Uluç, Özkök'ten adalet istedi!
Abone olHıncal Uluç, gazete yöneticilerini sorumsuzlukları yüzünden ağır şekilde eleştirdi. Ertuğrul Özkök, Sedat Ergin ve Tayfun Devecioğlu'nu Uluç yerden yere vurdu.
Hıncal Uluç, adlı köşesinde Ertuğrul Özkök, Sedat Ergin ve
Tuyfun Devecioğlu'nu sorumluluklarını yerine getirmedikleri için
ağır şekilde eleştirdi. Çünkü, geçen yıl bir davayla ilgili çıkan
haberler Uluç'un bu gazetecilere karşı sertleşmesine neden
oldu.
Ertuğrul Özkök, Sedat Ergin ve Tayfun Devecioğlu dostlarıma bir
sorum var.
Evinizin bahçesinde aileniz ve yakın dostlarınızla eğleniyorsunuz..
Birden bahçe kapısından az önce biraz sertçe tartıştığınız biri
giriyor. Alkollü ve elinde bir tabanca var.. Sizin de ruhsatlı bir
tabancanız var..
Ne yaparsınız?..
Bu soruların yanıtını bana değil, kendilerine vermelerini
istiyorum..
Olayımızda evde bekleyen, silahına sarılıyor ve evine izinsiz
giren, hatta aslında tabanca ile evini basanı öldürüyor.
Şimdi böyle bir olay, Anglo Sakson hukukunun geçerli olduğu bir
ülkede yaşansaydı, silahlı baskına silahla yanıt veren ev sahibi
yargılanmazdı bile.
"İngiliz'in evi, İngiliz'in kalesidir" derler İngilizler. Eve
izinsiz girmek düşmanca bir harekettir ve giren düşman nasıl
karşılanırsa, öyle karşılanır, anlamına gelir bu deyiş..
İngiltere ve Amerika'da meskene tecavüz edenler, ellerinde ve
görünürde silahları olmasa bile silahla bertaraf edilebilirler..
Öldürmek dahil.
Ev, mesken kutsaldır. Buraya izinsiz, gizli, kötü niyetle giren
başına her şeyin gelebileceğini bilir. Getirenlerin
suçlanmayacağını ve mahkum olmayacağını da..
Benzeri bir yasa tasarısı, şimdi Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nde..
Bizim şu anda içinde bulunduğumuz hukuk durumu ise, olayı "meşru
müdafaa" adı altında ele alıyor. Yani yasal savunma hakkı..
Bu hakkı kullanmanın koşulları var..
Örneğin, savunma şekliniz, tehditle orantılı mı?.
Bu o kadar tartışmaya ve yoruma açık bir durum ki.. Bu yüzden
mahkemelerin yükü ağır.
Mesela elinde bir bıçak olan adamı tabanca ile vurursanız,
silahların denkliğinden söz edilebilir mi?. Ama siz silahınızı
kullanmazsanız, ya da bıçak bulup dövüşü kabullenirseniz, bir yerde
öldürülmeyi göze almış olmaz mısınız?.
Böyle savunma olur mu?.
Neyse..
Amacım, bu her olayda ayrı ayrı tartışılan büyük hukuk sorununu
gündeme getirmek değil.
Ben başka bir şeyi anlatmak istiyorum..
Türkiye geçen yaz böyle bir olay yaşadı. Olay popüler oldu, medyada
bol yer buldu. İlgi çekti.
Öldürülen gencin eşi, çok saygı duyduğum bir çaba ile davaya
katıldı. Kocasını öldüren gencin en ağır cezaya çarptırılması için
savaştı, hâlâ da savaşıyor. İşin bu yanına itirazım yok.
İtirazım, Türkiye'nin üç büyük, önemli ve saygın üç gazetesinin
halen yargı süreci devam eden davada, adeta bir yargıç gibi karar
verip mahkûm eden tavırları. Alenen davanın sonucunu etkileyecek
bir yayın birliği içinde olmaları..
Bayrağı ilk Vatan çekti. Dava sürerken öyle bir başlık attılar ki,
şaştım kaldım..
"Cezayı indirmek için çırpınıyorlar" gibi bir şey.. Kelime kelime
aklımda değil. Ama dedikleri bu..
Düşünün. Mahkeme henüz bitmemiş. Savunma kendini güçlendirecek
eylemleri, kutsal savunma hakkı içinde gerçekleştiriyor.
Kararı vermiş, hatta cezayı kesmiş Vatan, isyan ediyor..
"Cezayı indirmeye çalışıyorlar.."
Ne cezası?.. Hangi ceza.. Daha ortada karar, marar yok..
Mahkeme kararını verdi.. Savunma Yargıtay'a gitti. Giderken de,
Yargıtay kararına kadar tutuklunun salıverilmesini istedi. Bu istek
kabul edildi. Evini korumak için silah çeken adam tahliye edildi.
Yargıtay cezayı onaylarsa, kalan kısmı çekmek için yeniden girecek.
Onaylamazsa, boşuna yatmamış olacak.
Onaylamama ihtimali, en az onaylaması kadar mevcut.
Çünkü mahkeme "Meşru Müdafaa" durumunu kabul etti. Ancak sınırların
aşıldığı görüşüne vardığı için ceza verdi.
Cinayet değil.. Meşru müdafaa hakkının aşılması..
Bu üç gazete, tahliye haberini, gene taraflı, gene hüküm vermiş,
gene popülist başlıklarla verdiler..
"Tiyatrocu Sunat'ı 7 kurşunla öldüren Özgen serbest kaldı."
"Tiyatrocu katili 9 ayda çıktı."
"Tiyatrocu Sunat'ın katiline tahliye.."
Meşru Müdafaa sınırlarının aşılması kanaati ile verilmiş bir cezada
mahkûma "Katil" damgasını vurmak, böylesi başlıklar atmak, yargıyı
etkilemez mi?.
Bu davayı görüşecek bir Yargıtay yargıcının yerine koyun
kendinizi.. Medyanın büyükleri böylesine bir güç birliği ile taraf
olmuşsa, sizin tarafsız kalmanızı zorlamaz mı bu tutum?.
Ertuğrul, Tayfun ve Sedat, girişteki sorumu vicdanlarında
yanıtladıktan sonra yazımın başlığını bir daha ve dikkatle
okusunlar..
"Adalet 'Gazete'nin temelidir!.."
Yazı:Hıncal ULUÇ
SABAH