Ülkücüleri birbirine düşüren anılar!
Abone olTürkeş'in sağ kolu Yaşar Okuyan 12 Eylül anılarını anlattı. "Türkeş'i saklamadılar" dedi. Tepki çekti. Ülkücüler birbiren girdi.
Okuyan'ın 11 Eylül 1980 gecesi Türkeş'i saklamak için yardım istediği Halil Şıvgın'ın ret yanıtı verdiği' açıklaması tepkiye yol açtı. Şıvgın, 'Tarihe not düşülecekse doğruları söylesin. Türkeş'le neden ayrıldığını ve neden erken tahliye edildiğini anlatsın' dedi
Yaşar Okuyan'ın 12 Eylül dizisinde anlattıklarına Sağlık eski Bakanı Halil Şıvgın'dan tepki geldi.
Okuyan, darbeden önceki 11 Eylül gecesi yaşanan olayı '11 Eylül gecesi Türkeş'i Halil Şıvgın'ın evine götürdüm. 'Türkeş Bey burada kalacak' deyince Halil 'olmaz' tepkisi verdi. Eşi Hale devreye girdi ve Türkeş'i orada sakladık' diye anlatmıştı. Ancak bu sözler, Halil Şıvgın'ı kızdırdı.
Şıvgın, Türkeş'in saklanması olayını 12 Eylül'ün 30. yıldönümünde bütün ayrıntılarıyla anlatacağını da belirterek, Okuyan'a ağır suçlamalarda bulundu. Şıvgın, 'Kendisi bu olayı zaten uygun olmayan bir tarzda anlatmıştır. Zamanında Okuyan bunu söyleyince beni gazeteci Yalçın Doğan aradı. 'Türkeş nerede saklandı' dedi. Bilmediğimi söyledim' diye konuştu.
ÖNCE OTURUP VİCDAN MUHASEBESİ YAPSIN
Akşam'a konuşan Halil Şıvgın, şunları söyledi: 'Bu tarihi bir olaydır. Sayın Türkeş'e en uygun şartları sağladım. Ama Okuyan siyasi bir amaç güdüyor. Şu kadarını söylemek istiyorum. Dil Okulu'nda merhum Alparslan Türkeş'le neden ayrıldılar? Kendisi nasıl ve neden erken tahliye oldu? Bunları anlatsın da tartışalım. Ben görüşmüyorum kendisiyle. Onun gündeminin malzemesi de değilim. Kendi işine baksın ve doğruları söylesin. Önce oturup bir vicdan muhasebesi yapsın. Bilmiyorum hiç yaptı mı?'
Şıvgın'ın açıklamaları üzerine Yaşar Okuyan ise 'Allah'ın bildiği bir gerçek var. Benim Halil Şıvgın'la ne problemim olabilir. Yaşananları aktardım. Eğer öyle değerlendiriyorsa söyleyeceğim bir şey de yok' ifadesini kullandı.
YAŞAR OKUYAN NE DEMİŞTİ?
DEMİREL'İ BİR TÜRLÜ İKNA EDEMEMİŞ (3. sayfa)
TÜRKEŞ TESLİM OLUYOR ERTUĞRUL GÜNAY NAMAZ
KILIYOR (4. sayfa)
CEZAEVİNİN ŞAŞIRTAN YENİ KONUĞU: ERBAKAN (5. sayfa)
MAMAK CEHENNEMİ BAŞLIYOR (6. sayfa)
29 GÜN ELLE PİSLİK TEMİZLETİYORLAR (7. sayfa)
OKUYAN'A GEBERTİRİM SENİ DİYEN KİM? (8. sayfa)
DEVRİMCİ KADINLAR İÇİN AĞLADILAR (9. sayfa)
TÜRKEŞ'E DURUŞMADA NE YAPMAYI ÖNERDİ? (10. sayfa)
Türkeş'in yakın çalışma arkadaşı, dönemin MHP Genel Sekreter Yardımcısı Yaşar Okuyan, önümüzdeki günlerde yayınlayacağı yeni kitabını ilk defa
Akşam'la paylaşmış ve Türkeş'in bile 12 Eylül'de saklanacak yer bulamadığını söylemişti. İşte Okuyan'ın anılarından 12 Eylül 1980...
