Kendi cinayetinin başrol oyncusu talihsiz kadının cesedi, 1947 ocak ayında L.A.’de boş bir arazide bulundu. Betty'yi bulan kişi, onu atılmış bir vitrin mankeni sandı. Belinden tamamen kopmuş, kanı boşaltılmış, el ve ayak bileklerinde işkenceye maruz kaldığına dair ip izleri, vücudunun farklı yerlerinde kesikler bulunan kurbanın göğüsleri doğranmış, üzerinde sigara söndürülmüştü. Polis kayıtlarına göre, cesedin cinsel organı çim ile doldurulmuş, anal ilişkiye girilmiş, sol bacağında bulunan gül dövmesi kare şeklinde kesilerek, çıkarılmıştı. Herkese dehşete düşüren bu olay sırrını hala koruyor. Peki katil bulundu mu? Yaşına göre olgun ve cazibeli Elizabeth Betty Short’un nam-ı diğer ‘Black Dahlia’nın, film yıldızı olma hayaliyle gittiği L.A.'de, 22 yaşındayken hunharca öldürülmesi, polisiye tarihinde çözülmemiş bir sır olarak duruyor. Annesi ile babası ayrılan Betty, çok da iyi geçinemediği ve alkol problemi olan babasında kalır. Bir gün babasının arabası köprünün birinde terk edilmiş halde bulunur. Borçlarından dolayı intihar etti. Geçim sıkıntısı yaşayan Betty pejmürde bir hayatın içine düşer, çektiği sıkıntılardan kendini içkiye vurur ve içki içmekten de tutuklanır. İntihar ettiğini düşünen babası ortaya çıkar ve Betty'nin kafası iyice karışır. Sık sık yer değiştir, garsonluk başta olmak üzere farklı işlerde çalışır. Hayatını yoluna koyar. Derken hayatının aşkı ile karşılaşır. ABD hava kuvvetlerinde görevli "Flying Tiger" lakaplı binbaşı Matt Gordon'la nişanlanır. Yaşam sevinciyle dolan genç kadın, hayatının aşkıyla evlilik hazırlıkları yaparken, pilot Gordon'un 1945'te uçağının düşüp ölmesi ile acılara gömülür. Kendini tekrar toparlayan Betty, şansını oyunculukta denemek ister. Hollywood'a kapağı atar, yeni bir hayat kurar ve küçük rollerde görünmeye başlar. Güzelliği ile dikkat çeken Betty'nin aktör John Wayne ile flört ettiği de söylenmekte. Bir gün deneme çekimine gitmek için evden çıkan Betty'den altı gün boyunca haber alınamaz. Tarlada ikiye bölünmüş halde bulunan cesedin otopsisinde, kafasında darbe, çürük, kesikler, kanama tespit edilen kurbanın, "ağızı kulaklarına varır gibi" bir palyaçonun gülen yüz ifadesi benzer şekilde dudak köşelerinden kulaklara kadar 7,5 cm uzunluğunda kesilmiş. Suç bilimciler, otopsi raporundaki, beldeki temiz kesik ve boşaltılmış kandan yola çıkarak katilin tıbbi bilgiye sahip olduğu tahmin etmekte. Zeki, temel dürtüsü cinsel ilişki olan, kıskanç ve ölü sevici bir katil profili çiziyorlar. İşkence ve acı dolu sakatlama ayinlerinin fazlalığı, cinsel ilişkide doyumsuzlukla ilişkileniyor. Bu tür katiller, çıplak el ya da bıçağı seçiyor. Cinayet sayısı arttıkça işkence ve şiddetin dozunu arttırıyorlar. Black Dahlia cinayetinde, cesedin belli bir pozisyonda yerleştirilmesi ve yüzünün gülümser gibi kesilmesi katilin kurgudan hoşlandığını ve -öyle olmasa bile- kendini cinsel olarak zayıf bulduğunu gösteriyor. O tarihteki yakın geçmişte işlenmiş benzer cinayetlerle Black Dahlia cinayeti arasında bağlantı kurulmaya çalışıldı. Bunlardan ilki, 1934 -1938 yılları arasında Cleveland’da, çoğunluğunun kimliği tespit edilemeyen ve geriye sadece 13 kişinin vücut parçalarının kaldığı korkunç "Torso (gövde) Cinayetleri", ikincisi, fidye için kaçırılan, minik bedeni zarar görmüş halde bulunan 6 yaşındaki Suzanne Degnan'ın cinayeti (Lipstick katili William Heirens). Şöhret Betty'yi Kaliforniya'daki bir mezarlığa gömüldükten sonra buldu. Basının, "Blue Dahlia" ismini verdiği korkunç cinayetin kurbanı, "Hollywood bulvarında Macera arayan bir genç kız" olarak aylarca ön sayfa haberi oldu. Basında yer alabilmek için Los Angeles polis departmanını sahte itiraf telefonlarıyla meşgul eden 50 'den fazla kişi ortaya çıktı. Bunların bir kısmı yazı dizilerinin devamını sağlamak isteyen gazetecilerdi. Betty hakkında daha sonra onlarca kitap yazıldı ve filmler çevrildi. ("The Blue Dahlia" (1946) "The Black Dahila" (2006) "The Black Dahlia" (kitap) James Ellroy Babasının eşyaları arasında Black Dahlia'yanın fotoğrafını bulan emekli LAPD Detektifi Steve Hodel, o dönem cinayetin baş şüphelisi olan ve Filipinlere kaçan babası Dr. George Hodel'in, aralarında Elizabeth Short'un da bulunduğu çok sayıda kişinin ölümünden sorumlu bir seri katil olduğu iddasını ortaya attı. Bu iddiayı araştırmak için "Hayalet Avcısı" isimli bir programla irtibata geçen Hodel'in evinde araştırma yapıldı. Özel eğitilmiş köpekler evde ceset olabileceğinin işaretini verdiler fakat zeminden alınan örneklerden çıkan insan parçaları iddayı ispatlayacak yeterlilikte değildi. Çünkü Dr. Hödel burayı muayenehane olarak kullanıyordu.