Ülkücülerden Bahçeli'ye açık mektup
Abone olMHP lideri Bahçeli'nin başı sanal muhalefetle fena halde dertte. İnternette kendisine bayrak açan sitelerde artış yaşanıyor.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin başı sanal
muhalefetle fena halde dertte. Seçim öncesi yayınladığı kasetlerle
Devlet Bahçeli'yi zor durumda bırakan "www.farkliulkuculuk.com"
sitesinin ardından iki yeni site daha muhalefete
başladı.
"www.mhpneyapmali.org" sitesi bir süre önce Bahçeli'nin liderliğini tartışmaya açmıştı.
Son olarak http://devletbahceliyeacikmektup.com/ sitesi, MHP liderini istifaya davet etti. İşte o açıklama:
"Sayın genel başkanımız Devlet Bahçeli'ye;
Öncelikle bu açık mektubu yazmamızın amacının, Milliyetçi Hareket
Partisi ve Ülkücü camia içerisinde bir provakasyona sebebiyet
vermek olmadığını; ayrıca Farklı Ülkücülük ve Seriyyecilik gibi
hiziplerle veya cemaat ve AKP gibi herhangi bir dış unsurla hiçbir
bağlantımızın bulunmadığını belirtmek istiyoruz. Bu mektubu kaleme
alan bizler, ülkücülük davasını çocukluğumuzdan beri, hem fikren
hem de fiilen yaşatmaya çalışan ve hala bu davanın ve kurumlarının
arkasında olan, ülkücülük davasına inanmış birkaç gençten başka
kimse değiliz. Elimizde hiçbir belge, döküman veya kaset yok. Bu
yüzden bu mektubu bir tehdit olarak algılamamanızı rica ediyoruz.
Amacımız sadece, davamızın içinde bulunduğu bu iyi olmayan durumun
bir an önce iyileştirilmesi ve de teşkilatımızın bir an önce
titreyip kendine dönerek gerçek kimliğine tekrar kavuşmasıdır. Bu
yüzden yazdıklarımızı kişisel olarak algılamamanızı ve dil
sürçmelerinizle dalga geçenlere gösterdiğiniz hoşgörüyü bize de
göstermenizi rica ediyoruz. Her ne kadar sizin genel başkanlığınızı
artık benimsemesek de kendi genel başkanımızı eleştirme
densizliğinde bulunduğumuz için önce sizden sonra da tüm ülkücü
camiadan özür diliyoruz.
Sayın Genel Başkanımız!
Üniversite yıllarınızdan beri bu davaya hizmet ettiniz ve çeşitli
görevlerde bulundunuz. Akademi'de teşkilat kurdunuz, parti
yönetimine katıldınız ve başbuğumuz vefat ettikten sonra da genel
başkan oldunuz. Halk sizi benimsedi ve 1999 seçimlerinde %18 gibi
rekor bir oy oranına erişen partimiz ikinci oldu. Böylelikle
partimiz, uzunca bir süre sonra tekrar hükümete katılma başarısını
sağladı. Bu koalisyon hükümeti döneminde teröristbaşı Abdullah
Öcalan yakalandı, yargılandı ve idama mahkum edildi. Ancak bu
sırada Apo'nun canının derdine düşmüş bazı politikacılar sahneye
çıktı. Milliyetçi Hareket Partisi'nin direnişine rağmen o günkü
DSP, ANAP, DYP, AKP, SP milletvekilleri ile diğer bağımsız vekiller
bebek katilinin ipten kurtarılması yönünde oy kullandılar. Onlar
zaten kendilerine yakışanı yaptılar. Ancak bizim anlamadığımız
konu, elinizde güç bulunmasına rağmen neden sadece hayır oyu
kullanmakla yetindiğinizdir. Hükümetten neden çekilmediniz? Neden
Apo'yu kurtaran karar metninde Bülent Ecevit ve Mesut Yılmaz'ın
imzalarının yanında sizin de imzanız vardı? Eğer hükümetten
çekilmiş olsaydınız belki teröristbaşı ipten kurtulamayacaktı.