"Faili meçhul cinayetlere evlatlarını, eşlerini kurban veren annelerin, babalarını kaybeden çocukların feryatları dinmiyordu. Darbe artık sokakta konuşulur hale gelmişti. Öyle günlerden birinde, 11 Eylül'de Yaşar Okuyan'ın parti telefonu çaldı:
"İZİNLER İPTAL EDİLDİ DARBE OLACAK"
'Arayan Zırhlı Birlikler'de görevli bir binbaşı arkadaşımın eşiydi. 'Sizinle görüşebilir miyim? Hastamız var ricam olacaktı' dedi. Bahçelievler'de bir pastanede buluştuk bana, 'Bu akşam bir askeri harekat olacak. Dün akşam tüm izinleri iptal ettiler' dedi. Eşi evden çıkmadan bana haber vermesini istemiş. Hemen Türkeş'in Oran'daki evine gittim. Durumu anlattım. Benzeri bir duyum aldığını söyledi. Derken görüşme trafiği başladı. Partiye uğradık. Odalarımızdaki evrakları gözden geçirdik. Sonra Türkeş'le beraber benim Bahçelievler'deki evime geldik. Misafirler olduğu için Turan Koçal'ın üst kattaki dairesine geçtik. O dönem dayım MHP İstanbul Milletvekili. Ardından Türkmen Onur ve Ramiz Ongun geldiler.'
DEMİREL'İ BİR TÜRLÜ
İNANMAMIŞ!
İNANMADI MİT'İ ARADI
'Türkeş'e, 'Demirel'e haber vereyim mi?' diye sordum. 'İsabet olur' dedi. Dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Nuri Bayar'a ulaştım. 'Beyefendiye iletin bu gece kesin darbe olacak' diye uyardım. Nuri Bey emin olup olmadığımı sordu. 'Eminim' deyince hemen Güniz sokağa gidip durumu Demirel'e anlatmış. Demirel de MİT Müsteşarını arayıp, 'Darbe mi olacak?' diye sormuş. Müsteşar 'Yok efendim öyle bir şey' deyince de inanıp rahatlamış. Nuri Bey bir saat sonra beni aradı: Beyefendi gözlerinden öpüyor. 'Bir şey yok müsterih olsunlar' diyor' dedi. Çok ısrar ettim ama dinletemedim. Görüşmelerimiz bütün gece sürdü.'
HAMİLE TANIDIĞIN EVİNDE
Darbeye saatler kala Türkeş'in nerede saklanacağı konusunu gizemini koruyordu. Tuğrul Türkeş uçak saatlerine bakmış ancak yurtdışı için uçak bulunamamıştı.
'Sol bir ihtilal olursa başımız belaya girer diye endişe ediyoruz. Ama güvenli bir yer de bulamıyoruz. Sonunda aklıma Halil Şıvgın geldi. Halil yakın arkadaşım. O dönem Milli Mücadele Birliği'nde grubunun içerisindeydi. Gece yarısı Halil'i aradım. Evde kimse olmadığını öğrenince geleceğimi söyledim. Türkeş'e de, 'efendim gidiyoruz' dedim, 'Uygun olur mu, beni söyledin mi?' diye sordu. 'Tamamdır' dedim ve çıktık. Türkeş benim arabamda. Arkadan Tuğrul, Ramiz ve Türkmen diğer arabayla geliyor. Filistin sokağına geldik. Önden Türkmen'le ben çıktım. Halil kapıyı açtı, 'İhtilal oluyor Türkeş'i burada saklayacağız' deyince iyice panik oldu. Haklı adam. Çünkü eşi hamile. İhtilal çocuk oyuncağı mı? Eşini ve çocuğunu düşünüyor. İlk önce 'Olmaz' diye tepki verdi. Biz tartışırken Hale geldi. Durumu anlattım. Hale Şıvgın delikanlı kadındır, korkusuz dur. Onlarca erkeği cebinden çıkarır. Önce Halil'e çıkıştı, 'Ayıp değil mi Halil, Türkeş Bey gelmiş, kapıyı mı kapatacağız?' dedi. Sonra hemen Türkeş'i alıp yukarı çıkarmamı istedi.'
