Uludere'de kürtaj yok ama ceset var
Abone olİlahiyatçı yazar Hidayet Şefkatli Tuksal 'kürtaj' gündemine ilişkin görüşlerini paylaştı
Başbakan'ın 'Her kürtaj bir Uludere'dir' sözlerini
'Uludere'deki analar kürtaj yaptırmamıştı. Çocukları öldü' diye
eleştiren ilahiyatçı yazar Tuksal'a göre her çocuğa asgari ücret
verilmeli.
İlahiyatçı yazar Hidayet Şefkatli Tuksal, sadece İslami kesimin değil farklı çevrelerin de yakından tanıdığı bir insan hakları aktivisti. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ne verdiği doktora tezi, 'Kadın Aleyhtarı Rivayetler Üzerinde Ataerkil Geleneğin Tesirleri' başlığını taşıyordu.
Başörtülü olduğu için İlahiyat'ta hocalık yapamadı ama İslam'da
kadın-erkek ilişkisini feminist bir bakış açısıyla yorumladığı
önemli çalışmalara imza attı. Tuksal 'kürtaj' gündemine ilişkin
görüşlerini paylaştı.
- Nereden çıktı bu kürtaj mevzuu?
İstanbul'da, hekimlerin kurduğu Hayat Vakfı,
yıllardır kürtaja karşı bir kampanya sürdürüyordu. Sare Davutoğlu
da (Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun eşi) içinde. Kadınları
kürtajdan vazgeçirmenin yollarını çeşitli toplantılarla
anlatıyorlardı. Yasa teklifi düşünceleri var mıydı
bilmiyorum.
- Muhafazakar kesimin böyle bir gündemi var mıydı?
'Buluşan Kadınlar' adlı grubumuzla 10 yıldır çeşitli
illerde kadınların sorunlarını dinliyoruz. En son Uludere için
Başbakan'ı eleştirdik. Uludere'nin peşinden gidenleri ölü
sevicilikle suçlayan bir insanın kürtajla ilgili bunları söylemesi
yadırgatıcı. Uludere'deki analar kürtaj yaptırmamıştı. Çocuklarını
doğurdular ama cesetleri geldi. Ceninin hakkını düşünen Başbakan'ın
çocukları ölen aileleri ölü severlikle nitelemeye hakkı
yok.
- Tartışmada en çok ne rahatsız etti?
Ben kürtaja karşı bir insanım ama 'Kürtaj cinayettir'
lafı beni çok rahatsız etti. Kürtaj hiç iyi yönetilmeyen,
Başbakan'ın kötü başlattığı bir süreç. Bu kadar çok STK, bilim
insanı, uzman varken onlarla konuşmadan konuyu bu şekilde gündeme
getirmek... Bu ülkede bir katılımcı demokrasi modeli inşa edememek
ve neredeyse tek adamlığın tescili bir Başkanlık sistemine
savrulmamız çok yadırgatıcı.
KORUNMAYA ERİŞİM ZOR
- Kürtajı yasaklamak, 4 haftayla sınırlamak çözüm olur mu?
Önlemenin yolu kadınların hamile kalmaması, doğum
kontrolü araçlarına ulaşabilmesidir. Aile planlaması üniteleri
kaldırılmış, kadınların erişimi engellenmiş, hamile kalmak
istemeyen kadınların işi zorlaştırılmış, yani kürtaja giden yol
açılmış. Yasaklamaya çalışıyorsunuz. Yasaklanması sadece kadınların
kendi kendilerine sağlıksız koşullarda bu işe tevessül etmelerine
sebep olur.
- Diyanet fetva verdi. Kürtaj konusunda din mi referans olacak?
Türkiye'de yaşayan herkes Müslüman değil ki!
Herkes Müslüman değil, herkes aynı İslami görüşe de
sahip değil! Bu iş yasaklanarak çözülmez. Kadın niye doğurmak
istemiyor meselesine odaklanmalı. Diyanet fetva verir ama seküler
devlet bu görüşe dayanarak yasaklama kararı çıkartamaz.
- Kürtaj İslam'da caiz mi değil mi?
Din İşleri Yüksek Kurulu üyeliği yapmış Saim Yeprem 'Zigot oluştuğu
andan itibaren gen sistemi olan bir varlıktır ve hayat başlamıştır'
diyor. Geçmişte alimlerin yaklaşımı, 'Bebek beden olarak oluşuyor
ama ruhun bedene girmesi ileri tarihte oluyor. Ruh sahibi olmadığı
dönemde bebek tahliye edilebilir' şeklindeydi. O yüzden
Hanefilik'te 120 gün gibi süreden söz ediliyordu.
- Bugün caiz değil diyen Diyanet, 1983'te bu yüzden mi
tam tersi fetva verdi?
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in açıklamasında da Saim
Hoca'nın tezini gördüm. Zigotla hayatın başladığını kim söylüyor?