Kurtulsa bile en azından Milliyetçi Hareket Partisi'nin genel
başkanı sıfatıyla o imzayı atmayacaktınız ve bugün hareketimize
yapılan "MHP Apo'yu Kurtardı" suçlamalarıyla karşı
karşıya kalmayacaktık. Eğer bunları yaparken ülkenin genel çıkarını
düşündüyseniz, Apo'nun ipten kurtarılmasının ülkemizin çıkarlarıyla
bağdaşığı söylenemez. Yok eğer partimizin çıkarını düşündüyseniz,
Apo'yu kurtaran hükümette MHP'nin yer almasının da partimizin
çıkarıyla uyuştuğu söylenemez. Çünkü halk bunu asla affetmez. Keza
halk, bunun cezasını 2002 seçimlerinde MHP'ye ödetmiştir. Eğer
gerçekten hem ülkenin hem de MHP'nin çıkarını düşünseydiniz
hükümetten istifa eder ve bebek katilinin ipten kurtarılması
olayında sert direniş gösterirdiniz. Böylelikle hem Apo'nun
kurtuluşu o kadar kolay olmayacaktı hem de birdahaki seçimlerde
halkımız partimize tek başına iktidar yolunu açacaktı. Bunlar
varsayım ve geçmiş varsayımlarla değerlendirilemez; ama bunlar
önemli varsayımlar ve milletimizin kaderini belirliyor. Sonuç
olarak hükümetten istifa etmeniz hem ülkemizin hem de partimizin
çıkarlarıyla uyuşmaktaydı. Ancak siz istifa etmeyerek hem ülkemizin
hem de partimizin çıkarlarıyla bağdaşmayan bir politika
yürüttünüz.
Sayın Genel Başkanımız!
12 Haziran seçimlerinden önce, kimin gerçekleştirdiği belli olmayan
bir operasyonla Farklı Ülkücülük sitesi, yönetim kurulumuzda görev
yapan bazı kişilerin hoş olmayan görüntülerini yayınladı. Bunda
elbette ki MHP'yi baraj altında bırakmak isteyenlerin parmağı
vardı. Ancak bu durum MHP'nin bazı yöneticilerinin davamıza
yakışmayan faaliyetlerde bulunduğu gerçeğini değiştirmez. Peki
neden bu isimleri kayırdınız? Bu kişilerin ne işler çevirdiğini
bunca zaman anlayamadınız mı? Eğer böyleyse o makama layık
değilsiniz demektir. Yok eğer bilip de göz yumduysanız,
teşkilatımızın en alt unsuru olan neferliğe bile layık değilsiniz
demektir.
Sayın Genel Başkanımız!
Biz ülkücü gençlerin bölücü provakasyonlara gelmemesi için oldukça
büyük bir özveride bulundunuz. İnsanların ülkücülere ve ülkücülüğe
bakış açısı değişti. Ancak neden bu kutlu davanın karakolları olan
semt ocaklarını kapattınız? Ülkücüleri kavgadan, dövüşten ve
provakasyondan uzak tutmak için mi? Eğer bunu düşünerek hareket
ettiyseniz, sizin Ülkü Ocakları'na bakış açınızın bir solcudan
farklı olmadığını anlıyoruz. Solculara göre Ülkü Ocakları, kavga ve
dövüş için adam yetiştirilen yerler olarak mimlenmiş vaziyettedir.
Kendi genel başkanımızın bilinçaltında bile bu düşünce varsa vay
halimize. Bilindiği gibi ocaklar ülkücü gençlerin kaynaşması,
pişmesi, milli çıkarlara uygun bir hayat felsefesi kazanması ve
ülkücü ideolojinin insanlara tanıtılması için varlar. Bazı semt
ocakları kavgaya karışıyorsa bunu tüm teşkilatın suçuymuş gibi
değerlendirmek son derece tehlikeli değil midir?. Burada size düşen
görev ocakları kapatmak değil, bozkurtların içine sızmaya çalışan
çakalların temizlenmesiydi. Ancak siz semt ocaklarını kapattınız ve
hareketmizin mihenk taşı olan ocakçılığı ve teşkilatçılığı yok
ettiniz.
