Ülkemizin en önemli sorunlarından biri, diploması olan ama işi olmayan işsizlerdir. İşsizlik ile ilgili kısa vadede çözüm çok da mümkün görülmüyor. Kriz aşılıp enflasyon makul seviyelere indirilse de işsizlik sorunu çözülmüş olmayacak.
Çünkü ülkede gelişen ekonominin ihtiyaç duyduğu işgücü, üniversitelerin verdiği eğitime denk gelmiyor. Türkiye’de işsizliğin temeline bakacak olursak;
Birinci neden yapısal sorunlar,
İkinci neden yüksek iş gücü maliyeti,
Üçüncü olarak istihdam oluşturmayan büyüme olarak sıralamak mümkündür.
İşsizlik, ülkelerin sosyo-ekonomik durumlarına göre farklılık gösterse de çoğu ülkenin önemli sorunlarından bir tanesini oluşturmaktadır. Bu sorunun hafifletilmesi hatta mümkünse ortadan kaldırılması, en büyük amaçlardan bir tanesidir. Çünkü birçok sorunun kaynağı ya da destekleyicisi, işsizliktir.
İstihdam ve işsizlik, aynı gerçeğin iki farklı fakat birbirini tamamlayan ayrılmaz parçalarıdır. Hangisi ele alınırsa alınsın, diğerinden bahsedilmeden istihdam politikalarının incelenmesi ve sonuçlandırılması mümkün değildir.
Türkiye, 1960’lardan beri hemen her dönem görülen yüksek işsizlik oranlarıyla mücadele etmek zorunda kalan bir ülkedir. Özellikle 1980’lerden sonra, küreselleşme ve teknolojik ilerleme nedeniyle artmaya başlayan işsizlik, 1990'larda yüksek sayılan düzeylere ulaşmış, 2001 kriziyle birlikte daha da derinleşmiştir.
Eğitim politikasındaki sorunlar, yatırım yetersizliği, siyasi ve ekonomik istikrarsızlık gibi nedenler işsizlik sorunun daha da ağırlaşmasına neden olmuştur.
Sorunu derinleştiren bir başka faktör de ülkemizdeki demografi dinamiğidir. 1950’lerden sonra başlayan kırsaldan kente geçiş sürecinin hala devam etmesidir. Kırsaldan kentlere geçiş, tarımdan tarım dışına işgücü göçünü ve tarım dışında yüksek miktarda istihdam yaratılması gerekliliğini beraberinde getirmektedir.
Ancak, planlı kalkınma döneminde hızlı bir büyüme sürecine girilmesine rağmen, Türkiye’de sanayi istenilen düzeye ulaşamamıştır. Kırsaldan kente göçle birlikte, istihdamda tarımın payı azalmaktadır.
Türkiye’nin engellenemeyen yoğun göç sonucu kentsel alanlarda üretim yapan ekonominin gereksinim duyduğu eğitimli ve nitelikli insan kaynağına ulaşmadaki zorluğu daha da tetikleyici faktördür.
İşgücüne katılım açısından kadınların konumu dikkat çekicidir. Kadınların işgücüne katılım oranı, işgücü piyasasında köklü bir sorunu yansıtmakta ve sanayileşmiş ülkeler ile Türkiye arasında en önemli farklılıklardan biridir.
24,8 milyon kişinin istihdam edildiği Türk işgücü piyasasında kadınlar, 7,2 milyon ile küçük bir paya sahiptir. Kadınların işgücüne katılmada veya istihdamda kalma isteksizliğinin arka planında, geleneksel toplumsal değerlerin önemli bir rolü var. Kadınların katılım oranlarının artması için yetersiz eğitim düzeyi engelinin de aşılması gerekmektedir. Eğitim seviyesi yüksek kadınlarda katılım oranının da yükseldiği görülmektedir. Eğitim ile katılım oranı arasında kuvvetli bir ilişki var.
Türkiye’de işsizlik, kırsaldan kente geçiş sürecinin devam etmesinin yanın da sanayileşmenin yavaş kalması ve yapısal sorunlardan kaynaklıdır. Sorunları, Türkiye’deki demografik özelliklerin derinleştirdiği şeklinde bir değerlendirme yapmakta mümkündür.
Özellikle, Türkiye’de kadınların ve gençlerin işgücüne katılımının orta ve uzun dönemde nasıl artırılabileceği konusunda fokuslanmak gerekir.
Diğer taraftan, kentsel alanlarda üretim yapan ekonominin gereksinim duyduğu eğitimli ve nitelikli insan kaynağını hazırlamak için nitelikli eğitime ağırlık verilmesi gerekir.
Ülkedeki gençlerin hepsini üniversite okutarak diplomalı işsiz yapmak yerine meslek edindirmek ülke ekonomisine katkı sağlar.
Bahçıvan, kaporta ustası, kaynakçı, tesisatçı, marangoz ve terzi bulunamıyor. Oysaki ülke gençlerinin meslek sahibi olması diploma sahibi olmasından daha önemlidir.