Uluç'tan genç gazetecilere öğütler
Abone olSabah yazarı Hıncal Uluç, artık gazeteler arasında bir fark kalmadığını ve tamamen bir birlerine benzediklerini belirterek genç gazetecilere öğütlerde bulundu!
Hıncal Uluç başlıklı yazısında genç gazetecilere tavsiyelerde
bulunurken gazetesinin genel yayın yönetmenine de ne kadar
güvendiğini ortaya koydu.
Yazı: Hıncal ULUÇ
www.sabah.com.tr
Gazetelerimiz giderek birbirine benziyor.. Hemen hepsinde ayni
haberler.. Ayni şekilde yazılmış, çizilmiş.. Fark değerlendirmede..
Biri birinci sayfadan manşet vermiş, öteki üçten küçük.. Gazetenin
meşrebine göre.. Ötesi tıpkısının aynisi..
Neden bu hale geldik?..
Çünkü haberciliği bıraktık.. Gazete istihbarat ekiplerinin o
gazeteye has, o gazeteye özel, zamanında adı "Atlatma" olan haber
üretme heves ve heyecanı bitti. Gazeteler ajanslara teslim oldu.
Haber artık o kaynaktan, ama herkese geliyor..
Ajanstan gelen de aynen gazeteye girince, fark kalmıyor.
Özel haber denen şey genelde bir kurumun, ya da kişilerin
sızdırdığı şeylerle sınırlandı. Gazeteyi kullandırmanın adı özel
habere çıktı.
Gazetelerin istihbarat ekipleri, özel haberleri değil, tüm
gazetelerin bildiği olayları, basın toplantılarını falan
izliyorlar.. Toplu halde gidiyor, toplu halde dinliyor, toplu halde
resim çekip toplu halde dönüyorlar. O zaman da haberler arasında
pek bir fark olmuyor..
Haberler tüm gazetelerde böyle yeknesaklaşınca da, farkı yaratmak
görevi köşe yazarlarına düşüyor. İnsanlar gazete tercihlerini
yazarlara göre yapıyorlar.. Madem haberler ayni.. Oysa gazete,
yazar değil haberdir. İnsanlar haber için gazete alırlar. Almışken,
işin tuzu biberi, baharatı yazarları da okurlar.. Doğrusu bu..
Peki doğruya nasıl geleceğiz?.. Gazetelerin haber bölümlerinde
muhabir, şef, ya da editör olarak çalışan arkadaşlar sayesinde.. Bu
arkadaşlar güne "Farkı nasıl yaratacağız" düşüncesi ile başlamalı,
attıkları her adımda bu düşünceyi sürdürmeliler..
Bakın örnek.. Biliyorsunuz o sabah M. Ali Ağca tahliye edilecek..
Biliyorsunuz, kalabalık bir resmi özel koruma çemberinde arabasına
yürüyecek..
Biliyorsunuz, büyük olasılıkla konuşmayacak.. Bütün gazeteler,
muhabirleri, foto muhabirleri ile orda.. Ayni şeyi görecek, ayni
şeyi duyacak, ayni şeyi resimleyecekler..
Siz farkı nasıl yaratacaksınız bu ortamda?.. O gün orada Ağca'yı
karşılayanlar arasında bayrak sallayanlar vardı.. Tekbir
getirenler, arabasına karanfiller atanlar vardı..
Kimdi bunlar?.. Birisinin yakından çekilmiş bir resmini gördünüz
mü?. Bir gazeteci merak edip yanlarına gitti mi?.. Onlarla konuştu
mu?.. Ağca'yı bir ulusal kahraman, bir dini lider gibi
karşılamalarının sebebini sordu mu?. Bireysel mi hareket
ediyorlardı, belli bir gurubun, belli bir görüşün temsilcileri
miydiler?..
Ben bu soruların yanıtlarını çok merak ettim, ekran başında
görüntüleri izlerken.. Ama olayı izleyen gazeteci arkadaşlarım hiç
merak etmediler.. Sürü halinde Ağca'nın peşinde koşup, ayni suskun
resimleri, haber diye verdiler.
Soruyorum..
Okumaz mıydınız, bayrak çekenlerin, karanfil atanların, tekbir
getirenlerin açıklamalarını.. Merak etmez miydiniz, Ağca'nın
arkasında kimlerin olduğunu..
İşin püf noktası, zurnanın zırt dediği yer burası.. Gazeteci olmak
için önce merak edeceksin.. Her şeyi merak edeceksin. Sen meraksız
olursan, halkın neyi merak ettiğini nerden bileceksin..
Bütün dünyanın merak ettiği bir olay gerçekleşti mi?.
Evet!..
Peki şimdi bir, tek bir gazeteci çıksın da "Ben bu olayı izlerken,
işlerken, verirken bir fark yarattım" desin bakalım.. Diyemez..
Çünkü fark yok..
Çünkü hiç biri "Fark yaratma"yı düşünmemiş.. Tam tersine,
gazeteciler arasında "Fark yaratmama" konusunda bir centilmen
anlaşması var sanki..
Magazin muhabirleri hatta anlaşmışlar birbirleri ile.. İstanbul
yaygın, geceler uzun ya.. "Sende niye yok" fırçası yememek için
ertesi gün, birbirleri ile haber ve resim takas ediyorlarmış,
kulağıma geldi. Gördüğüm de o zaten..
Bir kalabalık içinde bir flaş patlıyor.. Biri bir resim çekiyor..
Hür ya.. Bütün foto muhabirleri orda ya.. Ayni resmi onlar da
çekiyorlar.. Hatta ne olduğunu da bilmeden.. "Aman bende de
bulunsun.."
Yahu ayni resmin sende de bulunması nasıl gazetecilik oluyor?. Sen
farklı bir şey çekeceksin.. Ama ne yapsın delikanlı.. Gazetede
şefi, kendi getirdiği özel resimlere aldırmıyor ki.. Onun sorusu,
fırçası "Falan gazetedeki resim niye bizde yok.." O zaman umurunda
mı delikanlının fark..
Gelişim Spor'u kurduğumda ilk toplantıyı foto muhabirleri ile
yapmıştım.. "Başta gol resimleri, başka gazetelerde olan resimleri
getireni kovarım.. Bu dergiye farklı resimler girecek" demiştim..
Maçta bakardım bizim çocuklar, öteki foto muhabirlerinin yanına
bile yaklaşmaz, çok başka yerlerde farkı ararlardı.
Gelişimspor'dur, spor fotoğrafçılığında farkı yaratan..
Fatih'in Genel Yayın Müdürü olarak ilk açıklaması "Gazete haberdir.
Haberciliği öne çıkaracağız. Gazetecilerin muhabir kalarak da çok
iyi paralar kazanabileceğini göstereceğiz. Muhabir geleceğini
muhabirlikte görebilecek, bir an önce yazı işlerine, ya da köşelere
atlama fırsatı kollamayacak" oldu.
Fevkalade doğru bir tespit bu.. Fatih, kararlılığını sürdürürse ki
benim tanıdığım Fatih sürdürür, Sabah farkı yaratır!..