Sayın Genel Başkanımız!
Kendinize rakip olur diye birçok dava arkadaşınızı partimizden
kovdunuz. Sizi eleştiren birçok değerli ülkücü sanatçıyı
hareketimizden ihrac ettiniz. Bu da yeni hiziplerin oluşmasına yol
açtı ve hareketimiz bölündü. Birçok değerli dava adamının
arkasından işler çevirdiniz. Kazanırlarsa size rakip olacaklarını
düşünerek genel ve yerel seçimlerde onlara gerekli desteği
vermediniz. Hareketimizin içine benlik hevesini siz soktunuz sayın
genel başkanımız. Yüce peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) bile
kendisi peygamber olduğu halde, yanılmaz ve yenilmez olduğu halde,
bir karar alacağı zaman çevresindekilere danışıp istişare yaparken,
siz Milliyetçi Hareket Partisi gibi İslam davasına hizmet eden bir
partinin merkez yönetim kurulunda kararlarınızın tartışılmadan
onaylanmasını sağladınız. Haşa siz peygamberden daha mı üstünsünüz
de istişare yapmadan kararlar alıyor ve bu kararlara karşı
çıkanları partimizden ihrac ediyorsunuz? 2011 seçimlerinden önce
yeni bir uygulama başlattınız. Bu uygulamaya göre, o ilde
milletvekili adayı olacak kişileri o ildeki delegeler
belirleyecekti. Delegeler tarafından belirlenen milletvekilleri
adaylarının birçoğunu neden alt sıralara yerleştirdiniz de
delegeler tarafından belirlenmeyen birçok ismi üst sıralara
yerleştirdiniz? Madem parti delegelerinin bu kararlarına
uymayacaktınız neden bu uygulamayı başlattınız?
Sayın Genel Başkanımız!
Sizin genel başkanlığınız döneminde hareketimiz büyük bir
değişiklik geçirdi. Davamızdan taviz verildi, Turancılık düşüncesi
unutuldu, Türk-İslam ülküsü unutuldu. Artık MHP bu kavramları
temsil eden bir parti değil, tipik milliyetçi bir düzen partisi
oldu. Eğer bütün bunlar iktidar olmak için yapıldıysa zaten iktidar
da olamadınız. Böylelikle çifte kayıp yaşadık. Hem davamızdan taviz
verdik hem de iktidar olamadık. Sayın genel başkanımız, 12 Haziran
genel seçiminde partimizin barajın üstünde kalmasını kendinizin ve
MYK'nın başarısı olarak görmeyiniz. Biz o oyları size ve MHP
yönetimine güvendiğimiz için değil, AKP'nin tehlikeli sularda
dolandığını bildiğimiz için ve AKP'ye karşı mecliste daha fazla
çoğunluk olsun diye verdik. Ve hareketimizin tarihinde ilk defa, 80
öncesinde çarpıştığımız kitleyi temsil eden bir parti olan CHP'nin
oylarını ödünç almakla itham edildik. Zamanında değerli
abilerimizin çarpıştığı insanların bize yardım etmesi, bir ceylanın
bir aslana yardım etmesi kadar utanç verici bir olaydır. Biz bunun
olduğuna zaten inanmıyoruz, ama medyada herkes tarafından
dillendiriliyor. Böyle bir söylentinin çıkması bile bizleri ne
kadar rahatsız ediyor bilemezsiniz sayın genel başkanımız.
Sayın Genel Başkanımız!
Bugünlerde ülkeyi bitirmek isteyenlerin faaliyetleri iyice hız
kazandı. Peki siz bu faaliyetlere ne kadar tepki gösterdiniz?
