Ülkücüleri birbirine düşüren anılar!
Abone olTürkeş'in sağ kolu Yaşar Okuyan 12 Eylül anılarını anlattı. "Türkeş'i saklamadılar" dedi. Tepki çekti. Ülkücüler birbiren girdi.
Okuyan'ın 11 Eylül 1980 gecesi Türkeş'i saklamak için
yardım istediği Halil Şıvgın'ın ret yanıtı verdiği' açıklaması
tepkiye yol açtı. Şıvgın, 'Tarihe not düşülecekse doğruları
söylesin. Türkeş'le neden ayrıldığını ve neden erken tahliye
edildiğini anlatsın' dedi
Yaşar Okuyan'ın 12 Eylül dizisinde anlattıklarına Sağlık eski
Bakanı Halil Şıvgın'dan tepki geldi.
Okuyan, darbeden önceki 11 Eylül gecesi yaşanan olayı '11
Eylül gecesi Türkeş'i Halil Şıvgın'ın evine götürdüm. 'Türkeş Bey
burada kalacak' deyince Halil 'olmaz' tepkisi verdi. Eşi Hale
devreye girdi ve Türkeş'i orada sakladık' diye anlatmıştı.
Ancak bu sözler, Halil Şıvgın'ı kızdırdı.
Şıvgın, Türkeş'in saklanması olayını 12 Eylül'ün 30. yıldönümünde
bütün ayrıntılarıyla anlatacağını da belirterek, Okuyan'a ağır
suçlamalarda bulundu. Şıvgın, 'Kendisi bu olayı zaten uygun
olmayan bir tarzda anlatmıştır. Zamanında Okuyan bunu
söyleyince beni gazeteci Yalçın Doğan aradı. 'Türkeş nerede
saklandı' dedi. Bilmediğimi söyledim' diye konuştu.
ÖNCE OTURUP VİCDAN MUHASEBESİ YAPSIN
Akşam'a konuşan Halil Şıvgın, şunları söyledi: 'Bu tarihi
bir olaydır. Sayın Türkeş'e en uygun şartları sağladım. Ama Okuyan
siyasi bir amaç güdüyor. Şu kadarını söylemek istiyorum.
Dil Okulu'nda merhum Alparslan Türkeş'le neden
ayrıldılar? Kendisi nasıl ve neden erken tahliye oldu?
Bunları anlatsın da tartışalım. Ben görüşmüyorum kendisiyle. Onun
gündeminin malzemesi de değilim. Kendi işine baksın ve doğruları
söylesin. Önce oturup bir vicdan muhasebesi yapsın.
Bilmiyorum hiç yaptı mı?'
Şıvgın'ın açıklamaları üzerine Yaşar Okuyan ise 'Allah'ın bildiği bir gerçek var. Benim Halil Şıvgın'la ne problemim olabilir. Yaşananları aktardım. Eğer öyle değerlendiriyorsa söyleyeceğim bir şey de yok' ifadesini kullandı.
YAŞAR OKUYAN NE
DEMİŞTİ?
DEMİREL'İ BİR TÜRLÜ İKNA EDEMEMİŞ (3.
sayfa)
TÜRKEŞ TESLİM OLUYOR ERTUĞRUL GÜNAY
NAMAZ
KILIYOR (4. sayfa)
CEZAEVİNİN ŞAŞIRTAN
YENİ KONUĞU: ERBAKAN (5. sayfa)
MAMAK CEHENNEMİ
BAŞLIYOR (6. sayfa)
29 GÜN ELLE PİSLİK
TEMİZLETİYORLAR (7. sayfa)
OKUYAN'A GEBERTİRİM
SENİ DİYEN KİM? (8. sayfa)
DEVRİMCİ KADINLAR
İÇİN AĞLADILAR (9. sayfa)
TÜRKEŞ'E DURUŞMADA NE
YAPMAYI ÖNERDİ? (10. sayfa)
Türkeş'in yakın çalışma arkadaşı, dönemin MHP Genel Sekreter
Yardımcısı Yaşar Okuyan, önümüzdeki günlerde yayınlayacağı yeni
kitabını ilk defa
Akşam'la paylaşmış ve Türkeş'in bile 12 Eylül'de saklanacak yer
bulamadığını söylemişti. İşte Okuyan'ın anılarından 12 Eylül
1980...