Mehmet Bey bilimsel gerçek olduğunu söyledi. Öyleyse Diyanet'in
yapabileceği bir şey yok. Bu, 1983'e göre yeni bir bulgu.
- Diyanet'in açıklaması, siyasi iktidarı tasdik olarak
yorumlandı. Sizce?
Başbakan'ın açıklamasının arkasından gelmesi -niyeti bu olmasa da -
siyaseti destekleyen bir açıklama olarak anlaşılmasına sebep oldu.
Başbakan'ın çıkışı olmasa Diyanet yine yapar mıydı bu açıklamayı,
merak ediyorum. Şimdiye kadar kimse erkeklerin sorumluluğunu
konuşmadı, hep 'katil anne' üzerinden konuşuldu. Mehmet Görmez ise
'bunun en büyük sorumlusu erkeklerdir' dedi. Bunun üzerine gitmek
lazım. Madem böyle bir tespiti var, erkeklere yönelik doğum
kontrolü mü önerecek, iyi baba olmayı mı önerecek, onu konuşmalı.
Bizim gururla göstereceğimiz bir baba-erkek profilimiz yok.
Kadınlar çile çekeceklerini bile bile evleniyorlar. Diyanet madem
bu tespiti yaptı, bu erkek profilini adam etmenin yollarını da
düşünmek zorunda.
ANNE KUTSALDIR POLİTİKASI
- Kadınların sokağa çıkması ve eylem yapması sonuç verir
mi?
Ne yazık ki feminist arkadaşlarımın çok klişe sloganlarla hareket
etmelerini doğru bulmadım. Feminist politika yapmak, hükümete de
çatmak istiyorlar. Tamam ama öyle bir dil kullanılıyor ki,
Türkiye'de bununla sonuç almak imkansız. Kaç kadın geldi o
gösteriye? Muhafazakar kadınların da kürtaj ve doğum kontrolü ile
ilgili sorunları var.
- Başbakan, kadın örgütlerinin, 'anne' değil 'kadın'
vurgusundan niçin rahatsız?
Kadınların annelik dışında da bir sürü yeteneği, tasavvuru var.
Annelik bir kadının hayatının tümünü kapsayan bir şey değil!
Üniversiteyi bitirmiş bir erkek tamamen eve kapansa herkes ona deli
gözüyle bakar ama birçok kadından bu bekleniyor. Evde otursun,
yemek yapsın, çocuk baksın, bulaşık yıkasın. Bunlar çok doğal
geliyor erkeklere. Ne var bunda diye soranlara diyorum ki, her gün
gidin bulaşık yıkayın, çocuğunuza bakın o zaman ne olduğunu
göreceksiniz. Çok sıkıcı bir hayat. Yapılmak istenmeyen işler
kutsal annelik söylemiyle kadının üzerine yıkılmaya çalışılıyor. Bu
en güzel yönetme politikası!
- Peki ya, 'Cennet anaların ayağı altındadır'
hadisi?..
Niye kadınlar değil de hep bunu erkekler kullanıyor? Çünkü kadınlar
kendilerinin ne olduğunu biliyorlar. Cennetin ayaklarının altında
gibi bir hali var mı pratikte? Bu bir geçiştirme. Meseleyi
konuşmaktan kaçma yöntemi.
GÖKÇEK'İN SÖZÜ BİZZAT ŞİDDETİN DİLİDİR
- Melih Gökçek'in 'Anasının hatasını niye çocuk çekiyor,
anası kendisini öldürsün!' sözü ne anlama geliyor?
Bu dilin bizzat kendisi şiddet dili. Zaten bu toplumda tecavüze
uğrayan kadınların kendilerini öldürmesi faziletli bir davranış
olarak görülüyor. Kadın bunu yapamazsa aile onu öldürüyor. Gökçek,
geçmişte, benim de olduğum bir toplantıda sığınma evleri için, 'Ben
oralarda ne olduğunu biliyorum' demişti ama sonunda sığınma evi
açmak zorunda kaldı. Bu tür konulara gereken hassasiyeti
göstermedikleri ve bu tavırların maço erkeklerden aferin alacağını
bildikleri için bu pervasızlıkla davranıyorlar. Unutmasınlar onlara
kadınlar da oy veriyor ve kadınlar için bu eksi puan!
- 'Tecavüze uğrayan kadın doğursun, devlet bakar' sözleri
size ne hissettirdi?
Ben böyle bir cümleyi ağzıma almadan önce bunu yaşamış bir kadını
dinlemek isterim. Bu, bir erkeğin ve benim verebileceğim bir karar
değil. Tek tek insanların vereceği bir karar. Tecavüz meselesinin
sıradan bir olgu gibi konuşulması kadınları yaraladı. Ayrıca,
devlet sanki kendi vatandaşına çok iyi bakıyormuş da o çocuklara da
devlet bakar gibi büyük lafların söylenmesi kimse için inandırıcı
olmadı. Nasıl, hangi koşullarda bakacaksınız?