TÜRKEŞ TESLİM OLUYOR
ERTUĞRUL GÜNAY NAMAZ
KILIYOR
CUNTA ARABA ARIYOR
'Türkeş yukarı çıktı. Ayrılmadan her şeyi konuştuk. Normal davranılacak, bir ekmekse bir ekmek alınacak, iki değil. Evde misafir varmış gibi davranılmayacak. Günlük rutinden dışarı çıkılmayacak... Türkeş'i, Şıvgınlar'a emanet edip gittik. Gece saat 01.30'da tank sesleri gelmeye başladı. Atatürk Bulvarı üzerindeyiz. Bahçeli'de bir arkadaşın evine sığındık ve o gece ihtilal oldu'.
'Ertesi sabah radyo televizyon sürekli duyuruyor: Bülent Ecevit, Erbakan, Demirel, Türkeş gözaltında diye. Ama aslında aralarında Türkeş yok. Hepsini gidip yakalıyorlar bir tek Türkeş bulunamıyor. Deliriyorlar tabii. En son 06 RV 437 plakalı beyaz 131 Şahin'le görülmüş. O benim arabam. Herkes beni arıyor. Türkeş 3 gün sonra teslim olmaya karar verdi. Çünkü solcu bir darbe olmadığı anlaşıldı. Kader Sokak'taki kendi evine sabaha karşı geçti. Sonra Merkez Komutanlığı'na telefon etti. Adresini verdi. Gelmişler, 'Neredeydiniz?' sorusuna 'Buradaydım' yanıtını vermiş. 'Olmaz biz geldik yoktun' falan demişler ama kalorifer dairesindeyim diye ikna etmiş.
ECEVİT'LE PİNPON
Kirazlıdere Dil Okulu Ankara Bahçelievler'deki Merkez Komutanlığı'nın arkasındaydı. İlk misafirleri biz olduk. Tüm tutukluların temsilcisiyim. Türkeş orada. Erbakan, Recai Kutan, Şevket Kazan, Ertuğrul Günay, Ecevit Perinçek ve ekibi orada. Yüzün üzerinde siyasetçi.
l Mescit yaptırıldı. Ertuğrul Günay orada namaz kılmıştır. Önce uzak kalmıştı sonra bizimle ibadet etmek için gelmeye başladı. İlhami Soysal, Doğu Perinçek, Oral Çalışlar herkes var. Gerilim falan yaşanmıyordu. Havalandırmada beni bir Erbakan'la bir Ecevit'le bir Perinçek'le gören askerler epey şaşırıyormuş. Dil Okulu medeni bir yerdi. 17 aya orada kaldım.
TİKİP davasından yargılanan Perinçek grubu bize satranç öğretti. Herkese öğrettiler. Oral Çalışlar'la epey muhabbetimiz olmuştur mesela. Komutandan izin çıktı pinpon masası getirttim. Büyük olay oldu.
Pinpon oynadık Ecevit'le. Ecevit'le ben ikili oluyorduk, karışımızda Doğu Perinçek ve Oral Çalışlar. Pinpon turnuvası yapıyorduk. Bir bakıyorsunuz Türkeş, Ecevit, Erbakan gayet saygın sohbet ediyorlar. Dil Okulu'nda tarihi görüntüler yaşandı. Orada insanlar birbirlerini ilk belki yakından tanıma imkanı buldu. Bir tek gün liderler de orada yatanlar da nezaketini kaybetmemiştir.
CEZAEVİNİN ŞAŞIRTAN
YENİ KONUĞU
ERBAKAN CEZAEVİNDE
MSP'liler tahliye edildi. Birkaç gün geçmişti ki birden kapı açıldı ve içeri Necmettin Erbakan girdi. Şaşkına döndük. Bir mesele için karakola gidiyor. Orada tamamen başka bir gerekçe gösterip tutukluyorlar. Ancak habersiz yakalandığı için üzerinde hiçbir şey yok. Erbakan'a birisi yedek pijamasını, diğeri havlusunu verdi. Bir kaç gün onlarla idare etmek zorunda kaldı.
Demirel'e giden Evren imzalı emir
Yaşar Okuyan'ın arşivinden 12 Eylül'e ait ilginç bir belge de ortaya çıktı.
9. Cumhurbaşkanı'nın Okuyan'la paylaştığı belge 12 Eylül sabahı askerler tarafından Demirel'e teslim edildi. 'Orgeneral Genel Kurmay ve Güvenlik Konseyi Başkanı Kenan Evren' imzasını taşıyan belgede, 'Parlamento üyeliği sıfatınız kaldırılmıştır. Hiçbir konuda beyanat verme yetkiniz yoktur. Can güvenliğiniz TSK'nın teminatı altındadır. Emniyet içinde havaalanına götürülecek, oradan uçakla Hamzaköy, Gelibolu'ya gideceksiniz. Arzu ettiğiniz takdirde ailenizi de yanınızda götürebilirsiniz. Bir saat içinde hazırlanıp harekete hazır olduğunuzu güvenliğiniz için gelen subaya bildiriniz. '
SHERATON'DA 'LÜKS' KAÇAKLAR
Okuyan, Türkeş'in kaçırılmasının ardından gizlice İstanbul'a gider ve ilginç bir yere, Sheraton'a saklanır. 'Sheraton'da bir başkasının adıyla kalıyorum. İkinci gün, pencereden bir baktım aşağısı polis asker kaynıyor. 'Beni almaya geldiler' dedim. 20 dakika geçti gelen giden yok. Sonradan öğrendim ki, DİSK Genel Sekreteri Fehmi Işıklar da 'lüks otele kimse bakmaz' diye Sheraton'a saklanmış ve askerler onu almaya gelmişler. İki kat üste baksalar beni de yakalayacaklar. Zengin bir arkadaşımın Boğaz'daki villasına yerleştim. Bir gün havuzda güneşlenirken bir motordan, 'Okuyan Okuyan' diye sesleniyorlar. Bir baktım rahmetli Kemal Ilıcak ve eşi Nazlı Boğaz'da gezinti yapıyorlar. Kemal Ilıcak, 'Oğlum kabak gibi görünüyorsun, bu nasıl saklanma' diye bağırıyor.'
MAMAK CEHENNEMİ
BAŞLIYOR
ORADA CEHENNEMİ YAŞADIK
Dil Okulu'nda askerler bize iyi davranıyor. Daktilo bile var. Evren'in aleyhine 3 bildiri yazdım içerde. Bir er vasıtasıyla dışarı yollamayı başardım. Postayla dağıtıldı. Evren'e cuntaya büyük hakaretler var. Farklı postanelerden gönderiyoruz ki yakalanmayalım. İkincisinde de yakalanmadık. Üçüncüsünde bizim saf arkadaşlar, 'Nasıl olsa bir şey olmuyor' diye bir çuvala koyup Ulus Postanesi'ne götürüyorlar bildirileri ve anında enseleniyorlar. Bildirileri benim hazırladığım ortaya çıkınca, askerler büyük şaşkınlık geçiriyor; cezaevindeyim. Mamak biletim kesiliyor.
MAMAK CEHENNEMİ
Felaket tarif edilemez yaşanır. Mamak'ta cehennemi yaşadık. Ortada bir hayvan kafesi. Kasımdayız, hava buz gibi. Aynı anda 100 kişiyi kafese koydular. Yeni getirilenler önce orada tutuluyor. Kafes hayatı bazen bir gün bazen bir ay sürüyor. Sonra hücreye. Sürekli aşağılama, dayak. Dil Okulu'ndan çıkarken, bazı adreslerin ve isimlerin bulunduğu 6 sayfayı yanıma almayı başarmıştım. Aklım o kağıtlarda. Kıpırdayamıyorum, copu dayıyorlar. Korkunç bir muamele. O kağıtlar yakalanırsa bir sürü insan yanacak. Bavulumun üzerinde oturuyorum. Almam mümkün değil. Bir ara 'Üşüdüm bavuldaki bornozu alayım' dedim nasılsa izin verdiler. O sırada kağıtları aldım.
Saatler sonra tuvalete gitmeme bağıra aşağılaya izin verdiler. Yan yana iki tuvalet. Taşmış zaten giremiyorsun. Pis falan denmez başka bir şey. Böğürerek girdim. O saman kağıtları yırtıp elimle pisliğin içine karıştırıyorum. Ama gitmiyor. Felaket bir şey. Terliyorum. Un ufak ettim böğürerek hepsini içerlere ittim. Döndüm ama 2 sayfa hala bende. Nöbet değişiminde tekrar tuvalet dedim. Bu defa musluğu açtım. Su o kadar pis ki, simsiyah. O iki sayfayı o pis suyla hamur yapıp yedim. Ama çıkarıyorum bir yandan. Yiyemediğim bölümleri yine pisliklerin içine gömdüm. 24 saat bizi kıpırdamadan oturttular.
29 GÜN ELLE PİSLİK TEMİZLETTİLER
Kazakla bir gece ısındı ertesi günü astılar
"İlk ülkücü idam mahkumu, Mustafa Pehlivanoğlu'nu mahkemesi bile bitmeden astılar. Yine bizi uyandırıp önümüzden geçirdiler. Onunla ilgili çok acı bir de anım var. Bir gece genç bir asker geldi. 'Donuyor çocuk. Sizde bir kazak olacaktı' dedi. Çıkardım verdim. Sarı bir kazak. Mustafa o kazakla bir gün ısınabildi. Ertesi gün onu idam ettiler. Sonra o kazağı veren askeri de coplayarak kimden aldığını öğrenmişler. Asker kıyamamış buna, bana gelmiş."
"Fırsat bulsam kendimi asacağım"
"Biz 'A Blok Tecrit -2 Ön' denilen bölümde kalıyoruz. Hep böyle çağırılıyoruz. Bir hafta önce yandaki hücrede ülkücü bir genç kendini astı diye tutanak düzenlenmiş. İnsanın intihar etmesi mümkün değil oysa. Bir fırsatını bulsam, o cehennemden kurtulmak için kendimi hemen asacağım. O dönemin cezaevi komutanının 5 kişiyi döverek öldürdüğü ve intihar ettiler diye tutanak hazırlandığı çok konuşuldu. Ama ispatlayacak durumda değilim."
29 gün elle pislik temizlettiler
"12 Eylül, Mamak, Metris ve Diyarbakır'daki işkenceler ve orada işkenceden ölenlerin araştırılması lazım. Faillerin ortaya çıkarılması lazım. Bir hesaplaşma olacaksa doğru zeminde olması lazım. Kendinizi öldürecek duruma geliyorsunuz, bu kesin. Onur ayaklar altında. Bir delikten size günde bir yoğurt kâsesi içinde çay gibi bir şey veriyorlar. Elimi uzatıyorum, çavuş ayağındaki postallarla basıp eziyor. Bir delik var. Tuvalet için kullanıyorsunuz. Hazır olda hücrede yan yana oturuyorsunuz, Taha yanımda konuşamıyoruz. Kâğıt vermediler, 29 gün elle pislik temizlettiler bize. Tükürükle tıraş olduk. Hücrede öyle bir şey oluyor ki gündüz mü gece mi anlamıyorsunuz. Uyutmuyorlar."
Okuyan'a "gebetirim seni" diyen kim?
[PAGE]
"Gebertirim seni"
"Bu arada ben taş dökmeye başladım. Revire göndermiyorlar. Bir yakınımız aracılığıyla 4. Kolordu Komutanı Recep Ergun'a ulaşmış. Ergun cezaevi komutanını çağırıp kızıyor. Cezaevi komutanı Raci Tetik, beni ve Taha'yı çağırdı. Bana 'Sen kim oluyorsun da beni şikâyet ediyorsun. Gebertirim seni' diye bağırdı.
"Kanlar içinde taş düşürdüm"
Sonra doktora dönüp, 'intihar etti raporu verir misin?' diye sordu. Doktor 'Veririm komutanım' dedi. Sonra 'Kâğıt verin şikâyetim yoktur diye yazacaklar' dedi. Ben ve Taha Akyol reddedince hücreye atıldık. Kanlar içinde taş düşürdüm, bir ağrı kesici dahi vermediler."
Canavarlaşmış cezaevi komutanı
"Canavarlaşmış bir cezaevi komutanı var. Onun yardımcısı Yarbay Refik Uzuner ise dünya iyisi. Bir akşam nöbet değişiminde arkamız dönük, bir ses duydum; "Yaşar Bey döner misiniz?" içimden 'Yaşar Bey kim' diyorum. Taha'ya fısıldadım. 'Yanlış mı duyuyorum' dedim. 'Yok' dedi. Korkarak döndüm; 'Sizi bir müddet misafir edeceğiz, kusura bakmayın. Haklısınız davanızda ama elimizden bir şey gelmiyor. Dedenizden mektup geldi. Okumanızı istiyorum. 3 saat alacağım" dedi.