"Faili meçhul cinayetlere evlatlarını, eşlerini kurban veren
annelerin, babalarını kaybeden çocukların feryatları dinmiyordu.
Darbe artık sokakta konuşulur hale gelmişti. Öyle günlerden
birinde, 11 Eylül'de Yaşar Okuyan'ın parti telefonu
çaldı:
"İZİNLER İPTAL EDİLDİ DARBE OLACAK"
'Arayan Zırhlı Birlikler'de görevli bir binbaşı
arkadaşımın eşiydi. 'Sizinle görüşebilir miyim?
Hastamız var ricam olacaktı' dedi. Bahçelievler'de
bir pastanede buluştuk bana, 'Bu akşam bir askeri harekat
olacak. Dün akşam tüm izinleri iptal ettiler' dedi. Eşi
evden çıkmadan bana haber vermesini istemiş. Hemen Türkeş'in
Oran'daki evine gittim. Durumu anlattım. Benzeri bir duyum
aldığını söyledi. Derken görüşme trafiği başladı. Partiye
uğradık. Odalarımızdaki evrakları gözden geçirdik.
Sonra Türkeş'le beraber benim Bahçelievler'deki evime
geldik. Misafirler olduğu için Turan Koçal'ın üst kattaki
dairesine geçtik. O dönem dayım MHP İstanbul Milletvekili. Ardından
Türkmen Onur ve Ramiz Ongun geldiler.'
DEMİREL'İ BİR TÜRLÜ
İNANMAMIŞ!
İNANMADI MİT'İ ARADI
'Türkeş'e, 'Demirel'e haber vereyim mi?' diye sordum. 'İsabet olur'
dedi. Dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Nuri Bayar'a ulaştım.
'Beyefendiye iletin bu gece kesin darbe olacak'
diye uyardım. Nuri Bey emin olup olmadığımı sordu. 'Eminim' deyince
hemen Güniz sokağa gidip durumu Demirel'e anlatmış. Demirel de MİT
Müsteşarını arayıp, 'Darbe mi olacak?' diye sormuş. Müsteşar
'Yok efendim öyle bir şey' deyince de inanıp
rahatlamış. Nuri Bey bir saat sonra beni aradı: Beyefendi
gözlerinden öpüyor. 'Bir şey yok müsterih olsunlar'
diyor' dedi. Çok ısrar ettim ama dinletemedim.
Görüşmelerimiz bütün gece sürdü.'
HAMİLE TANIDIĞIN EVİNDE
Darbeye saatler kala Türkeş'in nerede saklanacağı konusunu gizemini
koruyordu. Tuğrul Türkeş uçak saatlerine bakmış ancak yurtdışı için
uçak bulunamamıştı.
'Sol bir ihtilal olursa başımız belaya girer diye endişe ediyoruz.
Ama güvenli bir yer de bulamıyoruz. Sonunda aklıma Halil Şıvgın
geldi. Halil yakın arkadaşım. O dönem Milli Mücadele
Birliği'nde grubunun içerisindeydi. Gece yarısı Halil'i
aradım. Evde kimse olmadığını öğrenince geleceğimi söyledim.
Türkeş'e de, 'efendim gidiyoruz' dedim, 'Uygun olur mu, beni
söyledin mi?' diye sordu. 'Tamamdır' dedim ve çıktık. Türkeş benim
arabamda. Arkadan Tuğrul, Ramiz ve Türkmen diğer arabayla geliyor.
Filistin sokağına geldik. Önden Türkmen'le ben çıktım. Halil kapıyı
açtı, 'İhtilal oluyor Türkeş'i burada saklayacağız' deyince
iyice panik oldu. Haklı adam. Çünkü eşi hamile. İhtilal
çocuk oyuncağı mı? Eşini ve çocuğunu düşünüyor. İlk önce 'Olmaz'
diye tepki verdi. Biz tartışırken Hale geldi. Durumu anlattım. Hale
Şıvgın delikanlı kadındır, korkusuz dur. Onlarca erkeği cebinden
çıkarır. Önce Halil'e çıkıştı, 'Ayıp değil mi Halil, Türkeş
Bey gelmiş, kapıyı mı kapatacağız?' dedi. Sonra hemen
Türkeş'i alıp yukarı çıkarmamı istedi.'
