Ünlü şairin oğluna Moğultay vetosu
Abone olAdalet eski Bakanı Moğultay dönemindeki 'ideolojik mağdurlar'dan biri de ünlü şair Abdürrahim Karakoç'un oğlu oldu. Bakanlığın uyguladığı kriterler ise düşündürücüydü.
Hakimler ve Savcılar Yasası’ndaki değişiklik ‘siyasallaşma’
tartışmalarını beraberinde getirdi.
CHP başta olmak üzere yargı çevreleri, iktidarı kadrolaşmaya
çalışmakla suçladı. İktidar ise Mehmet Moğultay’ı hatırlattı.
DYP-SHP hükümetinde (1991) Adalet Bakanlığı yapan Moğultay,
hakimlik için 2 bin partiliyi işe aldığını itiraf etmişti. Bu
dönemdeki ideolojik yaklaşımın mağdurlarından biri de ünlü şair
Abdurrahim Karakoç’un avukat oğlu Türk İslam Karakoç. Oğul Karakoç,
hakimlik sınavında isminden dolayı elenmiş. Durumu önceden tahmin
eden Karakoç, sol kesim üzerinde etkisiyle bilinen merhum sanatçı
Mahsuni Şerif’i araya sokmuş. “Bu benim yeğenimdir.” diyen Mahsuni
Şerif’e dönemin SHP yetkilileri, “Mahsuni’nin bu adla yeğeni
olamaz.” karşılığını vermiş. Sinirlenen ünlü sanatçı, yakın dostu
Abdurrahim Karakoç’a şöyle dert yanmış: “Bunların isme alerjileri
var.”
Abdurrahim Karakoç, Mehmet Moğultay’ın işbaşında olduğu 1994
yılında meydana gelen olayın hikayesini Zaman’a anlattı. Karakoç’un
halen Ankara Barosu’na kayıtlı avukat oğlu Türk İslam Karakoç,
hukuk fakültesini bitirdikten sonra hakimlik sınavına girer.
Milliyetçi ve muhafazakar camianın sevilen isimlerinden olan
Karakoç, bu kimliği ve isminden dolayı oğlunun mağdur edileceği
kaygısını taşır. Bunun için sol cenah üzerinde ağırlığı olan yakın
dostu ve hemşehrisi Mahsuni Şerif ile görüşür. Merhum sanatçı, “Ne
demek hocam? Yeğenimin haksızlığa uğramaması için elimden geleni
yaparım.” diyerek Türk İslam’ı SHP Genel Merkezi’ne gönderir. Hakim
olma heyecanı ile SHP’ye giden Karakoç, sonrasını şöyle anlatıyor:
“Ayhan isimli arkadaşımla, SHP genel sekreter yardımcısı olan
beyefendiye gittik. Mahsuni’nin selamıyla gittiğimiz için bizi
sıcak karşıladı. Fakat, ismimin Türk İslam olduğunu duyunca rengi
değişti, yüzü buruştu. Hemen rahmetli Mahsuni’yi aradı: ‘İki
arkadaş göndermişsin, birisinin adı Türk İslam’mış. Yanlışlık
olmasın?’ diye sordu.”
SHP Genel Merkezi’nden ayrılan Türk İslam Karakoç, başından
geçenleri babasına anlatır. O da Mahsuni Şerif’i bilgilendirir.
Şerif, bunun üzerine parti genel merkezinde SHP’nin önde gelen
isimleriyle buluşur. “Türk İslam benim yeğenimdir, ona göre.” der.
Fakat SHP’lileri inandıramaz. Görüşmeden ayrılan Mahsuni Şerif,
doğruca dostu Abdurrahim Karakoç’un yanına gelir. Ve üzgün bir ses
tonuyla olanları anlatır: “Hocam. Bunlar çok katı. Bana, ‘Mahsuni,
senin yeğeninin ismi Türk İslam olamaz’ diyorlar. İsmine alerjileri
tutmuş. Onlara dedim ki, kardeşim biz de İslam değil miyiz, Türk
değil miyiz?”
Abdurrahim Karakoç, oğlunun 11 yıl önce yaşadıklarını yargının
siyasallaşmasına kanıt olarak gösteriyor. Yargıda solcu ve mezhepçi
bir yapılanma olduğunu savunan Karakoç, oğlunun ideolojik
gerekçelerle hakim yapılmadığını vurguluyor. Ünlü şair, kendisinin
de yazı yazdığı gazetenin (Anadolu’da Vakit) adından dolayı zaman
zaman haksızlığa uğradığını belirtiyor. Karakoç, “Yargı zaten
siyasetin içinde. Baştan sona bulaşmış. Benim birçok mahkemelerim
oldu, orada yaşadım bunları. Yazı yazdığım gazeteyi özellikle
belirtiyorlar. Aralarında parola mı var? Hakimlerin askerden
brifing almaya gittiği 28 Şubat süreci yargıda siyasallaşmanın
zirvesidir.” görüşünü dile getiriyor.
Moğultay, kadrolaşmayı itiraf etti
Türkiye, 1991 seçimlerinin ardından kurulan DYP-SHP hükümeti
döneminde en büyük kadrolaşma hareketine tanık oldu. Sadece Adalet
Bakanlığı’na 5 bin kişi yerleştirildi. Atamalarda ‘ideolojik’
kıstasların temel alındığı, dönemin Adalet Bakanı Mehmet
Moğultay’ın sözleriyle ortaya çıkmıştı. Moğultay, gerçekleştirdiği
kadrolaşmayı şöyle itiraf etmişti: “Evet, hükümetten sınavlı beş
bin kişilik kadro çıkarttım. Doğu’dan, Güneydoğu’dan gelen insanlar
aç mı, işsiz mi kalsın? Bu kadroları örgütüme vermeyip de
milliyetçilere mi verseydim? Seyfi Oktay ve benim dönemimde de iki
bin hakim aldık. Bu aldığımız kadrolar, ileride yeşerecek demokrat
insanlardır. Yaptığım suçsa işlemeye devam edeceğim. Ben
yılmayacağım, bu makamı da terk etmeyeceğim.”
Hakim Beğ
Gene tehir etme üç ay öteye
Bu dava dedemden kaldı hâkim beğ.
Otuz yıl da babam düştü ardına
Siz sağ olun, o da öldü hâkim beğ.
Kırk yıl önce; yani babam ölünce
Kadılıklar hâkimliğe dönünce
Mirasçılar tarla, takım bölünce
İrezillik beni buldu hâkim beğ.
Yaşım yetmiş iki, usandım gel-git
Bini buldu burda yediğim zılgıt
Eğer diyeceksen: ‘bana ne, öl git!
Oğlumun bir oğlu oldu hâkim beğ.
Sekiz evlek tarla, bir geverlik su
Yüz yılda höküme bağlanmaz mı bu?
Kazanmasam da hu, kazansam da hu!
Canım ta burnuma geldi hâkim beğ.
Mülkün temeliydi adalet hani?...
Bizim hak temelde saklı mı yani?
Çıkartıp Da versen kim olur mâni?
Yoksa hırsızlar mı çaldı hâkim beğ?!
Haber: Ömer Şahin
Kaynak: