmak isterim. CEYDA DÜVENCİ (OYUNCU) “İnsanca yaşayacağımız bir dünya yaratmak için” Enerjimizi, canımızı, aklımız artık savaşmak için değil birlikte üretmek, gelişmek, insanca yaşayacağımız bir dünya yaratmak için kullanacağımız günler gelmeli. Kaybedilen her evlat, her can kaybı bir ananın yürek acısı. Bu bağlamda artık dil, din, ırk gözetmeden barış taraftarı olunmalı. Olaya insan boyutunda bakılmalı bu süreçte. Mümkünse diyalog kurulmasına yardım ederek, barış talebimizi yineleyerek, bu talebi gündemden düşürmeyerek katkıda bulunabiliriz. CEM DİNLENMİŞ (KARİKATÜRİST) “Kürt sivil siyaseti büyük mücadele verdi” Ben bu süreçten umutluyum. Önceki görüşme dönemine kıyasla kanıksama duygusu ülkeye daha fazla hakim. Devlette ve toplumda her anlamda önüne bakma, kabullenme, yokmuş gibi yapma, görmezden gelme hali var. Aslında bu çok kötü bir şey, yönetim yapısı eleştirel denetim özelliğini yitirmiş durumda, ama istikamet büyük harflerle 'barış' olunca bu vaziyet ehvenişer, keyfe keder geliyor. Bu sürecin başarılı olması ve ‘mutlak bir barış sağlanması için’ ne yapılması gerek dersek, mutlak barış diye bir gerçeklik var mı evrende emin değilim. Hayal bile olsa güzel. Mevcut yönelim karşı olarak konumlandırdığımız tarafların dünyasını anlamak için bir fırsat olabilir… MÜGE İPLİKÇİ (YAZAR) “Tıkanmış birçok yol açılabilir” Temel paydamızın insanlık, genç ölümlerini durdurmak ve barış olduğunu asla unutmamamız gerekiyor. Ülkemiz bu sorunu çözerse demokrasi yolunda çok önemli bir adım atmış olacak ve yıllarımızı çalmış olan Kürt sorunundan diğer kilitlenmiş sorunlara demokratik çözümler bulmak çok daha kolay gerçekleşecek. Kürt sorununu çözmüş bir Türkiye bugününe ve yarınına sahip çıkabilen, demokrasisiyle örnek teşkil etmeye aday güçlü bir ülke olacaktır. EMRAH SERBES (YAZAR-SENARİST) “Barış, merhamet inşa etmektir” Barış sürecinde geliştirilecek makul dilin iki tarafı da rencide etmemesi, yaşanan acıları görmezlikten gelmemesi gerekir. Barış süreçleri zordur, provokasyonlara açıktır. Sinop-Samsun olayları bunu göstermiştir. Böyle dönemlerde basireti kaybetmemek lazım. İleride, süreçte bir tıkanma olursa da basireti ve metaneti kaybetmemek lazım. Üstünde yılların tozu olan bir sorunu iki günde iki ayda çözemeyeceğimizi de unutmamak lazım. İnsanlardaki öfkeyi, kini, umutsuzluğu gidermektir barış. Barışı mümkün olan her yolla savunmak; ikna yoluyla savunmak, hoşgörü yoluyla savunmak gerekir. Bunların mümkün olmadığı yerde barışı zor kullanarak da savunmak gerekir. Hoşgörüsüzlere gösterilen hoşgörü, hoşgörü değildir. Barışın herkese faydası vardır, belki de en çok onu istemeyenlere. Bu meselenin ekonomiye zararı var o yüzden barışmalıyız diyenlere gelince, bu fikre katılmak mümkün değil. Ekonomik çıkarlar üstüne tesis edilmiş bir barış, gerçek barış değildir. Böyle yapılırsa yarın aynı çıkarlar nedeniyle savaşa kaldığımız yerden devam edelim de denilebilir. Gerçek barış, karşılıklı anlayış ve merhamet kültürü üstüne inşa edilebilir. SARP AKKAYA (OYUNCU) “Daha az çocuk ölecekse her süreçten memnunum” Yapılan girişimleri bize aktarıldığı kadar takip edebiliyoruz ama şunu söyleyebiliyorum. 1980 doğumlu bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, kendimi bildim bileli bir şeyler yasaktı. Birileriyle görüşmek birilerini dinlemek, okumak, birilerine bir şeyler söylemek. Bugün birçoğu yasak değil. Yasaklar biçim değiştirdi. Bu anlamda her insani girişim bence ilerleme olarak tanımlanabilir. İmralı süreci de en azından süreç diyebileceğimiz bir hal aldı. Nasıl gelişeceğini elbette bilemem ama daha az kan akıtacak aklıselim her çözümün konuşarak bulunabileceği kanaatindeyim. Daha az çocuk ölecekse her süreçten memnunum.