Umut davasının gerekçeli kararı
Abone olAnkara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Yargıtay'ın bozma kararından sonra, 1 sanığın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldığı yargılamanın gerekçesini açıkladı.
Umut Davası'nın gerekçeli kararında, ağırlaştırılmış müebbet
ağır hapis cezasına çarptırılan sanık Ferhan Özmen'in İran'da
silah, patlayıcı madde ve bomba yapımı konusunda eğitim aldığı
belirtildi. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, Umut Davası'nın
Yargıtay'ın bozma kararından sonra yapılan yargılamasının gerekçeli
kararında, ''İran'ın dış politikasında araç olan terörizm, mevcut
potansiyelden yararlanılarak, bölgede kendine karşı en büyük rakip
olarak gördüğü Türkiye'ye karşı da sık sık kullanılmıştır''
denildi. AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, gazeteci-yazar Uğur
Mumcu, Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, Prof. Dr. Muammer Aksoy ve
Doç. Dr. Bahriye Üçok'un öldürülmesi olaylarının da aralarında
bulunduğu, çok sayıda olayı kapsayan ''Umut Operasyonu''na ilişkin
davada, Ferhan Özmen'in ağırlaştırılmış müebbet, diğer sanıkların
çeşitli hapis cezasına çarptırılmalarına ilişkin kararının
gerekçesini açıkladı. Gerekçeli kararda, sanıklara yönelik
suçlamalar ve savunmalar özetlendikten sonra, İslami teröre ilişkin
değerlendirmelere yer verildi. -''İSLAM DEVLETİ İÇİN TERÖR MÜBAH''-
Cihat anlayışında, İslam'dan kaynaklanmayan her türlü düşünce,
akım, felsefe ve doktrinin düşman ilan edildiği belirtilen kararda,
bu görüşün teorisyenleri olarak kabul edilen Hasan El Benna, Seyit
Kutub, İranlı Dr. Ali Şeriati'nin görüşlerine değinildi. İslami
terör eylemcilerinin, İslami düşünceyi bütün dünyaya yayma ve
evrensel bir İslam devleti kurmaya yönelik her türlü terörü mübah
saydıkları ifade edilen kararda, 1970'li yıllarda kendini
göstermeye başlayan Ortadoğu kaynaklı terörün, batı kamuoyunda
''İslam terörizmi'' kavramının ortaya atılmasına neden olduğu
belirtildi. Bu terörizmin diğerlerinden en önemli farkının, bütün
eylemlerinin, ''amaç, aracı mübah kılar'' ilkesine dayanması olduğu
anlatılan kararda, ''1979 yılına gelinceye kadar İslam dünyasına
atfedilen terör eylemleri, çoğunlukla Filistin ve Libya
eksenindeyken, devrimden sonra bu yöndeki iddiaların ve eylemlerin
merkez üssü İran olmuştur'' denildi. -''ŞARABIN GÜCÜ ŞİŞEYİ
KIRACAK''- Kararda, şöyle devam edildi: ''Ayetullah Humeyni
önderliğinde gerçekleştirilen İslam devrimi ardından İran, devrim
ideolojisini ülke içinde tamamen hakim kılabilmek ve dışarıda da
kendisini devrimci hareketlerin doğal lideri ve hamisi kabul
ederek, küresel bir önderlik misyonu yüklenmiştir. Ancak İran,
hedefleriyle sahip olduğu araçlar arasındaki oranı
tutturamadığından en ucuz ve en çok ses getiren dış politika
araçlarından olan terörizmi tercih etmiş, bu hareketlere gerekli
desteği sağlayabilmek için devletin siyasi idare ve yapısını
yeniden düzenlemiştir. Şişe İslam dışı eski rejime, şarap ise
toplumsal dokuyu zorlayan şeriatçı ihtilale benzetilerek, 'şarabın
gücü şişeyi kıracak' özdeyişi, slogan olarak kullanılmıştır.''