TÜRKEŞ TESLİM OLUYOR
ERTUĞRUL GÜNAY NAMAZ
KILIYOR
CUNTA ARABA ARIYOR
'Türkeş yukarı çıktı. Ayrılmadan her şeyi konuştuk. Normal
davranılacak, bir ekmekse bir ekmek alınacak, iki değil. Evde
misafir varmış gibi davranılmayacak. Günlük rutinden dışarı
çıkılmayacak... Türkeş'i, Şıvgınlar'a emanet edip gittik.
Gece saat 01.30'da tank sesleri gelmeye başladı. Atatürk
Bulvarı üzerindeyiz. Bahçeli'de bir arkadaşın evine sığındık ve o
gece ihtilal oldu'.
'Ertesi sabah radyo televizyon sürekli duyuruyor: Bülent Ecevit,
Erbakan, Demirel, Türkeş gözaltında diye. Ama aslında aralarında
Türkeş yok. Hepsini gidip yakalıyorlar bir tek Türkeş bulunamıyor.
Deliriyorlar tabii. En son 06 RV 437 plakalı beyaz 131 Şahin'le
görülmüş. O benim arabam. Herkes beni arıyor. Türkeş 3 gün
sonra teslim olmaya karar verdi. Çünkü solcu bir darbe
olmadığı anlaşıldı. Kader Sokak'taki kendi evine sabaha karşı
geçti. Sonra Merkez Komutanlığı'na telefon etti. Adresini verdi.
Gelmişler, 'Neredeydiniz?' sorusuna 'Buradaydım' yanıtını vermiş.
'Olmaz biz geldik yoktun' falan demişler ama kalorifer
dairesindeyim diye ikna etmiş.
ECEVİT'LE PİNPON
Kirazlıdere Dil Okulu Ankara Bahçelievler'deki Merkez
Komutanlığı'nın arkasındaydı. İlk misafirleri biz olduk. Tüm
tutukluların temsilcisiyim. Türkeş orada. Erbakan, Recai Kutan,
Şevket Kazan, Ertuğrul Günay, Ecevit Perinçek ve ekibi orada. Yüzün
üzerinde siyasetçi.
l Mescit yaptırıldı. Ertuğrul Günay orada namaz kılmıştır. Önce
uzak kalmıştı sonra bizimle ibadet etmek için gelmeye başladı.
İlhami Soysal, Doğu Perinçek, Oral Çalışlar herkes var.
Gerilim falan yaşanmıyordu. Havalandırmada beni bir
Erbakan'la bir Ecevit'le bir Perinçek'le gören askerler epey
şaşırıyormuş. Dil Okulu medeni bir yerdi. 17 aya orada
kaldım.
TİKİP davasından yargılanan Perinçek grubu bize satranç öğretti.
Herkese öğrettiler. Oral Çalışlar'la epey muhabbetimiz olmuştur
mesela. Komutandan izin çıktı pinpon masası getirttim. Büyük olay
oldu.
Pinpon oynadık Ecevit'le. Ecevit'le ben ikili oluyorduk,
karışımızda Doğu Perinçek ve Oral Çalışlar. Pinpon turnuvası
yapıyorduk. Bir bakıyorsunuz Türkeş, Ecevit, Erbakan gayet saygın
sohbet ediyorlar. Dil Okulu'nda tarihi görüntüler yaşandı. Orada
insanlar birbirlerini ilk belki yakından tanıma imkanı buldu. Bir
tek gün liderler de orada yatanlar da nezaketini
kaybetmemiştir.
CEZAEVİNİN ŞAŞIRTAN
YENİ KONUĞU
ERBAKAN CEZAEVİNDE
MSP'liler tahliye edildi. Birkaç gün geçmişti ki birden
kapı açıldı ve içeri Necmettin Erbakan girdi. Şaşkına
döndük. Bir mesele için karakola gidiyor. Orada tamamen başka bir
gerekçe gösterip tutukluyorlar. Ancak habersiz yakalandığı için
üzerinde hiçbir şey yok. Erbakan'a birisi yedek pijamasını, diğeri
havlusunu verdi. Bir kaç gün onlarla idare etmek zorunda kaldı.
Demirel'e giden Evren imzalı emir
Yaşar Okuyan'ın arşivinden 12 Eylül'e ait ilginç bir belge de
ortaya çıktı.