Yıllarca, hesap yapmaktan başka adamakıllı bir muhalefet
yürütebildiniz mi? Vatanı sömürmek isteyenler bu kadar organize
çalışırken siz ne yaptınız?
Sayın Genel Başkanımız!
Bizlere ocaklarda ilk öğretilen konu "lider, teşkilat,
doktrin" üçlemesiydi. Biz bu üçlemeye hep sadık kaldık.
Lidere saygıyı ve liderin sözünden çıkmamayı öğrendik. Ancak; lider
gerçekten de lider miydi? Sayın genel başkan, liderin en önemli
özelliği nedir? İnsanları peşinden sürükleyebilmesidir, ileri
görüşlülüğüdür, davasından taviz vermeyişidir. Peki siz, bu
özelliklere sahip olduğunuza inanıyor musunuz? İnsanları peşinizden
sürükleyebilir misiniz? Geleceği görerek sağlıklı politikalar
üretebilir misiniz? Davanızdan asla sapmadan hareket edebilir
misiniz? Bizler artık buna inanmıyoruz. Çünkü eğer insanları
peşinizden sürükleyebilseydiniz MHP bugün çok farklı yerlerde
olurdu. Eğer ileri görüşlülüğe sahip olsaydınız Apo'nun asılması
için elinizden geleni yapardınız. Yarın birgün bebek katili serbest
kalırsa bunun vebalini nasıl ödeyeceksiniz? Eğer davanızdan taviz
vermeseydiniz, davaya yakışmayan hareketlerde bulunan kişileri
kayırmak yerine onları ihrac ederdiniz. Bu açık mektupda size hep
"genel başkanımız" diye hitap ettik, hiçbir
satırda "sayın lidermiz" demedik. Sayın genel başkanımız, zaten
sizde bu liderlik vasıfları olsaydı, başbuğumuz Alparslan Türkeş'e
nasıl "Başbuğ" lakabı takıldıysa size de benzer bir lakap
takılırdı.
Ocaklarda bize "kut" denilen bir kavram daha öğretildi. Buna göre
Allah, devleti yönetecek kişiye kendi mübarek nurunu yani
"kut" verirdi. Eğer kağan, devleti iyi idare
edemezse Allah bu nuru geri alırdı. Artık siz de hareketimizi idare
edemiyorsunuz ve bu kutlu davanın lideri olmaya layık
değilsiniz.
Sayın Genel Başkanımız!
Artık sizin liderliğinizi meşru görmüyoruz, bizler hareketimizin
başında gerçek bir lider görmek istiyoruz. Bu liderin hem bilgili,
hem ileri görüşlü hem de çekirdekten yetişmiş gerçek bir ülkücü
olmasını ve bu kişiyi seçerken teşkilatımızın tüm unsurlarnın
istişare yaparak karar almasını ve sadece kongredeki seçimle
yetinilmemesini istiyoruz. Çünkü kongrede çeşitli usülsüzlüklerle
hareketimizin başına yanlış bir kişinin geçme ihtimali vardır. Yeni
seçilecek kişi, ülkücü camianın her kesimi tarafından benimsenmiş
bir kişi olmalıdır. Ancak bunun için öncelikle sizin istifa etmeniz
gerekmektedir.
Sayın Genel Başkanımız!
Artık istifa edin. Edin ki, hizipçilerin hizip çıkarma sebeblerini
ellerinden almış olalım. Böylelikle hareketimize yapmış olduğunuz
en büyük hizmeti yapın. Edin ki siz öldüğünüzde de cenazenizin
arkasından milyonlarca kişi yürüsün. Edin ki siyaset sahnesinde
kaybetmeye ve unutulmaya mahkum bir lider olacağınıza, mert bir
şekilde son görevinizi yerine getirin ve namınız yürüsün. Hiç
olmazsa sizi saygıyla analım. Sayın genel başkanımız, artık istifa
edin!"