Umur Talu şerefsiz ve borozan
Abone olUmur Talu, bir okurunun mailini bugün okuyucularıyla paylaştı. İşte deniz binbaşı ismiyle gönderilen o ilginç mail!
Umur Talu, Ablay Öz'e ilişkin önceki günkü yazında
kaleme aldığı iddialarla ilgili kendisine gelen bir maili
okuyucularıyla paylaştı. İşte bir okuyucu ve yazar arasındaki
ilginç e-mail trafiği...
O (öfkeli): "Şerefsiz adam. Bugün mü aklına geldi
yazmak. Bugüne kadar niye bekledin yazmak için. Önceki patronların
yazdırtmadı mı? Borazan."
Cevaben ben (öfkeli başlayıp sakinleşerek):
"Şerefsiz sensin! Neyi yazmadım daha önce? Ulucanlar'ı mı,
Bayrampaşa'yı mı? Nereden biliyorsun yazmadığı mı? Açıp
baksana.
O sırada hangi gazetede olduğumu, hangisinde yazdığımı biliyor
musun(uz)?
Ne tuhaf insansınız siz? Bilmeden, düşünmeden, merak etmeden,
birisine şerefsiz diyebiliyorsun(uz)?
Hastalıklı kafanın sorunu hep bu: Yazana, düşünene, hissedene
saldırır önce!
İyilikler dilerim.
(Tepkisine bakarak onun mesela Ulucanlar konusunda hassas, medyanın
o konu üstünde durmamış olmasına tepkili bir genç olduğunu
sanıyorum.)
Bana cevaben o: "Öncelikle mailime verdiğiniz
cevap için teşekkür eder ve size karşı kullanmış olduğum sıfat için
özür dilerim. Ben halen görevde olan bir askerim. Hassasiyetimi
mazur görün lütfen. Yüce Türk adaleti doğru kararı verecektir.
Ondan şüphemiz asla yok. Ama yargı süreci sürerken bu tür
yayınların yanlış olduğunu düşünüyorum. AKP kapatma davasında
yargıya gösterdiğiniz hassaslığı ERGENEKON davasında da görmek
isterdim. Saygılarımla.
... Deniz Binbaşı."
Onun yeni üslubuna ceva-ben: "Merhaba; madem özür
dilediniz, ben de tüm kalbimle kabul ettim. Ama şimdi daha çok
şaşırdım. Çünkü, sizin mesleğiniz, özellikle denizde, bilgi üstüne
kurulu. Oysa siz beni "bir şeyleri yazmamış olmak"la önce kaba,
şimdi nazik biçimde suçlarken, "acaba yazmış olabilir mi?" sorusunu
pek sormuyor, buna dair bir bilgi aramıyor, kendi yargınızdan hiç
kuşkulanmıyorsunuz.
Kışlalı, Ulucanlar, Trabzon olayları bir yana... Ergenekon gibi (bu
ya da başkası) yapılanmalara tüm tepkim de bir yana... şüphelilerin
daha sanık olmadığını, mahkum hiç olmadığını vurgulayan yazılar da
yazdım. (Ön) yargı ile mahkum edenlere karşı da.
Ama bu konuda hassasiyeti olan nicelerinin başka konularda zerre
hassasiyeti olmadığı da ortada. Ne çıkmamış iddianamelerle ya da
uzun davalarla yüzlerce insanın cezaevinde tutuklu iken
işkencelerden geçirilmesine, hatta öldürülmesine tepki... Ne başka
insan hakkı ihlallerine bir tavır. Tabii ki, ne de darbelere,
tasavvurlarına, askeri dayatmalara veya derin pusulara tahriklere
tavır.
Yargıya hassasiyete gelince;
Yargı, her şeyden bağımsız olsa dahi, en azından o gün o davadaki
savcı ve hakimin kişisel dünyasına, görüşlerine bağımlı. Tutun ki
ona bile bağımlı değil, halihazırdaki kanunlara bağlı. O kanunlar
başka kanunlar (ile gelenekler)i değiştirerek insan tarafından
yapıldığı gibi, aynı şekilde pekala değişebilirler,
değiştirilebilirler. Yani mutlak doğruyu, mutlak hakkı ve haklıyı
temsil etmeyebilirler.
En iyi dileklerimle
Not: Sanırım devreniz olan (belki de daha
büyükler) deniz subayları, bir gün, kamaralarına yazılarımı
astıklarını söylemişlerdi. Yıllar önce. Asmışlardı çünkü, her
meselede aynı çizgide bir tavır aldığıma kanaat getirmişlerdi. Bu
yüzden onların bir gün aniden "Şerefsiz adam, zamanında yazsaydın,
borazan" demeyeceklerinden eminim. Muhtemelen bundan sonra siz de
demeyeceksiniz.