9. Cumhurbaşkanı'nın Okuyan'la paylaştığı belge 12 Eylül sabahı
askerler tarafından Demirel'e teslim edildi. 'Orgeneral Genel
Kurmay ve Güvenlik Konseyi Başkanı Kenan Evren' imzasını taşıyan
belgede, 'Parlamento üyeliği sıfatınız kaldırılmıştır. Hiçbir
konuda beyanat verme yetkiniz yoktur. Can güvenliğiniz TSK'nın
teminatı altındadır. Emniyet içinde havaalanına götürülecek, oradan
uçakla Hamzaköy, Gelibolu'ya gideceksiniz. Arzu ettiğiniz takdirde
ailenizi de yanınızda götürebilirsiniz. Bir saat içinde hazırlanıp
harekete hazır olduğunuzu güvenliğiniz için gelen subaya
bildiriniz. '
SHERATON'DA 'LÜKS' KAÇAKLAR
Okuyan, Türkeş'in kaçırılmasının ardından gizlice İstanbul'a gider
ve ilginç bir yere, Sheraton'a saklanır. 'Sheraton'da bir
başkasının adıyla kalıyorum. İkinci gün, pencereden bir baktım
aşağısı polis asker kaynıyor. 'Beni almaya geldiler' dedim. 20
dakika geçti gelen giden yok. Sonradan öğrendim ki, DİSK
Genel Sekreteri Fehmi Işıklar da 'lüks otele kimse bakmaz' diye
Sheraton'a saklanmış ve askerler onu almaya gelmişler. İki
kat üste baksalar beni de yakalayacaklar. Zengin bir arkadaşımın
Boğaz'daki villasına yerleştim. Bir gün havuzda güneşlenirken bir
motordan, 'Okuyan Okuyan' diye sesleniyorlar. Bir baktım
rahmetli Kemal Ilıcak ve eşi Nazlı Boğaz'da gezinti
yapıyorlar. Kemal Ilıcak, 'Oğlum kabak gibi
görünüyorsun, bu nasıl saklanma' diye bağırıyor.'
MAMAK CEHENNEMİ
BAŞLIYOR
ORADA CEHENNEMİ YAŞADIK
Dil Okulu'nda askerler bize iyi davranıyor. Daktilo bile var.
Evren'in aleyhine 3 bildiri yazdım içerde. Bir er vasıtasıyla
dışarı yollamayı başardım. Postayla dağıtıldı. Evren'e cuntaya
büyük hakaretler var. Farklı postanelerden gönderiyoruz ki
yakalanmayalım. İkincisinde de yakalanmadık. Üçüncüsünde bizim saf
arkadaşlar, 'Nasıl olsa bir şey olmuyor' diye bir çuvala koyup Ulus
Postanesi'ne götürüyorlar bildirileri ve anında enseleniyorlar.
Bildirileri benim hazırladığım ortaya çıkınca, askerler büyük
şaşkınlık geçiriyor; cezaevindeyim. Mamak biletim kesiliyor.
MAMAK CEHENNEMİ
Felaket tarif edilemez yaşanır. Mamak'ta cehennemi yaşadık.
Ortada bir hayvan kafesi. Kasımdayız, hava buz gibi. Aynı anda 100
kişiyi kafese koydular. Yeni getirilenler önce orada tutuluyor.
Kafes hayatı bazen bir gün bazen bir ay sürüyor. Sonra hücreye.
Sürekli aşağılama, dayak. Dil Okulu'ndan çıkarken, bazı adreslerin
ve isimlerin bulunduğu 6 sayfayı yanıma almayı başarmıştım. Aklım o
kağıtlarda. Kıpırdayamıyorum, copu dayıyorlar. Korkunç bir muamele.
O kağıtlar yakalanırsa bir sürü insan yanacak. Bavulumun üzerinde
oturuyorum. Almam mümkün değil. Bir ara 'Üşüdüm bavuldaki bornozu
alayım' dedim nasılsa izin verdiler. O sırada kağıtları aldım.
Saatler sonra tuvalete gitmeme bağıra aşağılaya izin verdiler. Yan
yana iki tuvalet. Taşmış zaten giremiyorsun. Pis falan denmez başka
bir şey. Böğürerek girdim. O saman kağıtları yırtıp elimle pisliğin
içine karıştırıyorum. Ama gitmiyor. Felaket bir şey. Terliyorum. Un
ufak ettim böğürerek hepsini içerlere ittim. Döndüm ama 2 sayfa
hala bende. Nöbet değişiminde tekrar tuvalet dedim. Bu defa musluğu
açtım. Su o kadar pis ki, simsiyah. O iki sayfayı o pis suyla hamur
yapıp yedim. Ama çıkarıyorum bir yandan. Yiyemediğim bölümleri yine
pisliklerin içine gömdüm. 24 saat bizi kıpırdamadan
oturttular.