Dedesinden mektup
"Hücreden içeri sızan ince ışıkta okudum dedemin mektubunu: "Torun üzülme. Dedeni de İstanbul hükümeti idama mahkûm etmişti. Allah büyüktür vatanseverlerin yardımcısı olur. Dik dur, başını eğme'. Yarbay geldi ve bana 'Deden haklı Yaşar Bey. Ama o mektubu almak zorundayım' dedi ve hüngür hüngür ağladı. Sonra 'Allah büyüktür' deyip gitti. O ziyaret hem bana, hem Taha'ya onca gün sonra ilk umut veren olaydır."
Devrimci kadınlar için neden ağladı?
[PAGE]"Üç kişi aynı yatağa sığmaya çalıştık"
"Hücredeki 29'uncu günün sonunda 'D Blok'a götürüldük. TÖBDER, KÖYKOP, Türkiye İşçi Köylü Partisi, Perinçek takımı, MSP ve MHP'li yöneticileri buraya geçirdiler. 75 kişilik bloğa 240 kişiyi sığdırdılar. 7.5 aylık sürede Taha Akyol, Namık Kemal Zeybek ve ben aynı yatağa sığmaya çalıştık. Koğuş seçiminde Perinçek'le yarıştık. TÖBDER ve sol gruplar bana MSP'liler de Perinçek'e oy verdi.
"Biz 240 erkek, devrimci kadınlara ağladık "
"Yan tarafımız kadınlar koğuşu. Eksi 20 derece kadınları avluya çıkarıp marş söyletiyorlar. Boyalı pencerelerden delik açtık. Bir gün çavuşun biri solcu kızları coplamaya başladı. Hepsini karın üzerine yatırıp üzerlerinde dans ediyor. Ortalığı kan götürüyor. Devrimci kadınların feryatları hâlâ kulaklarımda. İçeride 240 adam bu manzara karşısında sağcısı solcusu hepimiz ağladık."
"Beni görmeye gelen annemi ittiler"
"İlk açık görüşte annem geldi. Beni gördü bir adım attı, 'Oğlum nasılsın' der demez bir astsubay annemi itti. Dikenli tellerin üzerine düştü. Elinden damlayan kanlar karların üzerine iniyor. Cinnet getirdim. Üzerime çullanıp yaka paça götürdüler."
Türkeş'e duruşmada ne yapmayı önerdi?
[PAGE]Duruşmada İstiklal marşı
"564 sanıklı MHP davası. Bir numaralı sanık Türkeş, ben 6 numaralı sanığım. Türkeş'e davayı İstiklal Marşı'yla başlatalım' dedim. Mahkeme heyeti salona girince İstiklal Marşı'na başladık. Savcıların hepsi mecburen hazırola geçti. İnanılmaz bir sahneydi."
"MHP davası tam 10 yıl sürdü. Benimle ilgili iddialara gelince. Ergin Örgügören diye bir MİT ajanı var. MHP'de Beşiktaş'ta ilçe sekreteri olmuş. Haberimiz yok. Şüphelendim. Çocuklar evinden iki bavul dolusu evrak getirdi. Bavullardan biri ele geçti. Diğerini ofise getirdik. Kriptolu yazılar, bir dolu belge, şifreler... Belgeleri Hürriyet'e verdim. Manşetten çıktı. Baskında odamda duran bu belgeler üzerinden MHP iddianamesi kuruldu. Sonunda 'Bu adamın MiT'le irtibatlı olduğuna dair dokümanları Londra'ya gönderdim tahliye etmezseniz günah gitti, onları yabancı basına dağıttıracağım' dedim. O gün tahliye oldum. İlahi tesadüf!"
Eren önümüzde ölüme yürüdü
"Erdal Eren'i biz oradayken astılar. Hücreye alınalı birkaç gün olmuştu. Sabaha karşı dörtte o gencecik çocuğu sehpaya götürürken hepimizi uyandırdılar. 17 yaşındaki Erdal Eren, önümüzden geçerek ölüme yürüdü. Erdal Eren'in askerler arasından götürülüşünü hâlâ unutamıyorum. Eren'i idama götürenler, 'Kalkın lan sizin de sonunuz böyle olacak' diyorlardı."