İran'ın 1981'den sonra devrimi diğer Müslüman halkların yaşadığı
ülkelere yaymak için bakanlık kurduğu, bu ülkelerden İran'a 15'er
günlük ücretsiz seyahatler düzenlendiği ve İran'a gidenlerin devrim
muhafızları komutanlarından askeri ve siyasi eğitim aldıkları ifade
edildi. -''İRAN, TERÖRÜ KULLANDI''- Türkiye'nin cumhuriyeti
benimsemesinden sonra dinin siyasallaştırılması yönündeki politik
tavrın, cumhuriyet düşmanı gerici çevreleri harekete geçirdiği
anlatılan kararda, şöyle denildi: ''1979 yılında İran'da yapılan
devrim, tüm Müslüman ülkeler üzerinde büyük bir heyecan yaratmış,
merak uyandırmıştı. Bu süreç içinde devrimin etkileri yavaş yavaş
ülkemizde belli bir kesim üzerinde yankı bulmaya başlamıştır.
İran'ın dış politikasında bir araç olan terörizm, mevcut
potansiyelden yararlanılarak, bu ülke tarafından bölgede kendine
karşı en büyük rakip olarak gördüğü Türkiye'ye karşı da sık sık
kullanılmıştır. Küçük ve kitlesiz örgütler, İslam adına İran'ın
stratejik hedef olarak gördüğü hedeflere saldırırken, bölücü terör
çetesinden de azami ölçüde yararlanılmıştır.'' -EYLEMLER- İran'da
İslam devriminden sonra kurulan Kudüs Ordusu ile Tevhid Selam
Örgütü'nün İran benzeri bir rejim kurmayı amaçladıkları kaydedilen
kararda, bu örgütlerin Türkiye'de gerçekleştirdiği başlıca
faaliyetler şöyle sıralandı: -Gazeteci-yazar Uğur Mumcu'nun aracına
konulan bombanın patlaması sonucu 24 Ocak 1993'te öldürülmesi,
-Prof. Dr. Muammer Aksoy'un Bahçelievler'deki evinin girişinde 31
Ocak 1990'da öldürülmesi, -Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı'nın
aracına konulan bombanın patlaması sonucu 21 Ekim 1999'da
öldürülmesi, -Doç. Dr. Bahriye Üçok'un, 6 Ekim 1990'da gönderilen
bombalı paketle öldürülmesi, -ABD Büyükelçiliği'nde bilgisayar
uzmanı olarak görev yapan çavuş Victor Marwick'in 28 Ekim 1991'de
aracına konulan bombanın patlaması sonucu öldürülmesi ve eşinin
yaralanması, -Suudi Arabistan Büyükelçiliği'nde görevli Abdulgani
Bedevi'nin 25 Ekim 1988'de tabancayla öldürülmesi, -İşadamı Jack
Kamhi'ye saldırı planı hazırlanması, -Ankara Musevi Cemaati Başkanı
Yuda Yürüm'ün aracına 7 Haziran 1995'te bomba konulması, -Ankara
Türk-İngiliz Kültür Derneği garajının önüne 2 Nisan 1989'da bomba
konulması, -Suudi Arabistan Büyükelçiliği'nde görevli Abdurrezzak
Keşmiri'nin aracına 14 Ocak 1990'da bomba konulması, -Ankara
Necatibey Caddesi'ndeki Türkiye Diyanet Vakfı kitap satış
mağazasına 18 Haziran 1990'da bomba konulması, -Hürriyet
Gazetesi'nin Ankara irtibat bürosunun önündeki çöp bidonuna 30
Aralık 1991'de bomba konulması, -İsrail'in Ankara Büyükelçiliği'nde
görevli Ehud Sadan'a ait araca 7 Mart 1992'de bomba konulması.
