Örnek: “Benim Kentim” projesi, Avrupa Komisyonu
tarafından desteklenmekte, “Mardin, Çanakkale, Trabzon,
Konya ve İstanbul” da hayata geçirilmekte ve , ile
işbirliği içinde British Council tarafından Ekim 2010 dan itibaren
yürütülmektedir.
ÇÖZÜM: Bununla ilgili olarak üniversitelerimize
çok önemli görevler düşmektedir.
Üniversitelerimiz, bu ve benzeri projelerde
en önde olmalı,yönlendirmeli, bulunduğu
ille ilgili sanat/kültür/edebiyat ürünlerini
ortaya çıkarmalı, sergilemeli, yaymalı, öğretmelidirler.
Üniversite yöneticileri;
1/ Bulunduğu ilin özelliğine göre “araştırma ve uygulama
merkezleri” kurmalı, Avrupa ve merkezi fonlarla, yörenin
zenginlerinden alınacak bağışlarla yöreyi “marka” yapma yarışına
girmelidirler.
2/ Üniversiteler, çeşitli illerden gelen ve aynı sıralarda
oturan öğrencileri kültürel ve sosyal açıdan destekleyecek
çalışmalar yapmalıdırlar. Bunlarında en önemlisi sanattır. Mesleği
ne olursa olsun her gencin bir sanat dalı ilgilenmesi için imkanlar
yaratmalıdırlar.
3/ Dünyada konuşulan 4. dil olarak kabul edilen
“Türkçemizi”, iyi bir diksiyon ile okumak/ konuşmak, dil
haznelerini çoğaltmak için gereken önlemleri almalıdırlar.
4/ Gençlerin; gerçek sanatı ve sanatçıyı algılamasına yönelik
seminer/toplantı/sempozyum v.b. yapmalı, popüler kültür
baskısından kurtarılmasını sağlamalıdırlar.
5/ Gençlerin, ekonomik şartlardan etkilenmeden, alanı ile ilgili
çalışmalar içine girebilmesi için yurt, burs, yemek, kütüphane,
spor tesisleri, bilgisayar v.b. imkanları artırmalıdırlar.
6/ Hem öğrencilerin hem de yöre insanlarının etkinlikleri için,
kampus içinde veya il merkezinde, “çok amaçlı kültür
merkezleri” yapımına gitmelidirler.
7/ Öğrencilerin; kendi geçmişinden kopmadan, kendi değerlerini
inkar etmeden, ırk, dil, din, mezhep farkı gözetmeden, vatanın
bölünmez bütünlüğü ilkesinden hareket ederek geleceğe
bakmaları, çağdaş batı sanatları ile
tanışmaları/bilgilendirilmelerini mutlaka sağlamalıdırlar.
Bunun içinde yöneticilerimiz; makama
hareket/güç getiren, kimseyi ötekileştirmeyen, kolay sinirlenmeyen,
dolduruşa gelmeyen, paylaşmayı iyi bilen, liderlik kumaşına sahip,
kurumların kalıcı yönetenlerin gidici olduğunu içselleştiren,
ötekiler sayesinde kendindeki “olumlu ve olumsuzlukları”
gören, “gelişmek” için “diğerine” ihtiyaç duyan, kendi hatalarını
gören/düzeltmeye çalışan, özür dilemesini/teşekkür etmesini bilen,
sahip olana/çalışana/üretene “nefret” duymayan, ben değil “biz”
diyen , kendini aşmış, etik anlayışa ve olgunluğa sahip
olmalıdırlar.
Çünkü; “Bir ulusun büyüklüğü, adının başına “yüce”, “büyük”
sıfatlarını getirmekle olmuyor; büyüklük topraklarında birlikte
yaşadığı insanlara verdiği değerle, birbirine gösterdiği hoşgörü ve
saygıyla ölçülüyor.” (Ümit Arif Ozsoy)