29 GÜN ELLE PİSLİK TEMİZLETTİLER
Kazakla bir gece ısındı ertesi günü
astılar
"İlk ülkücü idam mahkumu, Mustafa Pehlivanoğlu'nu mahkemesi bile
bitmeden astılar. Yine bizi uyandırıp önümüzden geçirdiler. Onunla
ilgili çok acı bir de anım var. Bir gece genç bir asker geldi.
'Donuyor çocuk. Sizde bir kazak olacaktı' dedi. Çıkardım verdim.
Sarı bir kazak. Mustafa o kazakla bir gün ısınabildi. Ertesi gün
onu idam ettiler. Sonra o kazağı veren askeri de coplayarak kimden
aldığını öğrenmişler. Asker kıyamamış buna, bana gelmiş."
"Fırsat bulsam kendimi asacağım"
"Biz 'A Blok Tecrit -2 Ön' denilen bölümde kalıyoruz. Hep böyle
çağırılıyoruz. Bir hafta önce yandaki hücrede ülkücü bir genç
kendini astı diye tutanak düzenlenmiş. İnsanın intihar etmesi
mümkün değil oysa. Bir fırsatını bulsam, o cehennemden kurtulmak
için kendimi hemen asacağım. O dönemin cezaevi komutanının 5 kişiyi
döverek öldürdüğü ve intihar ettiler diye tutanak hazırlandığı çok
konuşuldu. Ama ispatlayacak durumda değilim."
29 gün elle pislik temizlettiler
"12 Eylül, Mamak, Metris ve Diyarbakır'daki işkenceler ve orada işkenceden ölenlerin araştırılması lazım. Faillerin ortaya çıkarılması lazım. Bir hesaplaşma olacaksa doğru zeminde olması lazım. Kendinizi öldürecek duruma geliyorsunuz, bu kesin. Onur ayaklar altında. Bir delikten size günde bir yoğurt kâsesi içinde çay gibi bir şey veriyorlar. Elimi uzatıyorum, çavuş ayağındaki postallarla basıp eziyor. Bir delik var. Tuvalet için kullanıyorsunuz. Hazır olda hücrede yan yana oturuyorsunuz, Taha yanımda konuşamıyoruz. Kâğıt vermediler, 29 gün elle pislik temizlettiler bize. Tükürükle tıraş olduk. Hücrede öyle bir şey oluyor ki gündüz mü gece mi anlamıyorsunuz. Uyutmuyorlar."
Okuyan'a "gebetirim seni" diyen kim?
[PAGE]
"Gebertirim seni"
"Bu arada ben taş dökmeye başladım. Revire göndermiyorlar. Bir
yakınımız aracılığıyla 4. Kolordu Komutanı Recep Ergun'a ulaşmış.
Ergun cezaevi komutanını çağırıp kızıyor. Cezaevi komutanı Raci
Tetik, beni ve Taha'yı çağırdı. Bana 'Sen kim oluyorsun da beni
şikâyet ediyorsun. Gebertirim seni' diye bağırdı.
"Kanlar içinde taş düşürdüm"
Sonra doktora dönüp, 'intihar etti raporu verir misin?' diye sordu.
Doktor 'Veririm komutanım' dedi. Sonra 'Kâğıt verin şikâyetim
yoktur diye yazacaklar' dedi. Ben ve Taha Akyol reddedince hücreye
atıldık. Kanlar içinde taş düşürdüm, bir ağrı kesici dahi
vermediler."
Canavarlaşmış cezaevi komutanı
"Canavarlaşmış bir cezaevi komutanı var. Onun yardımcısı Yarbay Refik Uzuner ise dünya iyisi. Bir akşam nöbet değişiminde arkamız dönük, bir ses duydum; "Yaşar Bey döner misiniz?" içimden 'Yaşar Bey kim' diyorum. Taha'ya fısıldadım. 'Yanlış mı duyuyorum' dedim. 'Yok' dedi. Korkarak döndüm; 'Sizi bir müddet misafir edeceğiz, kusura bakmayın. Haklısınız davanızda ama elimizden bir şey gelmiyor. Dedenizden mektup geldi. Okumanızı istiyorum. 3 saat alacağım" dedi.