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin gerekçeli kararında, Tevhid
Selam örgütüyle Kudüs Ordusu'nun, nihai amaçları göz önüne
alındığında aynı örgüt oldukları belirtildi. Tevhid Selam'ın
kültürel faaliyetleri organize etmenin yanında askeri faaliyetler
için zemin hazırladığı anlatılan kararda, askeri faaliyet gösteren
kişilerin ise doğrudan Kudüs ordusu içinde yer aldıkları ifade
edildi. Tüm sanıkların örgüt ile organik bağ içinde bulundukları ve
aynı statüde değerlendirilmeleri gerektiği kanaatine varıldığı
belirtilen kararda, Sincan'ın Çimşit Köyü'nde ele geçirilen çok
sayıda silah ve patlayıcı madde, örgütün eylemleri ve eylemlerdeki
amaç nedeniyle yapılanmanın ''silahlı terör örgütü'' olarak kabul
edildiği kaydedildi. Kararda sanık, Ferhan Özmen'in 1988 yılında
İran'a gittiği ve Kudüs Ordusu'na katıldığı, El Burz dağının
eteklerinde bulunan bir kampa götürülerek 15 gün süreyle 2 İranlı
tarafından silahlar, patlayıcı maddeler ve bomba yapımı konularında
teorik ve pratik eğitim aldığı anlatıldı. Özmen'in, Ankara'daki
yabancı misyonda görevli kişilere yönelik eylemlerinin yanı sıra
Prof. Dr. Muammer Aksoy'u evine girerken, silahla 3 el ateş ederek
öldürdüğü, Uğur Mumcu ile Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı'nın
araçlarına konulan bombaları hazırladığı ve Bahriye Üçok'un ölümüne
neden olan bombalı paketi gönderdiği belirtildi. Kararda Hasan
Kılıç, Mehmet Ali Tekin, Yusuf Karakuş, Abdülhamit Çelik, Muzaffer
Dağdeviren, Fatih Aydın ve Mehmet Şahin'in de İran'a gittikleri
ifade edildi. İranlı Abbas Gulamzade'nin kaçırılması olayıyla
ilgili olarak İstanbul DGM'de yargılanırken, dosyası Umut Davası
ile birleştirilen sanık Ekrem Baytap'ın ise İslami Hareket
örgütünün yöneticisi olduğu kaydedildi. -HÜKÜM- Ferhan Özmen'in
''anayasal düzeni silah zoruyla yıkarak, yerine din kurallarına
dayalı devlet kurmak için oluşturulan silahlı çeteye üye olup,
Anayasal düzeni değiştirmeye cebren teşebbüs etme'' suçundan lehine
olan eski Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 146/1. maddesi uyarınca
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmasına ve eylem
yoğunluğu ve sürekliliği nedeniyle cezasında indirim yapılmamasına
karar verildiği belirtildi. Hasan Kılıç ve Mehmet Ali Tekin'in yeni
TCK'nın ''örgüt yöneticisi olmak'' suçunu tanımlayan 314/1. maddesi
uyarınca 10'ar yıl hapislerine ve cezalarının Terörle Mücadele
Kanunu uyarınca yarı oranında artırılmasına karar verildi. Kılıç ve
Tekin cezaları ''iyi hal'' indirimi ve Topluma Kazandırma
Yasası'ndan yararlanma başvurularının kabul edilmesiyle sonuç
olarak 6 yıl 3'er ay olarak belirlendi. Sanıklar, tutuklu
kaldıkları süre dikkate alınarak, tahliye edildiler. Mehmet Şahin,
Fatih Aydın, Muzaffer Dağdeviren ve Abdülhamit Çelik, ''örgüt
üyeliği'' suçundan 3 yıl 1 ay 15'er gün hapisle cezalandırılırken,
Yusuf Karakuş aynı suçtan 3 yıl 9 ay hapis cezasına mahkum oldu.
Ekrem Baytap, ''silahlı örgütün yöneticisi olmak'' suçunu
düzenleyen yeni TCK'nın 314/1 ve Terörle Mücadele Kanunu'nun ceza
artırımını öngören 5. maddesi uyarınca 15 yıl hapse mahkum oldu.
Ceza miktarı ve 20 Ekim 1993 tarihinde tutuklanmış olması nedeniyle
tutuklu kaldığı süre göz önüne alınarak, tahliyesine karar verildi.
Sanık Oğuz Demir'in yakalanamadığı ve savunması alınamadığı için
hakkındaki dosyanın ayrılmasına, hakkındaki gıyabi tutuklama
kararının da yakalama emrine dönüştürülmesine karar verildi. -UMUT
OPERASYONU VE DAVA SÜRECİNDEN NOTLAR- ''Umut Operasyonu'',
İstanbul'da terör örgütü Hizbullah'ın İlim Grubu'na yönelik 17 Ocak
2000 tarihinde düzenlenen operasyonda elde edilen CD ve
disketlerdeki bilgiler üzerine, Gazeteci-Yazar Uğur Mumcu
suikastının faillerini yakalamak amacıyla 21 Şubat 2000 tarihinde
başladı. CD ve disket çözümlerinden yasadışı Tevhid-Selam ve Kudüs
Ordusu örgütleri ortaya çıkarılırken, operasyonda ilk gözaltılar,
İstanbul'da 6 Mayıs 2000 tarihinde gerçekleşti. Türkiye geneline
yayılan operasyonlarda, 100'ün üzerinde şüpheli gözaltına
alınırken, 13 Mayıs 2000 tarihinde, Sincan'ın Çimşit köyünde, bomba
ve plastik patlayıcılarla çok sayıda silah ele geçirildi. Prof. Dr.
