Mustafa Kemal Paşa’nın, harekât emrini verdiği, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın dönüm noktası olarak değerlendirilen ve 22 Ağustos 1921-13 Eylül 1921 tarihleri arasında 22 gün 22 gece süren Sakarya Meydan Muharebesi zaferinden sonra Türk ordusu “Büyük Taarruz” için hazırlanmaya başladı. Büyük Millet Meclisi, Sakarya Zaferi’nden sonra Mustafa Kemal Paşa’ya “mareşal” unvanını verdi.Sakarya Meydan Muharebesi'ni kazanan Türk Ordusu, Yunan ordularını Anadolu’dan tamamen çıkaracak bir savaşı zorlayacak güce ulaşmak için hazırlanmaya başladı. Eksiklerin giderilmesi için kısıtlı bütün mali imkânlar sonuna kadar zorlanarak ülkenin bütün kaynakları ordu emrine verildi, subaylar ve askerler taarruz için eğitilmeye başlandı, savaşın sona erdiği cephelerdeki askerler Batı Cephesi’ne kaydırıldı.Meclis’te taarruza geçilmesi yolundaki sabırsızlığa rağmen Mustafa Kemal Paşa, “Ordumuzun kararı, taarruzdur. Fakat bu taarruzu tehir ediyoruz. Sebebi, hazırlığımızı tamamen bitirmeye biraz daha zaman lazımdır. Yarım hazırlıkla, yarım tedbirlerle yapılacak taarruz, hiç taarruz etmemekten çok daha kötüdür” görüşüyle, yaklaşık bir yıl boyunca hazırlıkları sürdürdü.Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın son safhası olan Büyük Taarruz, İtilaf devletlerinin desteklediği Anadolu’daki Yunan kuvvetlerine karşı girişilen genel saldırı olarak 26 Ağustos 1922’de başlatıldı. Mareşal Mustafa Kemal Paşa’nın Afyon Kocatepe’den sevk ve idare ettiği Büyük Taarruz, 100 yıl önce bugün, 30 Ağustos 1922’de zaferle sonuçlandı.Büyük Taarruz’da dağılan Yunan Ordusu geri çekilirken Mustafa Kemal Paşa, “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri” emrini verdi. Ulusal Kuruluş Savaşı, 9 Eylül 1922’de Türk Ordusu’nun İzmir'e girmesi ve 18 Eylül'de Yunan Ordusu'nun Anadolu'yu tamamen terk etmesiyle sona erdi.İzleyen aylarda 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması imzalandı, 29 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ilan edildi, kanunla ‘Atatürk’ soyadını alan Mustafa Kemal Paşa 1. Cumhurbaşkanı seçildi ve 10 Kasım 1938’de 57 yaşındayken hayatını kaybedene kadar bu görevi sürdürdü.İlk kez 1924’te Afyon’da Başkumandan Zaferi olarak anılan, 1926 yılından itibaren bütün Türkiye’de Zafer Bayramı olarak kutlanan 30 Ağustos, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komuta kademesinde yapılan atama ve terfilerin de tarihi olarak belirlendi.Atatürk'ü nobele aday gösterdi Dönemin Yunanistan Başbakanı Eleftherios Kyriakou Venizelos, Anadolu topraklarında Hellen devletini yeniden canlandırmayı ifade eden “Megali İdea-Büyük Ülkü” politikasının savunucusu olarak 15 Mayıs 1915’te İzmir’i işgal etmiş, 10 Ağustos 1920’de Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalayan Sevr Antlaşması’nı imzalayanlar arasında yer almış, ancak Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın ardından Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş belgesi olan Lozan Barış Antlaşması’na 24 Temmuz 1923’te İsmet İnönü ile birlikte imza atmak durumunda kalmıştı.Venizelos, 1930 yılında heyetiyle birlikte Ankara'yı ziyaret etti, Ankara Palas'ta verilen davette Mustafa Kemal Atatürk ile başbaşa görüştü ve Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın Batı Cephesi Kumandanı, dönemin Başbakanı İsmet İnönü'yle Türk-Yunan Dostluk ve İşbirliği Anlaşması'nı imzaladı.Venizelos, büyük bir sürpriz olarak değerlendirilen ve gazeteci Özgen Acar’ın Venizelos Vakfı belgeleri arasında bularak 19 Mayıs 1981’de ortaya çıkardığı mektubunun sonunda özetle şu ifadelerle, Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterdi: “Küçük Asya Felaketi ertesinde saygın bir ulus devlet olarak yeniden doğan ve anlaşabileceğimize kani olduğumuz Türkiye, uzattığımız dostluk elini büyük bir samimiyetle sıkarak kabul etmiştir.Bu yaklaşımımız, halkların düne kadar olan çok ciddi anlaşmazlıklarını gidermelerine örnek olacak. Halklarımız, yalnız olumlu sonuçlar getiren samimi bir barışın nimetlerinden faydalanacak. Yaklaşımımız, gerek ülkelerimizin gerekse de Yakın Doğu'nun (Orta Doğu ima ediliyor) barış düzenine hizmet edecektir."Bu barışın sağlanmasında en değerli katkıyı gösteren kişi, Türkiye Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa'dan başkası değildir.Bu nedenle, 1930'dan bu yana Yunanistan hükümeti başkanı olarak Yakın Doğu'ya yeni bir dönem getiren ve barışı sağlayan Türk-Yunan paktının imzalanmasından sonra, siz Nobel Barış Ödülü saygın üyelerine, Mustafa Kemal Paşa'yı bu kıymetli ödüle layık görmekten şeref duyduğumu belirtir; adaylığını kabul etmenizi arz ederim. En derin saygılarımla."