Dedesinden mektup
"Hücreden içeri sızan ince ışıkta okudum dedemin mektubunu: "Torun
üzülme. Dedeni de İstanbul hükümeti idama mahkûm etmişti. Allah
büyüktür vatanseverlerin yardımcısı olur. Dik dur, başını eğme'.
Yarbay geldi ve bana 'Deden haklı Yaşar Bey. Ama o mektubu almak
zorundayım' dedi ve hüngür hüngür ağladı. Sonra 'Allah büyüktür'
deyip gitti. O ziyaret hem bana, hem Taha'ya onca gün sonra ilk
umut veren olaydır."
Devrimci kadınlar için neden ağladı?
[PAGE]"Üç kişi aynı yatağa sığmaya çalıştık"
"Hücredeki 29'uncu günün sonunda 'D Blok'a götürüldük. TÖBDER,
KÖYKOP, Türkiye İşçi Köylü Partisi, Perinçek takımı, MSP ve MHP'li
yöneticileri buraya geçirdiler. 75 kişilik bloğa 240 kişiyi
sığdırdılar. 7.5 aylık sürede Taha Akyol, Namık Kemal Zeybek ve ben
aynı yatağa sığmaya çalıştık. Koğuş seçiminde Perinçek'le yarıştık.
TÖBDER ve sol gruplar bana MSP'liler de Perinçek'e oy verdi.
"Biz 240 erkek, devrimci kadınlara ağladık "
"Yan tarafımız kadınlar koğuşu. Eksi 20 derece kadınları avluya
çıkarıp marş söyletiyorlar. Boyalı pencerelerden delik açtık. Bir
gün çavuşun biri solcu kızları coplamaya başladı. Hepsini karın
üzerine yatırıp üzerlerinde dans ediyor. Ortalığı kan götürüyor.
Devrimci kadınların feryatları hâlâ kulaklarımda. İçeride 240 adam
bu manzara karşısında sağcısı solcusu hepimiz ağladık."
"Beni görmeye gelen annemi ittiler"
"İlk açık görüşte annem geldi. Beni gördü bir adım attı, 'Oğlum
nasılsın' der demez bir astsubay annemi itti. Dikenli tellerin
üzerine düştü. Elinden damlayan kanlar karların üzerine iniyor.
Cinnet getirdim. Üzerime çullanıp yaka paça götürdüler."
Türkeş'e duruşmada ne yapmayı önerdi?
[PAGE]Duruşmada İstiklal marşı
"564 sanıklı MHP davası. Bir numaralı sanık Türkeş, ben 6 numaralı
sanığım. Türkeş'e davayı İstiklal Marşı'yla başlatalım' dedim.
Mahkeme heyeti salona girince İstiklal Marşı'na başladık.
Savcıların hepsi mecburen hazırola geçti. İnanılmaz bir
sahneydi."
"MHP davası tam 10 yıl sürdü. Benimle ilgili iddialara gelince.
Ergin Örgügören diye bir MİT ajanı var. MHP'de Beşiktaş'ta ilçe
sekreteri olmuş. Haberimiz yok. Şüphelendim. Çocuklar evinden iki
bavul dolusu evrak getirdi. Bavullardan biri ele geçti. Diğerini
ofise getirdik. Kriptolu yazılar, bir dolu belge, şifreler...
Belgeleri Hürriyet'e verdim. Manşetten çıktı. Baskında odamda duran
bu belgeler üzerinden MHP iddianamesi kuruldu. Sonunda 'Bu adamın
MiT'le irtibatlı olduğuna dair dokümanları Londra'ya gönderdim
tahliye etmezseniz günah gitti, onları yabancı basına
dağıttıracağım' dedim. O gün tahliye oldum. İlahi tesadüf!"
Eren önümüzde ölüme yürüdü
"Erdal Eren'i biz oradayken astılar. Hücreye alınalı birkaç gün
olmuştu. Sabaha karşı dörtte o gencecik çocuğu sehpaya götürürken
hepimizi uyandırdılar. 17 yaşındaki Erdal Eren, önümüzden geçerek
ölüme yürüdü. Erdal Eren'in askerler arasından götürülüşünü hâlâ
unutamıyorum. Eren'i idama götürenler, 'Kalkın lan sizin de sonunuz
böyle olacak' diyorlardı."