Kışlalı suikastının faili olarak 14 Mayıs 2000'de Ankara'da
gözaltına alınan Necdet Yüksel'in de yer göstermesi sonucu,
Sincan'da çok sayıda patlayıcı, silah ve mühimmat bulundu. ''Umut
Operasyonu''na ilişkin soruşturmayı yürüten Savcı Hamza Keleş, 11
Temmuz 2000 tarihinde, 9'u idam istemiyle 17 sanık hakkında dava
açtı, 111 kişi hakkında takipsizlik kararı verdi. -DAVA SÜRECİ-
Umut Davası, Ankara 2 No'lu DGM'de 14 Ağustos 2000 Pazartesi günü
başladı. Kapatılan Ankara 2 No'lu DGM'nin 7 Ocak 2002 tarihinde
verdiği ilk kararda, sanıklar Musa Koca, İsmail Koçhan, Şeref
Dursun ve Adnan Yükdağ beraat etti. Abdullah Argun Çetin, ''Uğur
Mumcu'nun taammüden öldürülmesi olayına fer'i fail olarak iştirak
etmek suçunu işlemediği'' gerekçesiyle, bu suçtan beraat etti.
Çetin'in, ''cürüm işlemek için oluşturulan teşekküle üye olma''
suçundan dosyası ayrıldı. Arif Tarı hakkındaki davanın kesin hükme
bağlanması, 4616 Sayılı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların
Ertelenmesine Dair Kanun uyarınca ertelendi. Derviş Polat ile
Yüksel Pekdemir, 3 yıl 9'ar ay ağır hapis cezasına mahkum edildi.
Mehmet Ali Tekin, Abdulhamit Çelik, Muzaffer Dağdeviren, Fatih
Aydın, Mehmet Şahin, Talip Özçelik, Hakkı Selçuk Şanlı, Mehmet
Kassap, Mehmet Gürova, Adil Aydın ve Murat Nazlı, ''Türkiye'de
mevcut anayasal düzeni silah zoruyla yıkıp, yerine din kurallarına
dayalı devlet kurmayı amaçlayan silahlı çetenin sair efradı
oldukları'' gerekçesiyle, 12 yıl 6'şar ay ağır hapis cezasına
çarptırıldı. Yusuf Karakuş, 15 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı.
Sanık Hasan Kılıç, ''mevcut anayasal düzeni silah zoruyla yıkıp,
yerine din kurallarına dayalı devlet kurmayı amaçlayan silahlı
çetenin özel görevli yöneticilerinden olduğu'' gerekçesiyle 18 yıl
9 ay ağır hapis cezasına mahkum edildi. Ferhan Özmen, Necdet Yüksel
ve Rüştü Aytufan ise ''mevcut anayasal düzeni silah zoruyla yıkıp,
yerine din kurallarına dayalı devlet kurmak için oluşturulan
silahlı çeteye üye olup, anayasal düzeni değiştirmeye cebren
teşebbüs ettikleri'' gerekçesiyle TCK'nın 146/1. maddesine göre
ölüm cezasına çarptırıldı. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Ferhan Özmen,
Mehmet Ali Tekin, Hasan Kılıç, Yusuf Karakuş, Muzaffer Dağdeviren,
Abdulhamit Çelik, Fatih Aydın ve Mehmet Şahin hakkındaki hükmün
bozulmasına, diğer sanıklar yönünden beraat ve mahkumiyet
kararlarının onanmasına karar verdi. Yargıtay'ın bozma kararının
ardından Ankara 2 No'lu DGM'de yeniden görülmeye başlanan dava,
DGM'lerin kapatılması üzerine Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde
devam etti. Bozmadan sonraki yargılamada İranlı Abbas Gulamzade'nin
kaçırılması olayıyla ilgili olarak İstanbul'da yargılanan Ekrem
Baytap'ın dosyası da Umut Davası ile birleştirildi.